Bir berber, bir berbere
Günlerdir saçlarımı kestirmeyi düşünmeme rağmen, hatta ne günü lan haftalar oldu, çok meşgul, çok bi’ bokmuş gibi bir türlü fırsat bulup da kestiremiyorum. İnsanın kendisine ait bir uzvu kısaltmak için başka birisine ihtiyaç duyması, üstüne para vermesi ne kadar acı bir şey yarabbi. Bir de insan yaratılmışların en mükemmeli mavrası var tabi. Yahu bir saçını bile kesemiyor kendi başına. İlla gidicek berbere, sıranın gelmesini bekleyecek, sıra gelmedikçe önündeki sehpadan Posta, Takvim, Güneş gibi abidik, gubidik gazetelere okuyacak, haspelkader sıra gelince de elin herifinin saçlarına makas darbeleri vurmasını aynadan izleyecek. O rezil durumda yapacak bir şey olmadığından mütevellit “ne kadar da güzel oynuyor lan herif makasla” diye de iç geçirecek. Vallahi rezalet.
Saçlarıma dokunulmasından nefret etmeyi bir kenara bırakıyorum, bu berber milletinin abuk sabuk muhabbetlerine ortak olunacak, anlattıkları -ki genelde futbol, magazin filan olur- salak saçma hikayelere, yorumlara katlanılacak, bir de utanıp sıkılmadan “valla doğru söylüyorsun ya” diye de yılışık yılışık onay verilcek, prim tanınacak. Ulan hakikaten rezalet lan.
Ne doğru söylemesi birader, ömrümde duyduğum en salak fikir lan o. Merkez Bankası para bassa bol keseden, vatandaşa dağıtsa, sen zengin mi olucan? Öyle mi sanıyorsun? Öküzsün be abicim, hiç kusura bakma. Makasla seri hareketler yapman ekonomiden anladığını göstermiyor. Ama napalım, makas senin elinde, kellemi bırakmışım koltuğuna “Haklısın güzel abicim, neden düşünmezler bunu” diyecez.
Berberlerden nefret etmeye taa çocukken başladım. Babamın berberi vardı Süleyman Abi, severdim keretayı, bir şekilde idare ediyoruz birbirimizi, günler geçip gidiyor. Ama birgün babam değil de rahmetli dedem götürdü kendi berberine, yaşlı başlı bir amcamız, adam yıllarını vermiş mesleğe, makası yemiş, bitirmiş, sindirim mekanizmalarından geçirmiş almış tekrar eline şimdi de saçlarımı kesicek. O derece hakim mesleğe, cumhuriyet döneminin ilk berberlerinden yahu. Neyse ben oturucam koltuğa, koltuğu da eski püskü ama rahat bişi, belli. Boyum çük kadar ama eşşek kadar adam sanıyorum kendimi. Şişirilmiş egoların berberi Süleyman Abiden öyle gördük biz. Neyse tam oturucam koltuğa. Koltuğun yanlarında dirsek koyma mekanizması vardır ya, hah bu beyamcamız enlemesine, boylamasına genişce, kalın bir tahta parçası çıkardı. Ulan noluyor? Eski bir teknik heralde bu diyorum. Adam koydu bu tahtayı koltuk kenarındaki iki kola. “Hadi otur” diyor bana. Nasıl lan bunun üzerine mi oturucam ben? Ortamın kasvetinden, millattan önceliğinden olsa gerek pek bi ezik hissettim kendimi, ses çıkartamadım. Hoş çocukluğum da benzer ezikliğin sergisi tadında geçti ama, yok o kadar da değil be amca, bu tahtanın üzerine neden oturayım ben. Tabi bunu içimden söylüyorum, gık diyemedim herife. Oturduk lan tahtaya. Böyle ayna yüzümü, gözümü, daha da ötesini, her yerimi gösteriyor tabi bu mekanizma sayesinde. Off ama büyük rezillik yahu. Oturmuşum tahtada, düşünün yani.
Ha babam kesiyor adam benim saçları ama, ben böyle berber dükkanının camından bana bakan insan suretlerine bakıyorum aynanın yansıtma yeteneği sayesinde. Sanki tüm herkes dükkanın önünden geçerken içeriye bakıyor, tahtanın üzerinde oturan çük kadar boylu bana gülüyor, “huahuaha tipe bak” diye kahkahalar atıyor. Atmıyor atmasına da o tahtanın üzerine seni oturtsalar sen de atıyorlar sanarsın.
