Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: pankart

Süperlige Hoşgeldin Refetspor (Fasulyeden İletişim Hiz.Tic.A.Ş)

"Geldi bahar ayları, gevşer gönül yayları" temalı bir yazı vardı aklımda ama yoğun futbol gündemi nedeniyle gözler cadı kazanlarına çevrildi. Aslında bir bakıma aynı şeyler. Gönlümüzün içindekilerden biri de Futbol. Gerçekten futbol mu tabi o da tartışılır, onun etrafında dolaştığı hikayeler belki. Balıkesir'in maçını izlerken ve akabinde şehre asılan büyük bayrakları gördükten sonra aklıma geldi. Balıkesirli pek esnaf yok. Eskiden peynirciler Manyas'lı olurdu. Yoğurt satarlardı. Zeytinyağı falan. Bandırma'lı bir esnaf var, ona da Balıkesir muhabbeti yapılmaz, limonilik satıyor o da. Mahallenin esnaflarıdır bunlar. Gerçi kasap, manav, nalbur falan kalmadı ya pek. O zaman ismini koyalım: Cep Telefoncular, fırınlar, büfeler…

Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye!

Eyvallah. Olayın gerçekliği, doğruları, yanlışlığı mevzusuna girmeyeceğim. Konudan sapmak istemiyorum. İskelet olarak bu sloganın doğruluğuna hiçbir şekilde katılmadığımı bu cümle içinde geçirerek; hadiseyi, Fenerbahçe ve Ordu, Fenerbahçe ve Devlet, Fenerbahçe ve Silah, Fenerbahçe ve Savaş, Fenerbahçe ve Siyasi Slogan, Fenerbahçe ve Ferda Anıl Yarkın gibi alt başlıklar halinde irdelemek istiyorum.

Bizi Arıyormuşsun Başkanım?

Bundan yıllar öncesinde, Kadıköy'de oynanan bir Fenerbahçe maçına başlama düdüğünden çok sonra girmiştim. Tribüne girdiğimde her zaman bulunduğumuz köşeye yönelince, herkesin suratındaki gerginlikten bir şeylerin yolunda gitmediğini farketmiş, neler olduğunu anlamaya çalışmıştım. Tribünde açılan bir pankartın ardından, polis pankartı kimin açtığını öğrenmeye çalışıyor, kız-erkek demeden bizim bölgeden rastgele taraftarları alıyordu. Pankartı biz yapmıştık. Bez bizim, boya bizim, fikir bizimdi. Biz sokmuş, biz asmıştık...

Bu Semtin Çocukları

Bu hikâyede geçen kişiler belki gerçektir, belki hayalidir belki de yazarın işine geldiği gibidir. Nasıl isterseniz öyle olsun bizim için fark etmez. Her şey cuma akşamı başladı. Saat sekiz buçuğa doğru Deniz Birahanesi'nde toplanmaya başlayan bu semtin çocukları yarı final maçının heyecanına çoktan girmişlerdi. Çerezin dışarıdan alınıp getirildiği bu küçük ama sıcak mekânda başlama vuruşu beklenilmeye koyuldu. Zaten az sonra başlayacak maçtan çok pazar günü oynanacaj maçı düşünüyorlardı. Nasıl olsa İzmir takımlarına karşı bir sempatisi vardı semtin. Tayyip Baba'nın kesemediği cezayı futbol takımı kesiyordu. O yüzden de Altay’ı geçerek finalde Karşıyaka’nın rakibi olacaklardı. Neyse maç başladı ve beklenen sonla noktalandı. Sonrasında mahalle kahvesinde içilen keyif kahveleri ile beraber pazar gününün planları yapılmaya başlandı. Öncelikle pankart yapılmasına referanduma gidilmeden karar verildi. Pankart yapımı için bezi Mustafa halletti, boyalar için Amigo Emre devreye girdi, ne yazılacağını da okumuş çocuk Eyüp halletti. Tabii ki pankartı da sanatkâr kardeşimiz Faruk yaptı. Ta uzak yollardan geldi, bizleri kırmadı, 10 numara da iş çıkardı. En şaşılacak şeylerden birisi de, Okan (igor) pankart için hiç muhalefet yapmadı, hatta geldi çalışmalara katıldı.

Tribünün öğrettikleri

"Ülke olarak çok zor günler geçiriyoruz" minvalinde "Fener tribünleri olarak çok zor günler geçiriyoruz" diye girmek istiyorum söze. Gfb ile başkan arasındaki savaş iyice ayyuka çıktı, kılıçlar çekildi, kartlar açık açık oynanmaya başlandı. Gfb bir yandan başkanın kirli çamaşırlarını ortaya dökerken, başkan da kendi bildiği hatta en iyi bildiği şekilde, yani adam kullanarak karşı taarruzunu artırdı. Yaşananlar ortada, burayı takip eden ortalama bir okuyucu nelerin döndüğünü biliyor. Benim niyetimse bu sürecin bize, yani kendini gruplu veya münferit tribüncü addedenlere neler kattığını irdelemek.

Slogans

Komünist Arnavutluk'un küçük bir köyünde yaşananları bir okul, öğretmenleri ve öğrencileri merkezli olarak anlatan, Enver Hoxha Arnavutluk'unun özeleştirisini yapan bir filmdir Slogans. Müdürü aynı zamanda parti başkanı olan bir okul, partinin gazabından çekinen öğretmenler ve damardan ideolojik eğitim şırıngalanan küçük çocuklardır anlatılan. Parti, okul müdürü aracılığıyla köyün dağlarına, tepelerine yazılacak sloganları öğretmenlere iletir. Öğretmenler de öğrencilerini alarak beyaz taşlarla bu sloganları işler dağa, taşa. Yani bildiğin "Önce Vatan" hadisesi.

Ciao Fossa dei Leoni

25 Mayıs 2005, İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı Şampiyonlar Ligi finali için Atatürk Havalimanı'na inen Milanlı taraftarların çoğunluğunu oluşturan Fossa dei Leoni, Commandos Tigres ve Brigate Rossenere grubu otobüslerle stadyuma taşınıyor. Aralarındaki gerginlik, maçtan saatler önce stadyum dışındaki irili ufaklı grupların sohbetinin ana konusu. Avrupa'nın en tutkulu taraftarlarından Liverpool'a karşı, kendilerine ayrılan 20 bin kişilik tribünleri dolduramayan Milanlılar, ellerinde biletleri Liverpoollular'a satan içlerindeki İngilizleri konuşuyorlar. Dillere destan koreografileriyle tüm dünyadaki tribün gruplarının takdirini kazanan Fossa dei Leoni önceden hazırlanan planla, kale arkası tribünde diğer grupların da desteğiyle şovuna başlıyor.