KESK’e Dokunma!
Kesk’e Dokunma!
Kesk’e Dokunma!
3 haftadır evdeyim. Askerliği yedek subay yapınca, bir aylık bir izniniz oluyor, subay muamelesi gördüğünüz için. Subay da memur neticede işte, o yüzden memurların hakkı neyse, devlet babamız bize bunu uygun görüyor. Güzel bir şey. Devlet babanın bana verdiği hakkı dilediğim şekilde kullanamadım ama olsun. Neticede bir aylık bir iznim var. 3 haftasını erittik şimdiden. 3 haftadır süngerden halliceyim. Televizyon izlememeye çalışıyorum. Daha doğrusu böyle…
Toplum zaten buna teşne; elinde kırmızı pankart taşıyan protestocuya PKK’lı demek en kolay müdafaa, soyutlama yöntemi. Kahvehane ahalisi çok sever bu yaftalamayı. Lakin Türkiye gündemine oturan bir eylem ile ilgili koskoca ülkenin koskoca bakanı bunu dillendirebiliyorsa, bu cüreti kendisinde bulabiliyor, açıklamalarında mesnet zorunluluğu görmüyorsa, artık izahın da izanın da yapacağı şey kalmamış demektir. Devlet Bakanımız Hayati Yazıcı Tekel eylemlerinde PKK parmağı olduğunu söylemiş. “İşe şeytan…
Hükümetin ekonomik programını çok beğeniyorum. Tayyip Erdoğan’ı Allah başımızdan eksik etmesin, neydi o beylik cümleleri, hah, Cumhuriyetin 80 yılda yapamadığını, AKP hepitopu 7 senede yaptı. Bu tablo karşısında şapka çıkarması gerekirken tırıvırı yapan mantıktan ve izandan yoksun bir kitle var. Onları kınamaktan başka ne gelir elden? “Son Osmanlı: Yandım Tayyip” sinemalarda, gidin izleyin işte… Konuyu nereye getireceğim; 2009 yılı bütçe görüşmelerinin oldukça afaki, gerçek dışı…
Hükümetin Günlüğü çok uzun zaman önce aklıma gelen, bir türlü hayata geçiremediğimin bir yazı dizisiydi.. Şu an Kars Sarıkamışta kar kürüyerek askerlik vazifesini yapan Aristokrat’ın bir rakı gecesinde “Fasulyeden Kemalist, laik değil mi?” sorusu ile muhabbetin nereye kayacağını anlamıştım.. Bir güruh olma, ses çıkarma kaygımız olmasa bile kendi yargılarımıza göre bu ülkenin geleceğine dair farklı rotalar çizenleri burada tartışacaktık, amacımız buydu.. Ne kadar yerine getirdik…