Şehirlerarası cinnet yolculuğu
Oldum olası nefret ettim otobüs firmalarından, şöförlerinden, hostlarından, servis elemanlarından, bilet satanından, çağrı merkezinden, kekinden, havasından, suyundan… Anlatmakla bitmez bir şehirlerarası yolculuk mazim olduğundan dolayı, anlatmakla bitmez bir şehirler arası otobüs macerası antolojisi oluşturdum kendime. Ama dün, bugün ve yarın, mevcut tüm nefretimi üzerinde toplayabilecek bir firma adı isterseniz, tek saniye düşünmem Metro derim.
Metro Turizm Türkiye’nin en çok sefer yapan firmasıymış, bununla çok övünüyorlar. Ama bana “Çayırobası Turizm”in biraz makyajlanmış hali gibi geliyor. Çünkü ne kaptanları, ne servis elemanları bu üzerlerine giydikleri elbiseyi taşıyacak durumda değiller. Bilet alma öncesinde ve sırasında pompalanan zoraki ve samimi olmayan “biz büyük bir markayız” mottosu otobüs seyahatine başlayınca, hadi bilemedin, servisle muhitine dönerken patlıyor muhakkak.
Kendilerinden nefret etmeme rağmen zorunlu bir tercih sebebiydi uzun yıllar. Çünkü Antalya’dan öteye, Finike’ye kadar giden tek firma idi. O yüzden tercih etmek durumunda kalırdım.
Bir keresinde yine Antalya’dan İstanbul’a gidiyordum Metro ile. Antalya’dan çıktık yola, klasik çay-kahve servisi başlayacak. O sırada garip birşeyler oluyor, belli. Kaptan çekti sağa, hostu fırçalıyor. Meğer çocuk çay filan hazırlarken heralde, o sıcak su muhabbetini sağlayan zımbırtıyı bozmuş. Kaptan çok sinirlendi, attığı fırça ile yetinmedi, yolcuların içinde çocuğa ana-bacı küfürler ediyor. Ne oluyor yahu derken, adam yolun ortasında, ıssız bir karanlıkta hostu arabadan attı. Haydaa, noldu olm kurumsal duruş? Hani güleryüzlü servis anlayışı? Sonra ne olmuştu hatırlamıyorum aslında, ama sanırım kaptanı ikna etmişlerdi, bu sefer host gurur yapmıştı. Bir saate yakın dağ başı bir yerde kaptan-host kavgasına eşlik ettik bir otobüs dolusu insan.
Yine başka bir Antalya-İstanbul seyahati. Finike’den çıktıktan bir 20 dakika sonra sağa çekildi otobüs, yandan bir kapak açıldı, birşeylere bakıldı. Bir sorun var belli. Neyse, devam ettik yola. Antalya’dan hareket ettik, bir 20 dakika filan sonra tekrar sağa çekildi. Gene birşeylere bakıldı. Yine devam ettik yola. Biz yolcular “bir sorun mu var” diye soruyoruz, tedirginiz ama yok birşey cevabı alabiliyoruz sadece. Kış ayları, hatta yanılmıyorsam kurban bayramı sonrasıydı. Hani otobüslerin tıklım tıklım geldiği, gittiği günler. Neresi olduğunu bilmediğim, ıssız bir yerdeyiz. Gece karanlığı ile karın bembeyaz ürkütücülüğü üstüste binmiş. Otobüsün içine duman sızıyor bir yerden. Herkes uyandı, baya baya duman bu, nefes almakta zorlanıyoruz. Hemen otobüs sağa çekildi, herkes kendini dışarıya attı. Tekerleğinin oralardan alev çıkıyor. Ulan yanıyoruz göz göre.
Az ileride dinlenme tesisimsi bir yer var. Yürüyerek 10 dakika filan sanırım. Oraya gidiyoruz biz. 2 tane milattan kalma pompadan mütevellit bir garip benzin istasyonu ve hiç de çalışan bir işyeri imajı çizmeyen kahvehane-lokanta, hatta müstakil ev karışımı bir yer. Ama Allahtan sobası yanıyor, televizyonu var ve en önemlisi adam bizi görünce çay demledi hemen. Biz oturuyoruz, çay, sigara, gazete filan derken güneş doğmaya başlıyor. Arada bir geri dönüyoruz otobüse, ilk gittiğimizde “tamirci çağırdık, onu bekliyoruz” dediler, sonra “tamirci geldi, bir alet lazımmış, onu almaya gitti” dediler, daha sonra tamirci de saatler suran bir uğraş verince, dediğim gibi güneş doğmaya başladı. Bizim seyahet en az 5 saat uzadı şimdiden.
Ordan adamın birisi dedi ki “Yahu koskoca Metro’sunuz, Antalya şurdan 2 saat mesefade, madem bu otobüs bozuk, yenisini gönderseler ya, bu insanları perişan ediyorsunuz” Temelde haklı tabii, saatlerce kar, kış, kıyamette 50’ye yakın yolcuyu perişan ediyorsunuz. Hem de “Konuğumuzsunuz” sloganı ile… Hem de çözümü çok basit bir sorun yüzünden. Ama otobüs tayfası sıcak bakmadı bu öneriye, hatta adamı terslediler. “İki dakka bekle be adam ölür müsün?” şeklinde verdikleri cevaplar yolcular arasından bir kadının “Bu otobüs daha 20. dakikada bozuldu. Bu ne sorumsuzluk, bu ne saygısızlık” şeklindeki tepkisi ile “Şşş doğru konuş, ashabımı bozma benim” raddesine geldi.
