“Turn the Page”
Doğduğumuz gün hepimize birer rehber versinler. Gelecekte alacağımız kararların, hayatımızı hangi kavşağın neresinden ne tarafa götüreceğini uzun uzun anlatsın. Risk sevmemek, yaşla gelen bir şeymiş. Trafikte şerit değiştirmek bile akabinde ölümcül riskler doğurabiliyormuş. Yediğin tavuklar bile hormonluymuş zaten. Dünyada sanki hiçbir hamlenin riski yokmuş gibi yaşıyorken, daha küçücükken bile; 3.Dünya ülkesi olmayan herhangi bir yerde dünyanın en risksiz eylemi olan ekmek almaya giderken kafandan vurulup, aylarca komada yatıp sonra ölebiliyormuşsun hatta. Hiçbir yer güvenli değilmiş. Bu durum, güven arayışının anlamsızlaşması sonucunu yaratması gerekiyorken; aksine seni daha bi risksiz ve güvenli varsayılan yollara itme anlamsızlığı yaratıyormuş. Ne dedim lan ben?
Kendince tarttığın artılar, eksiler ve bunları koyduğun kefeler, acaba uzaya gitsen de aynı sonuçları veriyor mu? O kadar gitmene gerek yok, yanındaki adama sorsan benzer verilere ulaşılabiliyor mu? Kafandaki çizgi uğruna almak zorunda olduğun kararlar iki günde zaman aşımına uğruyor. Kafandaki çizginin götü başı oynuyor. Seni başka kararlar almaya zorluyor. Seni bugüne getiren kararların hükmünün kalmamasını geçtim, lafı bile edilmez oluyor. Her şeyi bırakıp yeni bir sayfa açtığın o gün, eski bir golü hatırlamak kadar bir etki yaratıyor artık bünyende. Git gide sıklaşan bir değişim hali. Ne için? Geleceğini kafandaki sağlıklı şartlarla inşa edebilmek için. Her seferinde yeni bir hayat seçip ona başlıyorsun. E dalyarak, sen eskiyorsun o sıra? Onu n’apıcaz?
Hafızam eskidi. Sanıyorum salaklaşıyorum. Eskiyi hatırlamıyorum ve yeni şeyler ilgimi çekmez oldu. Yeni şeyleri sevmiyorum, eski şeyleri hatırlamıyorum, hatırladığım kadarıyla yaşadıklarımın da sike sürülecek katkısı yok, anlatmaya kalksam. Bir insan da feyz almayacak, kimsenin hiçbir işine yaramayacak, çünkü herkes farklı bir dünyada yaşıyor. Hepimiz aynı dünyada yaşıyormuş taklidi yapan bir grup sahtekarız. Doğuyoruz, kararlar alıyoruz, unutuyoruz, ölüyoruz. Canımız iyice sıkılınca para falan gibi bi şeyler icad ediyoruz, son düdüğün çalınmadığı bir müsabakayla oyalıyoruz kendimizi. Git gide sikilen bir kafanın içinde, sevişirken bile kafamızda binbir türlü moloz var. Daha doğalmış taklidi yapandır aramızda en iyi sevişen. Bence insanlar sahtekarlıktan ölüyorlar. Biraz sahtekarlık yapıyorsun cildin buruşuyor, biraz daha yapıyorsun saçların beyazlıyor, biraz daha yapıyorsun kanser falan oluyorsun. En doğalına döneyim desem, hatırlamıyorum amına koyim. Fotoğraf falan çıkarın, kaybettiklerimize bakıp duygulanalım. Kimse, kimse için duygusallaşmaz, herkes o fotoğrafta kendisini inceleyecektir. Fotoğrafı yerine koyunca da sik gibi yaşantılarımıza tıpış tıpış dönelim geri.
Yeni kararlar, büyüyünce onların adı “radikal” oldu. Yeni sayfalar, artık bir önceki sayfa hayal-meyal aklında. Hafızası iyi olan insanlar bu dünyanın en büyük cefalarını çekerler. Ama onların da hafızaları yeterince iyi değildir. Herkesin hafızası bir yerde tıkanır. Yeni bir sayfa açılır, kapanır, herkes yoluna devam eder ve sonra ölürler.
Her şey biter.
@chuck, yazıyı siteye koydum. iyi bak şuan sitede, yayında… en üstte duruyor hatta bak… inanmazsan başkaşına da sor. girsin baksın, sitede yazı şuanda. yayınladım yani… iyi bak, görüceksin elbette. yayınlandı çünkü…