” Mangaratiba, Kızılderililer Sokağı’ndaki geçitte Portekizli’nin arabasına çarpmış. Bunun için geç kaldım. Tren, otomobili paramparça etmiş. Orası insandan geçilmiyor. Realengo itfaiyecilerini bile çağırmışlar. Soğuk terler dökmeye başlamıştım; gözlerim buğulanmıştı. Jeronimo yanındakinin sorularına karşılık vermeye devam ediyordu: Ölüp ölmediğini bilmiyorum. Çocukların yaklaşmasına izin vermiyorlardı. Farkına varmadan ayağa kalktım. Bir kusma isteği içimi buruyordu, bedenim...
Diyecek bir şey bulamamıştı. Su akar yolunu bulur, diye fısıldayabildi sadece. Baktı önündeki resimlere. Tekrar tekrar baktı. Uzun uzun baktı. Mutlu olması lazımdı, öyle kandırmıştı şimdiye kadar kendisini. Onun mutluluğunu kendi mutluluğu olarak görmeliydi. Öyle görecekti, hep bunu düşünmüştü.
buraya bakarlar

Bakıyorum da memleketimin her alanında olduğu gibi burda da erkek egemen hatta salt çoğunluk bir birliktelik yürütmektesiniz. Niyetim sayfayı pembeye boyayıp, kelebek, kuş, çiçek resimleriyle donatmak değil netekim, ama diyorum ki biraz oje kokusu, biraz topuk tıkırtısı gelse fena olmaz mı?
Kesinlikle yazmalıyım, çok fazla şey geçiyor beynimin hücrelerinden. Kovalar dolusu paylaşılacak anı, küvetler dolusu gülmekten kusturucu anekdot varken elim klavyeye gitmezse büyük ayıp olur.
Envai çeşit 3G reklamı ile gece, gündüz demeden hayatımızın, evimizin, ailemizin, mahremimizin orta yerine daldı yine telekomünikasyon sektörü. Türk insanı cep telefonundan arkadaşını arayıp “La Mahmut, aha bu sana girsin” demek için yanıp tutuşuyormuş demek ki. Turkcell’in iğrençlikte Bülent Ersoy ile yarışabilecek düzeydeki Merak Etmiyor musun? reklamlarını geçtim, Vodafone’un Zülfü Livaneli’nin Özgürlük şarkısını jingle seçmesinde kalakaldım. Bu konu ile ilgili 3-5 satırım vardı ama etilen...
Ölümsüz gençliğin şövalyesi,
ellisinde uyup yüreğinde çarpan aklına
bir Temmuz sabahı fethine çıktı
güzelin, doğrunun ve haklının:
Önünde mağrur, aptal devleriyle dünya,
altında mahzun ve kahraman Rosinant’ı.
4 aydan fazlası oldu Cumhurbaşkanı “Tarihi fırsatı kaçırmayalım” diyeli. Öyle bir anda, spontane… Deyiverdi… Ne yaparsak kaçacak, nereye kaçacak bilmediğimiz gibi, bu tarihi fırsatın ne olduğunu da bilmiyoruz. 4 aydan fazla oldu, adı önce Kürt açılımı sonra Demokratik açılım kondu. Hala ne açılımı olduğunu, ve bilhassa kimin, ne kadar açılacağını bilmiyoruz. Sadece üstten birkaç düğme mi? Yoksa komple, anadan üryan mı?
Bilen bilir; kendi halimde, zararsız, kişisel haklara saygılı ve insan hakları evrensel beyannamesinin herhangi bir maddesini yirmi kusur yıllık insanlık kariyerim boyunca çiğnememeye özen göstermiş pirezentabıl bir insanım. Henüz on beş (15) dakika önce kapıma gelen ne idüğü belirsiz adamın, ‘kapıcı parası’ kisvesi altında istediği on beş (15) Türk lirasını kibarlıkla kendisine takdim ettim. ‘Bizim kapıcımız mı var birader? 4 ayda bir merdivenleri temizlediğini sanan bir adam var sadece.’...
Son Mudahaleler