30 saat uğraştı adam, ölçtü, biçti, mühendis edası ile ince hesaplar yaptı. Görseniz sanki baraj yapıyor alman mühendisler. SOn derece ciddi. Ben “bitsin lan bu işkence” diye dualar ettikçe, o kafamdaki her kıl tanesi ile özel olarak ilgileniyor. Hal, hatır soruyor. Halinden memnun olmayan kılları itina ile kesiyor.
Bir şekilde bitiyor bu operasyon ve dedem alıp beni eve getiriyor, babaannem de “ohh ne yakışıklı olmuş benim torunum” diye öpüyor kokluyor. “Ne yakışıklısı babaanne gençliğimi sikti bu berber. Gitti lan tüm karizma, tahtaya oturdum yahu resmen” diyorum içimden. Velhasılı kelam işte bu ve benzeri talihsiz maceralardan ötürü berberlerin müşterileri beklesin diye koydukları o ucuz koltukların önünde duran biçimsiz sehbanın üzerindeki Takvim, Güneş, Posta gibi gereksiz gazeteleri tüm ekleri ile birlikte g*tlerine sokasım geliyor. Ve hiç acımam sokarım da. Şerefsizler…
Bir de son zamanlarda çoğu dükkanını yeniledi, müzik sistemi yaptı, spot ışık taktı. Power fm falan dinleyip yabancı müzik hakkında yorumlar yaparken kapılarındaki modifiye beyaz şahini saklamayı unutuyorlar orası ayrı…
sizi kınıyoruz… ayrıca bir daha hiç bir berbere gelmeyin aksi takdirde kulağınızı alacağız…
kerata senin babandır lan it…kestiğim saçlar haram olsun…eşşoleşşek.
çok talihsiz bir yazı olmuş bence. bi kere baştan anlaşalım, insan kendi saçını kesemez makinayla almadığı sürece çünkü arkalara ulaşamaz, dolayısıyla çaresiziz edebiyatı manasız kalıyor. ikinci olarak da zaten vatandaş-esnaf diyaloğu gün geçtikçe azalırken, onu geçtim insanlararası diyalog azalırken, berber amcalarla yapılan 2-3 satır muhabbet çok göze batmamalı. postaysa posta gözcüyse gözcü, hiç gazete de koymayabilirdi. bakkal amca-kasiyer kız romantikliğine girmiş gibi olacak ama, mekanik ilişkilerden ziyade varsın berber de sölesin “tümer yaramaz size.”, “ali babacan zehir gibi çocuk valla.” gibi lafları. berberleri sevelim, koruyalım tıpkı nalbur amcaları, bakkal amcaları korumamız gerektiği gibi.
öncelikle canoğlana burdan küfür edesim geldi..aynı yorumdan niye 88 tane yolladıysa???
sonrasına gelince efenim..şu cümleden olmak üzere de (böyle bi kullanım vardır…ama pek kullanmayız) dea yı eleştirmek istiyorum. “İnsanın kendisine ait bir uzvu kısaltmak için başka birisine ihtiyaç duyması, üstüne para vermesi ne kadar acı bir şey yarabbi” şimdi bu tarz cümleler hep ademoğlunun çehresinde tebessüme sebep olmuştur ama milletin içi fesat,hep yanlış anlar böyle cümleleri…edebi değer taşısın-taşımasın fark etmez…
berberler için yapılan yorumları yakışıksız buldum..sanırım dea’nın berberlerle ilgili başka problemleri var..bilemeyeceğim artık..ha bak kuaförlerle ilgili yaz bunları..alkışlarım.bi kere çok yabancı bi kelime bize.bi de bunu gavurca yazanlar var..onlara iyice kılım lan…la coiffeure de la femine yazıyordu geçen bir tabeleda …ilginç
OLMADI DEA….
Biz neden sevdik fasulyedeni? Neden sevdik dea’nın başkaldılan dizelerini( tanıdık bi söz ya.neyse)
Dea’nın sevdiği değerlere ne oldu? Fanzin’in beslendiği yer olan yeraltı edebiyatına ne oldu?
