Dikenli Yol
Gün içinde etrafımızda devamlı bir hapşurma sirkülasyonu oluyor ve peki ben bu çemberin neresindeyim? Herkese yetişemiyorum bazen, o yüzden kendime bir çap koydum. 3 metre yarıçaplı hayali çemberin ötekisinde insanların çok yaşayıp yaşamamalarıyla ilgilenmiyorum. Üzerimden öyle büyük bir yük kalktı ki, anlatamam size. Sırada, üçüncü kez art arda hapşuran bir insana birinci kez çok yaşa diyip ikincisinde koy götüne dedikten sonra üçüncüdeki tavrımız ne olmalı sorusu var. Dersen, ikincinin günahı neydi diye sormazlar mı adama?
Sabahları Beşiktaş’ta minibüs durağında üç tane farklı minibüs duruyor işte Tarabya, Sarıyer, İstinye. Ben Levent’e gideceğimden dolayı hepsine binme lüksüm var ve hangisi önce kalkıcak gibi bir soruyla karşı karşıya kalıyorum. Doluluk oranı gibi bazı kriterlere göre seçimimi yaparken, onlar da bunu farkediyor ve beni kendi arabalarına almak için çeşitli oyunlar yapıyorlar. Ya korna çalıyorlar ya da gaza basıp sanki kalkıcakmış ben bindikten hemen sonra tribi atıyorlar. Ve dostlar, ben bu tribi hep yiyiyorum. Allaah kalkıyor diyip paramı uzatıyorum, kritik koltuklardan birini seçip oturuyorum ki hemen yolculuk başlasın. Yok arkadaş, adam aynı numarayla daha tonla insan kandırıp minibüsü dolduruyor ve buna kimse dur diyemiyor. Kendimi artık tamamen onlara bıraktım.
İşyerinde el yıkamak için, yüzüme su çarpmak için falan tuvaleti normalden fazla kullanıyorum. Bu kullanış zarfında devamlı yaşadığım en saçma olay, sabunun köpürmemesi arkadaş. Basıyorum basıyorum, gören sabun çalıyor sanır avuç avuç. Yok, elimi köpürtmeye başladığım zaman çıkan sonuç felaket. Lan olm, sen asli görevini yapamıyorsan emekli olsana, gel sana jübile yapalım santra başlat.
Oturduğum yer iki masanın tam birleştiği yerde, dolayısıyla sandalyemle hareket ettiğim zaman iki farklı masa ayağından birine illa ki çarpıyor ve içeri giremiyorum. Minyatür kale maç oynuyormuşum gibi hissediyorum bütün gün, eğer sandalyenin topu iki masa bacağının arasına geyriihtiyari bile olsa girince, gömleğimi çıkarıp şirket içinde aşağıdan yukarı 2 tur atıyorum, güvenlikleri öpüp santrale pandik atıyorum. Küçük şeylerden mutluluk çıkarmanın doruklarındayım.
Hesap makinelerinde işlem yaparken eli ayağına dolaşan 3 insandan biriyim. Geri kalanlar Usain Bolt ve Doğu Türkistan Kadın Lideri, ama konu şu anda benim. Örnek vermek gerekirse, 45’le 67’yi çarpıcam. Yanlışlıkla 46 basıyorum, düzeltmek için önüme gelen ilk çıkış/on/off manalı tuşa basıyorum ve tekrar 45 yazınca, bu sefer bana -1 diyor. Haydaa, olm bıraksana beni kendi iç dünyamla başbaşa. Sen kafandan yapıyorsun zaten, beni niye alet ediyorsun kendi hesabına kitabına. Sonra herhangi bir tuşa 10 kez basmak suretiyle en başa dönüyorum, ama bende açtığı psikolojik zararlar baki kalıyor.
