Seni Yeneceğim Cevahir!
Ey ahali bu para düzeni, bu AVM sistemi dağ gibi delikanlıyı nasıl muma çevirir, nasıl yolar onu anlatacağım sizlere.
Bilen bilir resmi kıyafetlere meraklı değilim ama iş yerinde takım elbise giymem gerekli. Hepi topu 3 adet takımım olduğundan, dönüşümlü olarak kirlilik oranına göre giyiyordum. Baktım resmen yürüyen mikroba dönüşüyor takım elbiseler, bir kuru temizlemeye vereyim de kirlerinden arınsın dedim. Zaten ne olacak ki? Tanesini en fazla 5–10 liradan hallederim diyerek Cevahir’in içindeki DRY kuru temizlemenin yolunu tuttum.
Kibar bir hatun karşıladı sağ olsun. 3 takım elbiseyi verirken bir özen, bir nezaket değme gitsin. Sanırsın “Barney Stinson” takım elbisesini getirmiş. Ben de o göt kalkıklığıyla orası böyle leke var, şurada şöyle leke var diyerek fotoğraf albümü sergilercesine lekelerin tarihçelerinden bahsediyorum. Benim getirdiğim askıları iade etti. Poşete koydu. 3 askı kar ettim diye sevindim çocukça. Parasını kredi kartı ile ödeyeyim de kurtulayım diye hatuna uzattığım anda hatun 57 TL ücreti söyleyince bir şeyler boğazıma düğümlendi resmen. Ben daha hık mık diyemeden cart diye de çekti. O hırsla birden içimdeki canavarı serbest bırakarak “Bak yarın geliyorum. Benim için bu takımların manevi değeri çok büyük. En ufak zarar gelirse maddi manevi tazminat davası açar sürüm sürüm süründürürüm” diyerek çirkinleştim. Hatta ertesi gün öğlen Mecidiyeköy’de bulunmama hiçbir ihtimal yokken “Yarın saat tam 12 de gelir alırım 1 dakika bekleyemem en ufak aksilik istemiyorum” dedim. O sırada işaret parmağımı istemsiz olarak salladığımı fark ettim. Sağ avucumu yumruk yapıp, sol göğsüme iki kez vurduktan sonra işaret ve orta parmağımla gözlerim üzerinde hareketi yaparak hatunun şaşkın bakışları arasında oradan uzaklaştım. Bu aptalca çıkış benim ciğerimi soğuttu mu? Tabi ki hayır. Tuvaletlerin köşesinde gözyaşlarımı kimseye göstermeden biraz ağladıktan sonra “Lan ne kadar limitim kaldı acaba?” sorusuna cevap almak için ATM’lerin yolunu tuttum.
ATM’lere doğru, sümüklerimi genzime çeke çeke yürürken, bir otomobil firmasının düzenlediği çekiliş için milletin kuyruk olduğunu gördüm. Marka söylerdim ama başka bir otomobil firmasında çalışıyorum, neden rakibin reklâmını yapayım değil mi? Baktım 100 TL harcayan çekilişe katılabiliyor. Zaten anneler günü yakın, bari ufaktan bir hediye alırım, hem de çekilişe katılırım diyerek –nedenini sormayın hiçbir fikrim yok- Koçtaş’a girdim. Bir de ne göreyim, şirkete uzun zamandır almak istediğimiz şarjlı matkap 60 TL. Müdüre telefon açtım. “Kemal’ciğim iyiymiş fiyatı, iki adet alalım” dedi. Telefonu kapattım. Hemen çözümleme yaptım. “Çetin nasıl olacak bu iş?” “Başkanım iki karttan ayrı ayrı çekersek olayı çözeriz.” Aldım 2 adet matkap, geçtim yazarkasa kuyruğuna. Önümde bir aile var. Muhabbet ediyorlar. İster istemez kulak misafiriyim. Aile ufak bir paspas almaya girmiş, beş teneke boya ile yazarkasa da bulmuşlar kendilerini. Lan ne saflar var diyorum içimden. (Öküz sen önce aynaya bak)
Adamın ödemesi gereken tutar 178 TL. Kart ile ödeyecek. 178 çekti olmadı, 170 çekti olmadı, 150 çekti olmadı, 44 bonus parası varmış, 134 çektiler olmadı, 100 çektiler olmadı 50 çektiler olmadı, olmadı, olmadı. Matkaplar ağırlaşa ağırlaşa 150 kilo oldu resmen. Sonra adam nakiti verdi geçti. Amca sana sadece şunu söylüyorum, hanımına, çocuğuna dua et. Yoksa matkap ile deldiydim seni. Gözümden çıkan kıvılcımı kasiyer kız fark etmiş olacak ki; resmen göz kapaklarını kullanacak mors alfabesi ile “Farkındayım sinirlendiniz, kusura bakmayın sakin olun” yazdı.
