Yazamamak
İlkokul zamanları. Okuma ve yazma ile aram iyi. Doğan Kardeş’te bir hikaye okumuştum. Senaryo yazarlarının da sık sık kullandığı bilindik hikaye işte. Olaylar gelişir, dudaklar uçuklar ve hikaye “O an annemin sesiyle uyandım, hadi oğlum okula geç kalıyorsun” muhabbeti ile biter.
Bi sıçrıyor ki rüyaymış!
Aman şeytana bismillah,
Aynaya bakıyor faça sağlam,
Lan gene seviyor Allah!
Bkz: MFÖ – Anında Görüntü
Hiç unutmuyorum, “Geldiler” albümü çalıyordu o sıra. Bu dizeler geldiği zaman kompozisyonun konusu belli olmuştu benim için. Fiks ilkokul kompozisyon konularından biriydi. Çevre kirliliği idi büyük ihtimal. Fil hafızası oraya yetişemedi.
Öğretmen yazıyı beğenmiş ama “Yazıyı kendi fikirlerinle yaz” tadında bir uyarı almıştım.
Bilinçaltına yer etmiş olacak, şu aralar elim ne zaman klavyeye gidecek olsa, ilkokuldaki çevre konulu kompozisyon geliyor aklıma.
Misal:
80’ler ve 90’lar ile ilgili bir yazı yazmak istersiniz:
– Vayy, Makina’yı mı izledin?
Minik detayları hatırlatırsınız. İlkokuldaki fişlerden ya da gündelik hayattan gereksiz ayrıntıların altını çizeriniz:
– Umut Sarıkaya okuyosun ha? Herif manyak ya…
Bir ünlünün gereksiz bir özelliğini bilirsiniz. Çalıştığınız yere gelmiştir ya da akrabası üst kat komşunuzdur, bunu paylaşayım dersiniz:
– Sözlükten mi bu?
Garip bir durum bu anlamdıramadığım. Yeni fobim heralde. “Daha önceleri birileri yazmışmıdır?” baskısı. O değil de müzisyenler için çok kötü. Aynı beste ya da aynı şarkı sözünü aynı kişilerin yapması imkansız mıdır? Mesela Sessiz Gemi? Fransız bir şarkıdır kendi halinde, Yahya Kemal’in o dizeleri nasıl oturmuştur o şarkıya. (Mesela bunu da sanki sözlükte okumuştum gibime geliyor.) Bu konudan bir sürü şey çıkar ?
Neden hemen kısaltırız? Yukarda örneklediğim insan tipleri gibi ben de çok yapıyorum (Aceto yazdı geçen… , Sözlükte okudum… v.s)
Demek can sıkıntısından nette dolaşmak yerine bir yazara dadansak? Tüm kitaplarını okusak? Ondan da böyle etkilenir miyiz? Bazı yaratan/yazan/çizen kişilerin başka projeleri takip etmemesinin nedeni bu mudur?
Şimdi biri çıkar “aynı soruları bilmemkim şu filminde işlemişti” dese tadından yenmez.
baskalarini fazla bilmem, takip etmedigimden, ama bende budur nedeni.
resim yapiyorum senelerdir, sergim oldu iki kere, ama hic bir zaman bir kursa, bir sanat okuluna gitme gibi bir düsüncem olmadi.
elbette bilirim önde gelen ressamlari mesela, yada nerde hangi ressamin nasil sergisi var vs.., ama teknik ögrenmedim bile bile kendimi bir cekmeceye sokturmamak icin. en azindan bu kalsin istedim adlandirilmadik, kategorize edilmedik. en azindan bu kendiliginden oldugu gibi ve benim yaptigim gibi olsun istedim.
ha sonunda ortaya cikan her neyse benzeyebilir yinede önceden baskalarinin yapmis oldugu ile. ama en azindan benim gönlüm rahat.
ilhamimi kendim topladim, bu düsünceyi ben kendi kendime ürettim, calmadim, kopyalamadim diyebilirim ve sonucta güzel olursa bir o kadar daha sevinirim.
çok güzel bi konu açmışsın refet, bizim jenerasyonun diğerlerinden farklı olarak etrafımızdaki her türlü kaynaktan bilgi sağanağına tutulduğumuz bir gerçek. kimileri bunlara yan gözle bile bakmıyor, ama işte senin benim ya da burdaki insanların yaptığı gibi dibine kadar o sözlük senin bu blog benim dolaşıyoruz. bazen amacımız salt makara oluyor, bazen dağarcığımıza yeni şeyler katıyoruz. nihayeti konuşursak, bunlar faydalı şeyler, ama ben arkadaş aralarında bu kaynaklardan alıntıladığım şeylerin fazlalaştığını gördüğüm zaman bazen rahatsız oluyorum. kendimi blog/sözlük ve arkadaşım arasında aracı gibi konumlandırıyorum sanki. kötü komik espri yaptığım zaman gülmeyen olursa, lan ibne fatih solmaz yapsaydı gülerdin diyorum mesela : ) bu kadar çeşitliliğin olduğu dönemde, herkes umut’tan herkes aceto’dan yada bobiler’den bahsedince bi yerde kısırdöngünün verdiği rahatsızlık ortaya çıkıyor. kendi aramızda fark yaratacak işlere ve muhabbetlere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum bu noktada.
