Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Monthly Archives: Mayıs 2005

Atkı bağlama teknikleri

Gerçek taraftarın vazgeçilmez aksesuarıdır atkı. Tribünlerde rengini belli etmenin en basit ama en şekilli yöntemidir. Kimileri için stad etrafında maça girmeden yarım saat önce işportadan alınan ucuz, yünden yapılmış basit…

Palavralar – 2

"Kabullenirim - kabulleneceksin - kabullenecekler, kabullenirim - kabullenir - kabullenirler, kabullendim - kabullendi - kabullendiler... Kaçış yok!!" demiştim bir gün.. Tüm bu çekimlere konu olan şey hayattı.. Hayat ve onun sürprizleri kadar "kabullenmek" zorunda olduğumuz başka bir şey yok sanırım.. Öylesine şartsız-şurtsuz kendinizi onun akışına bırakıp, gidiyorsunuz işte. Ne kadarına müdahale etme şansınız var, ne kadarına yok bilemiyorsunuz. Belki de her şey tesadüfi, belki de müdahale ettiğimizi sandığımız anlar bile bir yanılsama.. Bilemiyoruz...

Pogo bir tür danstır

Ayça Seren Ural.. 25 yaşında bir genç kadın.. Üniversite yıllarını punk olarak yaşadı. Dar pantolonlar giyip, saçlarını kazıttı. Kavga anında kullanmak için beline zincirler taktı. Saksıda esrar yetiştirip içti. Kimliksiz dolaştı. Nezarethanelerde sabahladı, aç kaldı. Sorgulamadan sevişti. Ekonomiye canlılık getirmek için arabaları çizdi! Hamile kaldı. Evlendi. Çocuk doğurdu. Ve İstanbul'dan taşınıp, roman yazdı. Ayça Seren Ural, ilk kitabı Pogo'da kendi yaşadıklarını ve daha fazlasını anlatıyor. Hayal gücünü kullanarak kitaba eklemeler yaptı. Şu anda 'ortamlardan' elini eteğini çekmiş durumda. 2,5 yaşındaki kızı Brengülü (Öz Türkçe'de yaban gülü) ve inşaat mühendisi kocasıyla İzmit'de yaşıyor. Bu kitabı 90'lı ylların gençliğini unutturmamak için yazdı: ''Bizim çocuklar hiç de haklarında küfrederek konuşulacak çocuklar değillerdi. Bu çocuklar belki de el üstünde tuttuğumuz birçok insandan daha dürüsttü.'

Gülse Birsel ve şiir

Herkes şiir sevmek zorunda değil tabiki.. Seven de olacaktır, sevmeyen de. Bunu açıklayabilmelidir de isteyen istediği yerde; ifade özgürlüğü bunun için vardır çünkü. Ama hiç kimsenin, sevmediği ne olursa olsun, aşağılamaya hakkı yoktur. Gülse Birsel şiir sevmezmiş.. Bunu saygıyla karşılıyoruz biz de; ama aşağılamasını hatta dalga geçmesini onca şaire, onca şiire saygısızlık olarak kabul ediyoruz doğrusu.

Barça kalbini mi kaybediyor?

Daha küçücük çocukken forma reklamı almayışını ve bunun nedenini öğrendiğimde sempati besledim Barcelona'ya.. Teneffüs aralarında oluşturulan futbol eksenli kürsülerde de hep bu özelliği ile gurur duyduğum Barça'yı tartıştım okul arkadaşlarımla.. Başarıdan başarıya koşan kanlı Madrid'e karşı hemde.. Kalbini Katalan halkı için boş bırakan, reklam almayan Barcelona kulübü şimdilerde endüstriyel futbolla olan savaşını kaybetmek üzere..

Engelin engel

"Çocuğum sakat olacağına aldırırım daha iyi" diyorsa bir anne adayı, hiç çocuk doğurmamalı.. İçinde daha yeni filizlenen yavrusuna, "Engelin engel senin yaşamana" diyen bir anne adayıysa anne olmayı unutmalı.. Babaannemi hatırlıyorum çiçekleri çok severdi evinin balkonunu camla kapattırmış o geniş balkonda adeta bir sera oluşturmuştu.. Çiçeklerine aşıktı o. Onlarla konuşur, onlarla dertleşirdi ama şu an en iyi hatırladığım şey çiçeği filizlendiğinde gözlerinde oluşan sevinç.. Herkese gösterirdi dalın üstündeki minik tomurcuğu gururlu, mutlu bir şekilde... Ve hemen bir nazar boncuğu ile bu doğurganlığı koruma altına alırdı, sakınırdı bu üreyişi, çoğalışı kem gözlerden adeta...