Son durum. 57 + 120 = 177 İçimdeki Çetin durdu mu? Tabi ki durmadı. “Başkanım zaten olan oldu, son bir alış-veriş ile çekiliş sayısını iki yapalım.” “Bravo Çetin”
Girdim Migros’a. Hazır pizza, Traş kolonyası, diş macunu, kaşar peyniri aldım. Bir yandan da oğlum az kaldı sabret diyorum. Yanlış bir hesapla 47 liralık alış veriş yapmışım. Cebimde ki son 50 TL’yi de Migros’a kaptırdım.
Girdim çekilişe katılım kuyruğuna, önümde 15 kişi var. 15 dakika falan bekledim. İlerleme yok. En öndeki abla nasıl bir alışveriş yapmışsa boyum kadar fişleri dizdikçe çekilişe katılım formu çıkıyor yazıcıdan. Arkamdaki biriken 5–6 kişiye bakarak kendime moral pompalıyorum. Formları düzenleyen abla tiz bir sesle höykürmeye çalıştı. “Kusura bakmayın saat 22.00 da mağaza kapanıyor, bu beyefendiden sonra son.” Bahsettiği beyefendi 2. sırada duruyor. Nasıl lan? Ne demek son? 3–5 saniye süren aptallıktan sonra bir çeviklikle en öne zıpladım. Matkapların fişini göstererek “Yarın bu fişi şirkete vereceğim. Fotokopi çeksek olur mu?” dedim. Kaşesini bastı, üstüne notunu aldı. “Yarın bununla gelin yardımcı olurum” dedi. Ayrılıyorum ama burnumdan soluyorum. Kuyruktan şaşkınlığını atamamış bir eleman bana “kaşeletmek mi gerekiyor fişleri?” diye sordu. İçimdeki canavarı tekrar serbest bıraktım. “Evet, kaşeletmeniz lazım, yoksa fişleri yarın kullanamazsınız” diyerek hızlı adımlarla uzaklaştım. Bunu duyan 20 kişi, hatunun başına akbaba gibi üşüştü. Arkadan gelen sesleri özetleyeyim.
“Bunu da kaşeleyin”, “bunu da kaşeler misiniz”, “gerek yok kaşeye”, “bunu da kaşeleyiver hanım kızım ne olur ne olmaz”, “bir şey olmaz teyze beyefendinin ki özel bir durum”, “ya sen olmazsan yarın”, “buna da kaşe”, “buna da kaşe”
O an ki uzaklaşma mizansenini gözünüzde canlandırmak için biraz tarif edeyim. Arkada kargaşa çıkmış ben koşuyorum. Bir elde kuru temizleme poşeti içinde askılar, ve bir adet matkap, diğer elde diğer matkap ve migros poşeti, poşetleri burgu yaptıra yaptıra, Şener şen gibi kahkaha ata ata koşuyorum. Aptal avuntusu işte.
Kuru temizlemeye vereceğim 25–30 liranın hesabını yaparken, 224 lira harcayarak çıktım Cevahir’den. Hele o araba çıkmasın. Bitiririm seni Cevahir. O kadar diyorum sana.
Bu arada “Barney Stinson” ve takım elbise demişken bu klipte benden hediye olsun.
Barney Stinson – Nothing Suits Me Like A Suit from Bono van den Hork on Vimeo.
bi alışveriş bi fiş 🙂
Ohoo iyi şetmişler valla. Ben 1o liraya temizletiyorum.