Biz mahalle bakkalı kültürü kayboldu ,kaşar ekmek yaptırıp yanında fruko içme tadını karfur damı bulacağız derken…
Biz bisikletçi kültürü kayboldu , bisikletten çok top şişirttiğimiz , bıçak bileylettirdiğimiz yerleri ararken…
Biz eski düldül dolmuşlar kayboldu , aynı ustadan çıkma sarıdolmuşlarda “buda bi nevi taksi , sosyete lan bunlar” diyen i.e.t.t sakinleri bakışlarına maruz kalırken…
Biz eski büyük şampiyonluk bayraklarını , amatörce çıkarılan şampiyonluk kasetleri , arapın jimnastiğini , amigo orhan’ın hindi babasını özlerken
Biz çocukluğumuzu özlerken…Biz o günleri özlerken…
Biz “perihan abladaki berberi “mahallenin muhtarlarından gemideye erkan can” tarzı yazılar beklerken ….
Recep Tayyip’e kızıyosun…Hayata kızıp , ekmek parasındaki masum ,zararsız, tatlı esnaftan çıkarıyosun hıncını
vay anasını… okkalı tepki almışım lan. ayşe arman gibi hissettim kendimi.
Reşo, arkandayım. Bireylerin fikirlerini açıklama özgürlüğüne bu tip saldırıların ket vurmasını bekleyenler avuçlarını yalarlar. Türkiye Cumhuriyeti, laik, sosyal ve kişisel özgürlükleri tanıyan bir hukuk devletidir. Fikirlerine katılmasam bile fikirlerini açıklama hakkını seninle savunurum istediğin zaman.
Forza Kuaförler.
çağa ayak uydurun lan berberler…
öncelikle canoğlanın mükerrer yorumları silinince benim yorumum piç gibi ortada kalmış (bunu belirtmeden geçmiyeyim)
olayı en iyi özetleyen cümle budur “Recep Tayyip’e kızıyosun…Hayata kızıp , ekmek parasındaki masum ,zararsız, tatlı esnaftan çıkarıyosun hıncını”…işte biz bunu demek istedik (öyle mi lan ) hani nerde değerler..yer altı dünyası ..fanizn falan…cevaplanması gereken sorular bunlar..
son olarak berber berber kalmalı..işçisin sen işçi kal hesabı..ne öyle kuaför falan.dilim dahi dönmüyor ,isimlerini zikrederken…
Vallahi ben hiç sevemedim, sevmiyecem de. Aslında olay biraz da şunla alakalı; benim muhabbetiyle, gazetesiyle, dükkanıyla, çırağıyla berberleri sevmememin nedeni evet itiraf ediyorum saçlarımın saçma sapan bir şekil şemalinin olmasıdır. Bu yüzdendir ki her berbere gideceğim gün stres olurum, traşım olma süresi boyunca aynadan kendime bakdıkça kendi çirkinliğimi berbere mal ederim ve o koltuktan kalkana kadar o sıcak esnaf muhabbeti bana işkence gelir. Haa traş olmayacağım bir gün Apo abiye gideyim bir çayını içeyim eyvallah, bak bundan keyif alırım. Ama sevmiyorum ulan berberleri de muhabbetlerini de çünkü saçlarım biçimsiz 🙁
Sanırım dea’nın sevmeme nedenin derinlerinde de böyle bir şey yatıyor olabilir, tipsiz dea 🙂
Gerçi işim olmadığı bir gün Apo abi bi hal hatır sormaya geldim, bi çayını içeyim desem de “ne işin var lan burda traş olmayacaksan, git ayağıma dolanma” bakışlarına maruz kalacağımdan eminim. Yok yok ben en iyisi berberimi değiştireyim.
Ahali, öncelikle zannedildiği gibi “kapansın berberler açılsın kuaförler” gibi bir fikrin temsilcisi görmüyorum kendimi. kendine kuaför hatta bunun fransızcasını filan yazanlara iki misli kılım. berbersin olum sen. berberler odasına tabisin. tck’nın berberlerle ilgili hükümleri ile yargılanırsın o makası bi yerime soksan.
o kadar uzun laf edeceğime sevmiyorum traş olmayı, sevmiyorum saçlarımı desem daha makbule geçecekmiş sanırım. ama sanırım asıl o zaman ayşe arman olurdum. allaha şükür engin ardıç ile kurtardım kendimi.
saçlarımı da kestirdim bu arada. götüme döndüm resmen. inşallah mutlusunuzdur şimdi.
Bence arkadaşın sıkıntısı saç kesen arkadaşların aynı zamanda “değdirmesi”. Yahu uzak dur birader tövbe tövbe ya.