İşyerinde herhangi bir sebebten dolayı kısa bir süreliğine iletişim kurmak zorunda kaldığım insanlar var. Yani, normalde beraber çalıştığım birisi değil mesela, ama başka birşey olmuş ve küçük bir dialog yaşamışız. Daha sonra o kişiyi asansörde, ne bileyim tuvalette, sigara içmede filan görünce geriliyorum, selam vermeli miyim, vermesem olmaz mı ki, tanımam etmem, ne verecem lan gibilerinden. O sırada karşıdaki de umursamaz davranırsa sorun yok, ama sen gerilimi suratına yansıtmışlığın zirvesindeyken o selam verirse, karşılık vermek de çok güzel olmuyor. Çirkinliğine çirkinlik katmış oluyorsunuz, o kadar.
e dea sen beni bile her gördüğünde (ki bu çok sık olmuyor tamam ama) ‘merhaba, ben reşat’ diye elini uzatan bi insansın, yani senle yüzlerce kez sil baştan tanışmışlığımız var sayende, o yüzden germe kendini, selam ver gitsin..
Muahauhauah, utangaç bir insanım ben, üstüme gelmeyin 🙂
Elinin köpürmemesi kirdendir. 10 parmağında 10 kara. Ölsün mikroplar.
O tuvaletlerde havlu peçetelikleri böyle yukarı koyuyorlar, el ıslak zaten, dirsekten akıyor ya kıl oluyorum…
Bir de her seferinde ofise girince “kolay gelsin haleyla” diyen tiplere kılım…
İki de her iş acil diye başının etini yiyen satış mühendislerine…
Daha neler neler, kimler kimler…
Metrobüste ayakta yolculuk ederken, oturanların tiplerine bakıp nerede ineceklerini tahmin etmeye çalışıyorum. Eğer yakın bir durakta inecekse, oraya sotelenebilmek ve onun koltuğuna oturabilmek için. Lakin çok başarılı oluğum söylenemez. “Bu ablada tam İncirli’de inecek tip var, aha şu pis herif inebilir sanki, şu mezarcı Avcılar’a kadar gider, ordan ekmek çıkmaz” gibi.
Bir de telefon konuşmalarını dinlemeye başladım ki, manyaklığın zirvesi budur. Konuşmada “metrobüsteyim abi, geldim sayılır” gibi bir cümle geçiyorsa, o adama doğru götün götün yanaşmak lazım. Bu tarihi fırsat kaçırılmamalı…
Ben minibüste kontrpiye anlara ayarım. Çok sık kullanmamakla birlikte, ne zaman binsem boş bir koltuk oluyor. Oh iyimiş diyip parayı şoföre doğru uzatmak için yanına giderken hoop bi lavuk oturuyor son koltuğa bi de birader şurdan bi los angels uzatsana die parayı gösteriyor. Ayar oluyorum ayar.
benim sorunum da o beyaz k… yok lan o replikti.
ben yolda yürürken gördüğüm, tanıyo muyum tanımıyo muyum bilmediğim insanlara gıcık oluyorum. İş icabı bi ton insanla tanışıyoruz sonra birde onları hatırlamamı bekliyolar benden. Vermiyorum ulan selam vermiyorum kafamı öne eğer telefona birşeyler yazıyor tribi atarım genellikle ama bazen öyle bir zamanda yakalıyor ki şerefsizler.
Bazen de iyi niyetimi zorlayıp selam veriyorum bu seferde aslında tanımadığım biri çıkıyo suratlarında çirkin bi gülümseme oluşturuyorum, hiç hoş değil.
Bu tur durumlarda gerilmeyip olayi bambaska bir boyutta gulup gecerek karsilamak icin 9 sezon Seinfeld cekmis adamlar. Indirin, hepsini izleyin. Butun bu anlattiklarinizin bir benzesi, iz dusumu orada var, hatirlayip gulersiniz, hatta siritirsiniz. Bana oyle oluyor valla. Uzerine de cila olarak Curb Your Enthusiasm izlerseniz Dunya’da hicbir olay geremez sizi.