Hadisenin gelişimi de tosun iblisinin elektronik her hangi bir zevat alma mevzusuna çok benziyor. Adam pil almak için gitse elektrik jenaratörü ile çıkar. O derece ihtiraslarına yenilir.
Ahh ahh, kuru temizlemeci demeyin abicim bana…
Bu güne kadar bu heriflere kaptırdığım parayı bir köşeye koysaydım, ne bileyim repo olur, cumhuriyet altını olur, b tipi tahvil bono fon olur, kendi kuru temizleme zincirimi kurmuş, ihsan yıldırıma rakip olmuştum.
bizim mahalleye yakın bir kuru temizleme buldum. gayet ucuz, en niyahetinde çamaşır yıkıyorlar, kalitelisi bilmem nesi olmaz diye en ucuzunu kovalıyorum…
verdim 3-5 parça birşey, takım elbise, gomlekler filan da var. gittim almaya, gomleğin birinde ağır leke vardı, o yetişmemiş, diğerlerini aldım, o kaldı. yarın gelin alın dediler, tamam dedim gittim.
ertesi gun kalan gomleği alıcam, gittim dukkana, aboovv bunların cam çerçeve inmiş, tabela filan parçalanmış, çekmişler bu delikli delikli kepenk olur ya, onu… ama goruyorum gömleği de, duruyor orda en önde… neyse dedim, herhalde başlarına bir iş geldi, açamadılar bugün, sonra geleyim…
ertesigün, bir ertesi gün, 3 gün 5 gün, 1 hafta derken bir daha açmadı herifler… sonra bir gittim toplamış tası tarağı çekip gitmişler… kaldı benim gömlek heriflerde…
şimdi alt tarafı birgömlek diyene elimde çatal var, çatalla dalarım bak…
ama tabi, şu da var. takımları almaya bir gün geç gitsem, piuvvvv zarar girecek bi yerime, gömlekle kurtulduk…
adamlara da noldu bilmem, haraça mı dadandılar, borç alacak meselesi midir, karı kız meselesi midir bilemedim. silindiler piyasadan…
kıssadan hisse, kuru temizleme sektörü pis sektör aga… mafyası mufyası var belli ki…
Kurutemizleme piyasası gaddardır, zalımdır. Ayakta kalmak zordur yeğeen.
trabzon’da askerlige başladım, 2 hafta geçti yemin törenimiz oldu ve 23 nisanın cuma’ya denkgelmesi ile 3,5 gün evci çıktık. merkez’de 4 yıldız bir otelde kalıyoruz. çıkarken yanıma kirli 3-5 parça giysi aldım. Asker için giysi kavramı malum: siyah çorap, yeşil atlet ve yeşil donlar. Neyse dedim ki veririz 3-5 milyon yikatiriz. Aradım otelin laundry servisini, geldi görevli sordum kaça olur bir bakmamız lazım dedi, iyi dedim bakınca haber ver ona göre yıkatayım. 3-5 dakika geçince oda telefonu çaldı ve adam tedirgin bir ses tonuyla “beyfendi en uygun fiyatlandırmayı yaptım asker olduğunuz için ve 63 tl tuttu, 60 tl yeterli olacaktır.” bir iki saniyelik sessizlik sonrası “nasıl olur” diye sorduğumda adet hesabını öğrendim. mesela bir çift çorabı 2 tl’ye yıkıyorlarmış. (iyi de ben bir düzinesine 5 tl verdiğim çorabın 1 çiftini nasıl olurda 2 tl’ye yıkatabilirim ki) Neyse geri aldım giysileri, koydum valize alay çamaşırhanesinde mis gibi beleşe yıkattım bir kaç gün sonra..
benim ki de böyle bir hikaye. (çarşı iznini idareli kullanacağım için hızlı yazdım, hatalar için özür dilerim)
kuru temizleme işindeyiz, anadolu yakasında er-ar hoffman kurutemizlemeye gidin selamımı söyleyin, %50 zamlı temizlerler şerefsizim. hayırsız evladın zararları işte…