Pazar yazısı: Diziler ve Sevgili Dünürüm
Madem ki Lost filan derken dizi sektörüne giriş yaptık, pazar yazısı tadında bir dizi incelemesi daha yazalım. Daha önceki yazıda da değinmiştim, dizi takibatı yapmak epey bir efor gerektiriyor. Bir dizinin müdavimi iseniz eğer, haftanın belirli bir günü, belirli bir saatte ekran başında olmanız gerekmekte. Bunu 3-5 sene boyunca yapanlar adamlar var işin garibi. Tabii bir de birden fazla dizi için yapanlar da. Hadise elbette Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumu ve televizyon denen dipsiz kuyunun çekiciliği ile alakalı.
Türk televizyonlarında yayınlanan dizilerin işleyişi şu şekilde oluyor yaklaşık olarak. Kanallar yeni sezon başında her akşama 3 dizi sokuşturmak için, 3*7 =21 hesabından yola çıkarak, yeni yeni diziler salıyorlar pazara. Ana haber öncesi ve kadın programları kuşağı sonrası için de yıllanmış, aslında hiçbir zaman tutmamış, abidik gubidik dizileri koyuyorlar. Berna Laçin dizileri filan. Neyse, yeni dizilerimizin %85’i tutmadığı için 3-4 bölümden sonra onlar yayından kaldırılıyor ve o boşluğu dolduracak yeni diziler çekilmeye başlanıyor. Tekrar bir 3-4 hafta geçiyor ki, yeni çekilenlerin de %85’i tutmuyor, yollanıyor çöplüğe. Bir nevi evrim süreci anlayacağınız. Netice itibariyle sezon sonu geldiğinde her kanalın elinde “tutmuş” 2-3 dizi kalıyor. Ve yine malum yeni sezon için 21 diziye ihtiyaç olduğundan ötürü yaz dönemi yayınlanan maliyeti ve iddiası düşük çerez dizilerden tutanlar varsa onları ekliyorlar, daha sonra da 10-15 yeni dizi sipariş ediyorlar. (Rakamları sallıyorum, bilimsel makale değil neticede)
Üzerime neden vazife oldu bilmem ama durumu kısaca özetledikten sonra, yavaş yavaş asıl konumuza yelken açalım. Tabii eklemeden geçemeyeceğim, malumunuz Türkiye’de reyting sistemi de garip bir şey olduğundan mütevellit, sizin izleyip de “ah işte sonunda kaliteli bir yapım” dediğiniz diziler Türk dizi severleri için pek tatmin edici gelmiyor. Neden? İçinde Özcan Deniz yok da ondan…
Gelelim bu yazının ana konusuna. Star TV’de Haluk Bilginer ve Sumru Yavrucuk’un başrollerini paylaştığı ve bu muhteşem ikilinin sürüklediği Sevgili Dünürüm dizisi üzerine iki kelam etmek istiyorum. (niye bu kadar gaza geldiysem?) Diziyi televizyon takip etme şansım olmuyor aslında, youtube’u dizi cenneti haline çeviren türk webmasterlarının nimetlerinden faydalanıp oradan 10’ar dakikalık bölümler halinde izleyebiliyorum fırsat buldukça.
Öncelikle belirtmekte fayda var, daha sonra “bu ne lan” modeli olmasın, dizi fazlasıyla karikatürize edilmiş, yüksek beklentiler içine sokmayan, ama insanı mutlu eden, gülümseten, samimi bir dizi. (Tabii bana göre) Kadrosunda Haluk Bilginer ve Sumru Yavrucuk gibi iki büyük oyuncuyu barındırıyor ki zaten dediğim gibi diziyi de bu ikili sürüklüyor. Ancak öyle güzel yan roller de var ki, inanın izlerken suratımda sebebsiz ve anlamsız bir gülümsemeye sebeb oluyorlar. Misal Cengiz Bozkurt ile Osman tiplemesi ve Sezai Paracıkoğlu ile Cem tiplemesi. Bir de Cem’in karısı Didem var ama adını bilmiyorum kendisinin. Şahane rol kesiyorlar, takdire şayan.
