Kapitalizm nereye koşuyor?
1970’li yıllarda yaşadığı petrol krizini finans sektörünü yaratarak aştığını sanan, krizlerin faturasını her zaman olduğu gibi emekçiye yükleyen, emeğin değerini hiçe sayan kapital anlayış üzerinden 40 yıl geçmeden yine çok büyük bir krizle karşı karşıya. Petrol fiyatlarındaki artışla başlayan sancılı dönem son günlerde pirinç fiyatlarındaki inanılmaz yükselişle önüne geçilemez bir hal aldı. Hatırlayacağımız üzere ABD Irak’a demokrasi getirmeden önce petrolün varil fiyatı 56 dolar iken şimdilerde 114 dolar sınırlarında.
Bunun ülkemize yansıması da dünyanın en pahalı benzinini kullanıyor oluşumuz. Bu da bir başka demokrasi anlayışı sevgili iktidarımızın. Ama göstergelere bakarsak sorun yok, 400 milyar dolar borçla dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz. Bir 500 milyar dolar daha borçlanırsak ilk 3’e gireriz.
27.000’den fazla ekonomist ve gazeteci bu gidişe dur demek için bir bildiri yayınladı. Bildirideki ana tema: “küresel kriz, açgözlü spekülatörlerin eseri” (Cumhuriyet, 14 nisan 2008) Bu bildiri “Le Monde, L’Humanite, Le Monde Diplomatique, Politis gibi önde gelen yayın organlarında yer buldu. Hatta bir de http://www.stop-finance.org adlı site yapmışlar.
Biz ülkemize dönelim; dünyada bu gelişmeler yaşanırken etkileri ülkemizde de yakından hissedilmekte. 24 Ocak 1980 kararları ile dışa açılan Türkiye ekonomisi, ekonomik programlarını özellikle 2000’li yılların başından itibaren iyiden iyiye IMF, AB, ABD’ye teslim etti.
Dünyada yaşanan bu krizin temel etkenlerinden birisi de gıda fiyatlarındaki artış. Gelişmekte olan ülkeler bunu derinden hissetmekteler. Çünkü küresel ekonomide onlara yer yok. Onlar sadece tüketici olmak zorundalar. AB ve ABD tarım üreticilerini desteklerken nedense başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde tarımı kısıtlayıcı, üreticiyi zor duruma sokacak politikalar ürettiler. Gerek destekleme alımlarında, gerek ihracatta üretimi baltalayan bu politikalar toplumları iflasın eşiğine getirdi.
Geçtiğimiz yıllara kadar 1 litre zeytinyağı üretip, 4 litre benzin satın alabilen çiftçi bugün 1 litre benzin için 4 litre zeytinyağı üretme zorunda. Bir zamanlar “kendi kendine yeten birkaç ülkeden birisi Türkiye” diyenler şimdi umudunu ithalata dayamış vaziyetteler. Dünya üretiminde ilk sırada olduğumuz tütün ve fındık gibi mamullerin üretimi artık başkalarının emrinde. Bu teslimiyetçi politikalar ülke ekonomisini büyük bir açmazın içine sürüklemiş durumda. Bunun yanında hükümetin enflasyon oranlarında bazı açıklamaları var. İşte hepimizin bildiği TEFE, TÜFE oranları. Bakıyoruz sepetin içinde bazı küçük değişiklikler olmuş. Dinamit lokumu, sönmemiş kireç, dikenli tel gibi başlıca ihtiyaç maddelerimiz sepette yerini almışlar. Biz zaten ülke olarak, bir tüketim alışkanlığı olsa gerek, sabahları kahvaltıda demli bir çayın yanında dinamit lokumu olmadan yapamıyoruz. Hele birde Afyon dinamit lokumuysa off offf yeme de yanında yat. Akşamları yemekten sonra sönmemiş kireç yemezsek tatlı ihtiyacımızı hayatta karşılayamayız. Haftada bir de dikenli tel götürdük mü, ohh böbrekler olur mis!!.
Ekmek fiyatları alsın başını gitsin, pirinç tavana vursun, açlık tehlikesiymiş kimin umrunda? Bu arada son yapılan araştırmayla Türkiye’de açlık sınırı 788 ytl , yoksulluk sınırı 2024 ytl olmuş. Aramızda bu kadar para kazanabilen var mı? Haa yoksullar?
Valla gidişat mükemmel ekonomi rayına oturmuş durumda. Bunların hepsi yalan dolan iftira kampanyaları…
kapitalizmin gitti yer uzerinde yasadigimiz gezegenin yok olmasi. cok degil 200, belki 100 sene sonra yasayacak yer bile kalmayinca global ureticiler kapkara dumanlari atmosfere salmaya devam etsinler. 1000 yil daha uretime devam etsinler belki kalan proteinler hizla evrimlesip tekrar insan irki olusturur ve bu seferki irk su icinde yasama kapasitesine sahip olur, onlar icin can yelegi, bone, palet, slip mayo uretsinler bu surede.
gitti ne yahu, ne yazmak istemissem artik, gittigi olacak tabii o.
Enflasyon sepetinde kira, benzin, elektrik, ekmek, süt gibi temel harcamalar yerine abuk sabuk şeyler koyulması başlı başına bir devlet politikası zaten. Ama öyle 3-5 sene değil, bu yıllardır böyle. Haliyle devletin resmi enflasyon rakamlarına inanmak için bir sebep yok.