Düz yazı, dümdüz yazı…

Ekrana bakarken bile hala kafamda yazı için bir konu yoktu. Topun sahibi arkadaşın, ki biz kendisine kısaca top diyoruz, geçenlerde dediği gibi, gerçekten ne oluyordu bize? Sürekli bir şeyleri erteliyorduk. Sürekli bir işimiz vardı. Sürekli daha önemli bir işimiz vardı. Sanırım fasulyeden.com’u bir şekilde öncelikler listesinde arka sıralara almıştık. Üstelik bilinçsizce yapmıştık bunu. Ya da belki bilinçsizce yaptığımıza kendimizi ikna etmiştik.

Gri

“Ne garip bir yaratıktır insanoğlu,
Çoğu zaman kendi amacını bile bilemez…”
Zorluyorum hayatı en olmadık şekilde, benim olduğu kadar; ve yaşamıyorum olması gerektiği gibi. İstemiyorum, çünkü bu “ben”im, kimse değil. Olması gereken de olamaz o yüzden. Olması gereken zaten çoğunluk baz alınarak oluşan bir şey değil midir ki çoğu zaman? Olması gereken… İşte o zaman ben olamam ki olması gereken olursa. Olsun, gerektiği gibi değil, olsun sadece. Sorun da bu ya zaten…

buraya bakarlar

gk fanzin Fasulyeden

GK! Fanzin çıktı!

Mayis 2oo4’tü “Fanzine olma yolunda bi Webzine” yazdigimizda gencligiminkatilisin.com‘un kunyesine.. O zamandan bu zamana uzun zaman gecti.. Sitemizde Göztepemizle ilgili, Izmir‘le ilgili ve hatta baska takimlarla ilgili güzel ve dikkat ceken yazilar yayinlandi.. Hic beklemiyorduk ama GK!‘nin fanatikleri bile cikti. Uzaktan gorundugu gibi cokta kolay degil aslinda.. Kendin birseyler karaliyorsun ancak bir süre sonra yeni ve farkli gorüslerin yeralmasi...

Top benim değil!

Top benim değil, hiçbir zaman da benim olmadı. Emrah’ın da bisikleti olmamıştı mesela hiç. Ama benim bisikletim oldu, açık konuşmak gerekirse topum da oldu. Hatta futbol denen şeyi oynamayı bir gram bile beceremezken mahallede oynadığımız maçlarda yeralma sebebimdi o top. Sırf topu olduğu için oynatılan çocuktum ben, fasülyeden.. Maç başlayana kadar benimdi o top. Takımlar seçilirken de benimdi. Güzel bir duyguydu. Top benimdi.

subcommandante marcos ya basta Fasulyeden

Artık yeter!

Tüm gökler ve onları tahakküm edenleri bir defada değiştirmek -bunu yapabilmek için biz, isimsizler, yüzü olmayanlar, kendini ele verenler, profesyonel umutlular, biz, dağda olanlar, adımları karanlık olanlar, biz, saraylarda sesi olmayanlar, özel arazilerde yabancı olanlar, her zaman ölü olanlar, tarihin mülksüzleri, vatansızlar, geleceksizler, taze öfkenin sahipleri, keşfedilmiş hakikatin sahipleri, nefretin uzun gecesine uzanmış olanlar, sahici kadın ve erkekler.. En küçükler, en onurlular...

Boğazda sular ısınmakta…

Turkcell ‘Fena Halde Süper’ Liginde 21. Haftada Fenerbahçe ve Beşiktaş Şükrü Saracoğlu Stadında karşı karşıya geliyor.. Fenerbahçe – Galatasaray yaşattığı heyecanlar, ulusal ve uluslararası futbol mecrasında getirdiği ses sebebiyle dünyanın en büyük derbilerinden sayılıyorsa, Fenerbahçe-Beşiktaş maçları da tribün ve tribün dışı kapışmaları ile, tribün dünyasının merakla beklediği, maç öncesi ve maç sonrası tartışmaları ile ön plana çıkan bir maçtır..

23 Şubat 1984

Ne garip, ben doğduğum günlerde Amerika Birleşik Devletleri komünizm tehlikesine karşın radikal İslamı örgütlüyordu yurdum toprakları ve çevresinde.. Bugün, yaşadığım onca yılın ardından geldiğim, getirildiğim noktada radikal islama karşı ılımlı İslam Cumhuriyeti Türkiye projesi ile karşı karşıyayım.. Dünya konjüktörü ne çok değişmiş meğerse benim aldığım milyonlarca nefesle birlikte..

Yalnızsın artık

“Yalnızsın artık, kalabalıklara bir yabancı daha eklendi” dedi. ”Nasıl, kim terk etti beni? Kim karıştı kalabalıklar arasına…” dedim merakla. “Görmek istemeyen bakmazmış. Bakmadığın için görmüyorsun haliyle” dedi ve ruh penceremden çıkıp, beni dertlere düçar eyledi. Buradayım yine, odamda, yatağımda. Yitip giden her düşün ardından kendimle baş başa kaldığım tek yerde. Kalabalıklar yok burada. Yalnızım. Belki de o haklı. Ben kalabalıklara karışamıyorum. Hep uzağım onlardan, karıştığım...