Şaka bir yana bence de haksız değil dea isimli aristokrat. Berberlerin muhabbetine ben de acayip kıl olurum. Tıpkı taksicilerin muhabbetine kıl olduğum gibi. Yarım saatlik muhabbeti “he de geç” şeklinde bitiriyorsam o muhabbetten hoşlanmam kardeş neden hoşlanıyım. Dünyalarımız farklı,anlaşamıyoruz pek.
Bu mahalle berberlerinin ayrı bir kusuru da bir hafta boyunca milletin suratını, kafasını sildiği havluyu bir suyun altına tutup dükkanın önünde toz toprak içinde kurutunca temiz olduğunu düşünmesidir. Ulan zaten bir şu sakal bir de şu saç. Bok var sanki, aceleniz var 2 haftada şempanzeye döndürüyosunuz adamı.
Taksiciler şu alemde en kral muhabbeti yapan adamlardır be, yazıktır günahtır.
Ulan o yollarda laf attığınız sarışınları babanız sarışın yapıyor değil mi? İlla elinize vercez o zaman kıymetimiz anlaşılacak.
insan önce nereden geldiğini bilmeli?neymiş efenim kuaförmüş…pehhh…
hani gecenlerde galatasaray fenerin elinden şampiyonluğu aldı ya…bizim mahallede bi fenerli berber var.şampiyonluktan sonra her dükkanın önünden geçişimde ali abii geçmiş ossun beaa şeklinde adamı tahrik ettim..(hiç tahrik olmuş berber gördünüzmü?ıyyyyghhhh)neyse gecenlerde tıraş olmaya gittiğimde yanağımı kesti ve geçmiş olsun anam dedi ve beni gülmekten kopardı..berberler iyidir..tabi yüzünüzü kesmiyeni makbüldür..hel tıraştan sonra bide masaj yaparlar bitersin..sen dinlemiycen bile o konuşmaları..başka dünyalara dalıcan..ohhhh uykum geldi lan,berbere mi gitsem naapsam?
patron tahta olayı bence çok normal valla şimdi bile var
gerçi yazıda şu şu ve şunları biliyorum nasıl anlatabilirim heh buldum eleştirerek gibi bi hava var
posta ,gözcü, tahta,berber
Mahalle naifliğini severim. Küçük çocukların bahçesine kaçan topunu hafif azarlayarak, hafif takılarak geri vermemeye direnen yaşlı amcaları; kapı eşiklerinden, pencereden pencereye dial-up bağlantı ile dedikodu kazanını kaynatan teyzeleri, kaynataları severim; babamın çarşıdan eve gelirken her gördüğünü tanımasını ve bu vesile ile selamlaşmasına bayılırım… Bahsettiğim naiflik mahalle arası top kovalamacaları; mahalle çocuklarını korur, kollar ama inceden tırstırır nitelikteki yaşca büyük abiler vesairedir. Bu yönden bakınca hafif bi halkçı yanım varmış sanırım…
Ancak konuştuğum adamın ülke gündemini Güneş gazetesinden takip etmesine de bozulurum arkadaş… Kendini en bi kral teknik direktör sanmasından, ben gençken şöyle şöyle bi topcuydum da, sakatlandık bıraktık, yoksa şimdi Fener’in gol sorununu ben çözücektim mavralarından da midem bulanır ayrıca…
Tamam, mahalle naifliği de, önce tatlı bi samimiyet, sonra da duyarlılıktır sanki aradığım… Kendim de bile bulamadığımdan mütevellit…
Yoksa Buffalo marka parfümü her yerime boca etmeye kalkarsa sokarım o şişeyi bi yerine…
Ha buraya da hiçbir zaman “dur ilginç bişi yaziim de hit alsın, aman polemik olsun”, “şunu şunu biliyorum, du bakiim nasıl anlatiim, ha buldum eleştirerek… Allah süper olucak bu” diyerek yazı yazmadım, yazmadık… Bu sitenin varoluş amacı da bu değil, bilen bilir…
vokal grubunu topluyorum..mahmut hocanın önünde hep beraber haykırıyorum.. “şaka yapalım dedik , ,işleri bombok ettik”..bu arada 3 ay olmuş yazalı ya..vay be..ne çabuk geçio ya zaman..şu arkaları sadri alışık gibi yapsana.bi soğuk suyun varsa içerim..