Konumuz da aslında Türk romantik-komedi sınırlarının biraz dışında kalıyor. Sahte evlilik, zoraki kocalık, zengin oğlan-fakir kız durumları yok pek. Ahmet Muhtar (H.Bilginer) Türkiye’nin hızlı büyüyen bankalarından birisinin sahibidir. Görgüsüz, cahil, kaba filan. Oğlu da (Engin Altan) emekli, idealist bir edebiyat öğretmeninin (Sumru Yavrucuk) kızı (Rojda Demirer) ile birliktedir. Güç bela evlenirler ama evlendikleri gece Ahmet Muhtar’ın bankasına ve tüm malvarlığına TMSF el koyar. Ahmet Muhtar, oğlu ve en sadık yardımcısı Osman (Cengiz Bozkurt) ile birlikte dünürlerinin evine tanışır gidecek yeri olmadığı için falan filan…
Amaaan, size neden anlatıyorsam bunları, Cuma akşamları 20:00’da, Star’da diyeyim de, ister izleyin, ister izlemeyin bana ne… Peehh…
Önümüzdeki Pazar da, Menekşe ile Halil incelemesinde görüşmek üzere, diziler arasında boğulun e mi?!
Didem Balçin’miş Didem hanım kızımızı oynayan kişinin adı.
Yahu geçen yine rastgele bir bölüm izledim, şöyle izah edeyim: Haluk Bilginer düğün öncesi yatak odası takımı alıcak çocuklara, Sumru Yavrucuk diyor ki “olmaz, çok para bu, 10 çocuk okutulur bu parayla” Haluk Bilginer aşmış çıldırma rolü ile: “nerde bu on fakir çocuk allah aşkına? getirin bana hepsini okutacam, altlarına araba çekecem… kadına bak ya, kendi paramı ağız tadıyla yedirmiyor bana!” der ve ben yerlere yığılırım 🙂
Ulan o muhabbetin devaminda soyle bir dialog hatirliyorum; Iste yine dugun, eglence falan Haluk Bilginer deli gibi para harciyor, Sumru Yavrucuk kendi kendine ya 10 fakir cocuk okutulur falan diye soylenirken bunu duyuyor. Haluk Bilginer’in tepkisi aynen soyle “Yahu dunurum eglenmene bak, ben o soyledigin 10 fakir cocugu buldum, simdi bizim teknedeler, mangal yakip dansoz oynatiyorlar, egleniyorlar”
dizi sitcom formatına geçecekmiş, o yüzden 3 hafta ara verilmiş. milliyette yazıyordu.
He valla gecsin, 30 bilemedin 40 dakika olsun, diziyi uzatmak icin konulan kastirici sahneler falan atilsin, o temizlikci kiz falan postalansin diziden, ayni anda donen olay sayisi 3’ten fazla olmasin, her hafta birbirinden bagimsiz olsun, bolumler bilinmeyen sonla birisinin gozu portleyerek bitmesin, seinfeld kadar olamasa da en azindan baymadan izleyecegimiz yarim saatlik sitcomumuz olsun. Vallahi guzel olur, ayrica haluk babanin adini unuttugum turkan sorayla cektigi sitcomla tecrubesi de var bu konuda, cok sahane olur yahu cem karakteriyle falan, bak simdiden heyecanlandim.
Tatlı Hayat… Türkan Şoray’ı, Neco’yu, Çolpan İlhan’ı, Gamze Özçelik’i, Emre Altuğ’u filan çıkarınca muhteşem bir diziydi vallahi… Yani Haluk Bilginer, Asuman Dabak, bir de şu deli komşu olsa sadece, tadından yenmez bir diziydi…
o deli komşunun can isimli bir yeğeni vardı “ihsan amca” diye sözlerine başlayıp ihsanı menekşe kadar deli eden bir çocuktu