Böyle lüzumsuz, böyle insanlıktan uzak, böyle gerzek bir firma bu Metro. Hasbelkader sorunsuz bir otobüs yolculuğu geçirseniz bile muhakkak servis problemi ile çıldırmanın eşiğine geliyorsunuz. Cinnet garantili bir hizmet anlayışı. Dün gece yaşadım en tazesini. Normal şartlarda kredi kartının nakit puanlarını kullanırsam Varan, nakit para kullanırsam da Nilüfer tercih ediyorum. Ama bilet almakta biraz geç kalınca, internetten bilet alınabilecek sadece Metro kalmıştı. Adamlar normal sefer kadar ek sefer koyuyorlar böyle anlarda, muhakkak bilet buluyorsun yani. Uzun zamandır kullanmadığım için biraz yumuşama da olmuş sanki zihnimde. Ama ne kadar yanlış bir karar verdiğimi tekrar tekrar hatırlattılar, sağolsunlar.
Otobüs kısmı sorunsuz geçti aslında. Host gayet kibar, şöförler gayet başarılıydı. Ama dedim ya, cinnet garantili bir hizmet anlayışı bu heriflerinki. Eğer sizi otobüs yolculuğu kısmında çıldırtmadılarsa, servis de muhakkak başarıyorlar bunu. Gece 1:30 civarıydı Esenler Otogar’a girdiğimizde. Sabah işe gideceğimden dolayı mümkün olan en kısa zamanda yatağa girme arzum var. Ehh diyorum, trafik yoktur, atlar giderim hemen eve. Ama tabii firma Metro ya, illa ki bezdirecekler. Hemen servise kuruluyorum, hareket etmemizi bekliyorum. Ama 5 dakika, 10 dakika, 20 dakika… Tık yok hala… Soruyoruz adamlara, başka bir otobüs var onu bekliyoruz diyorlar. Ee abicim böyle mantık mı olur, yarın işimiz gücümüz var, bak saat kaç oldu diyoruz yüksek perdeden ama işe yaramayacağı da malum. Kurbanlık koyun gibi, koymuşum kellemi adamların önüne, sesimi çıkarmıyorum artık. Kaç dakika sonra bilmiyorum ama artık müjde veriliyor, gidiyoruz. Ama servise benden sonra gelip kimse binmedi, “Ee nerde bu beklediğiniz otobüs?” diye sormuyorum bile. Alacağım cevap zerre umrumda olmayacak.
Neyse, servis sonunda hareket ediyor. Şöför bombayı patlatıyor hemen “Ben acemiyim de, yolları tarif ederseniz bi zahmet?” Haydaa, Merter, Şirinevler, Cennet, Avcılar filan baya baya adama her yanyolu, her şerit değiştirmeyi anlatıyoruz. Aman eksik kalmasın minvalinden, eve ulaşmama ramak kala, bizim acemi şöför yanındaki yolcu ile muhabbet ederken, karşıdan gelen arabaya kafadan giriyordu neredeyse. Son saniyede yırttık kazadan.
Pazartesi sabahı işe geldim, işyerinden yazıyorum bu yazıyı. Fazla bile uzattım aslında bu şartlarda. Özet olarak, aman diyeyim abicim, uzak durun Metro’dan… Vallahi de billahi de akıl sağlığınız için diyorum. Lütfen ya…
mahuhuahua çok güldüm lan. biraz da acıdım. hafif de yellendim okurken, içim çürümüş ak.
Metro ile Ankara ya yolculuk yapmış bir mağdur da benim. Beklemeden molasız 5 saat de Ankara diye kandırmışlardı. Harem e girmeyeceğiz vs. Doğru Harem e girmediler, Harem hariç girilebilecek her yere girdiler üstüne mola verdiler. Host a soruyorum cevap vermiyor, bagajdan sorumlu gerizekali hebele hübele saçmalıyor. Normal bir firma ile 6 saat sürecek yolculuk oldu mu sana 7.30 saat. Kesinlikle uzak durulması gereken 17. sınıf, kümes hayvanı bile taşıması yasaklanması gereken bir firma. Ha bir de 3 Maymun bir yönetimi var anladığım kadarıyla bu kadar eleştri ve şikayet alan bir firma müşteri memnuniyetini bileti satana kadar umursuyor. Şikayet ettim ne geri dönüş yapanı var ne umursayanı. En kısa zamanda batmalarını temenni ediyorum.
Varan, Ulusoy filan bizi aşar, onları geçiyorum. En ciddi ve kaliteli hizmet anlayışı Nilüfer’de bana kalırsa. Gerçi onların da kara para aklama söylentileri vardı. TMSF el koymuştu diye hatırlıyorum. Son durumu bilmiyorum.
Gerçi hangi otobüs firmasının kara para aklama kaygısı yok ki. En temiz kara para aklama işi otobüs firmaları, oteller, restaurantlar…
Kamil Koç’ları iyi bilirdim..O da bozulmuş.Uçakların ucuzlamasından sonra iş taşeronlara kalmış.10 kişiyle giden tek kaptanlı yolculuklar.Hayatından bezmiş personel.T.C.D.D en babası da Amarika üzerine beton döktürmüş , Koç istemiyo , İsrail , localar, polat…
Ben bir içimizdeki İrlandalı kokusu alıyorum bu yorumlarda 🙂 O mudur acaba?
Refet bele kadar suya girmiş diyorlar..:) doğrudur..