Yıllar öncesine aşık olmak
‘Aşıksın sen’ dedi sevdiğim bir abim.. Aşıksın.. Gecenin en hoşnutsuz saatinde sezonun ilk ayazından nasibini alırken ellerim, gözlerim uykusuz, bedenim yorgun ve gözlerim boş bakarken karardı yine etrafım bir anda. Söylencek çok şey yoktu aslında. Çok çaba sarfetmedim ne cevap verebilirim diye. Zaten tüm çabamı gözlerimi açık tutmak için harcıyormuşum gibi hissettim.
– Yıllar öncesine aşığım ben.. Ne yazıkki düne.. Ve sevmemek için sebebimdir bugünü..
Etrafımda olup bitene alabildiğine umursamazca bakarken, insanoğlunun gündelik kaygıları karşısında çaresiz kalıp koşuşturmasını izlerken ve bundan zerre etkilenmeyip kendi kabuğuma çekilirken, kendi kabuğumda sürdürdüğüm yaşamın her saniyesinden nefret ederken ve küfürler yağdırırken yıllar öncesine aşığım demek anlamlı kılar mı tüm çarpıklıkları?
Karşılanması gereken beklentilerin boşa çıkmasına, yıllarca kurulan hayallerin içinin boşaltılmasına, yalnızlığa gömülmeye ve kimseyi sokmamaya yanına değermi yıllar öncesine aşık olmak?
Daha da önemlisi yıllar öncesine aşık olmak seni geçmişin tozlu sayfalarında bile mutsuz, çaresiz, yalnız kılarken bugün için yada yarın için bu aşktan hayır beklemek nasıl bir sonu gelmez yenilgiciliktir?
Yıllar önce en toy ve akıl almaz yanlarıyla bir aşka sahip çıkan yüreğin, bugün, etrafındaki insanlar ve daha da ötesi etrafın değişirken kendisini yenilemeyi, yeni sevinçlere, çoşkulara yelken açmayı nasıl reddebilir?
Tüm bu soruların cevabını kim verebilir? Ve Tanrı kaçıncı duamda sesime kulak verip acımı dindirebilir?