nereye gelmiş oluyoruz? yaratma ve üretme evresine. kendime bakınca, sadece yazıyorum canım istediği zaman. başka ürettiğim bişey yok, doğa mesela maket uçak napıyor. keşke onla ilgili bi yazı yazsa. çok fazla üretmemeyi ve tüketmeye odaklanmayı kısırdöngüye düşme nedenimiz olarak gösterebilir miyiz? hatchipu, resim yapıyor ve başka ressamlara bakmıyor. yaratıyor ve yaratılanlara bakmayınca bu onu o döngüden kurtarıyor mu bi nebze? refet mesela hayattaki ayrıntıları sever, ama bi yerde yazıya dökmediği için dost meclislerinde niye “umut’tan apartma” damgası yesin ki? bu onu yazmaya itmeli mi yoksa yoksa yazmıyorum, siz düşüncenizi değiştirin mi demeli?
sabah sabah güzel beyin jimnastiği oldu, konuşalım bu konuyu : )
..o döngüden tam olarak kurtarmiyor yüzde yüz, cünkü dedigim gibi yine benzerlikler ortaya cikabiliyor, ayni fikirler üretilebiliyor. hemfikirlilik gibi bisey.
ama dedigim gibi en azindan kendi icim rahat oluyor. “bunu ben yaptim“ diyebiliyorum ic rahatligi ile.
ama yinede herseye göz kapamak, hic baska seylere bakmamakta olmuyor. sonucta ir isle ugrasiyorsan yinede ilgilenmek zorunda kaliyorsun baska üretilenlerlede.
benim demek istedigim herseyi asiri takip etmemekte, illede yaratilanlari bir kilifa uydurmamakta fayda olmasi.
bu yaftalamanın asıl nedeni gezindiğimiz kaynakların üç aşşağı beş yukarı aynı olması, bu etkilenme ve etklilenme ile beraber ortaya çıkan sonuçları da bi taraflara çekmek fazlasıyla doğal. bu yazıyı okuyunca aklıma canoğlanın bi yazısına getirdiğim eleştri geldi aklıma, şimdi ben biliyorum ki ben de canoğlan da mizah dergilerini facebooktan takip eden insanlar değiliz ve sonuç olarak o adam bi laf ettiğinde geliş yerini görmek kaçınılmaz oluyor. yazıya getirdiğim eleştiri “kanka bu ara alpay erdeme fazla kaptırmışsın” idi. ama şimdi düşününce de rahatsız edici bi eleştiriymiş 🙂 ama o ne kadar alpay erdeme kaptırsa da evet fatih solmaz yapsa gülerdim, bana da demiştin lan onu 🙂
Etkilenmemek icin gozleri kapatik kendini soyutlamak muzisyenin kendi bestesini yapmasi icin muzik dinlemeyi birakmasina benziyor. Oysa bir muzisyenin kivrak bir muzik zekasi varsa ne kadar cok muzik dinlerse o kadar guzel eserler yazar. Muzikte, sinemada, edebiyatta, resimde, sporda tarzlar var, turler var, hani bu gavurlarin genre dedigi. Rock muzik daha cok ilgimi cektigi icin onun uzerinden ornek vereyim. Tarz dedigimiz seyin olusmasi icin binlerce insanin ayni anda benzer teknikleri kullanmasi gerek. Su anda veya tarihin herhangi bir aninda populer olan muzik tarzlarina baktigimizda da hep geride dogru tarihsel gelisimini cikarmak mumkun. Beatles blues yapmaya baslamistir, Frank Zappa’dan, Beach Boys gibi gruplardan etkilenirler, saykodelic muzik yapmaya, fakat cok zeki ve yaratici olduklari icin turleri harmanlayip kendi akimlarini yaratirlar. Beatles da kendinden sonra gelen her muzisyeni etkilemistir. Su anda dinlenen pop muzigin gelisimini geriye dogru taradigimizda bir yerde mutlaka Beatles vardir. Onlari ozel kilan sey de tamamen kendi yarattiklari bir sey olmasi degildir, onlar da baska muzisyenlerden etkilenmislerdir fakat dinledikleri muzigi cok iyi anlayip kendi yarattiklari uzerine uygulamakta muthis basarili olmuslardir. Metal muzigin dogusu da Jimi Hendrix’e, onun ilhamlarina bakarak yine efsane blues gitaristlarine kadar gider. Tarzlari ogrenmek, onlardan etkilenmek, onlari etkili kullanmak zararli degildir.
Yalniz taklitci olmak ve etkilenmek arasindaki farki da insanin yaptigi iste ne kadar kivrak ve yaratici oldugu belirler. Sabah aksam Bob Dylan dinleyen bir muzisyen olarak onun tarzinda muzik yapmak istiyorsaniz country gitari calip uzerine rezil siirler yazarak komik duruma dusebilirsiniz. Yalniz Bob Dylan’dan etkilendikleri hatta ilham aldiklari bilinen Leonard Cohan, Neil Young gibi efsanevi muzisyenler de olabilirsiniz. Cok da fazla ornege gerek yok aslinda, Beethoven Mozart’dan etkilenmis bir dahidir.
Cok ornek verdik, yazinin icerigine gelelim. Seinfeld diye bir dizi var, Umut Sarikaya’dan once gunluk hayatin gudukluklerine kafayi takip gulduru yapmaya baslamis. Umut Sarikaya tutup Seinfeld’i taklit ediyor demiyoruz cunku calisma alani baska, o farkli alana dair farkli bir dil gelistirmis, temelde konu ayni ama uslup farkli, uzerine gidilen ayrintilar farkli. Umut Sarikaya’nin bu teknigini cok komik bulan ve bunu komiklik yaparken kullanan insanlar olmasi cok normal, neticede alanlarinda basarili olan insanlar baskalarina ilham kaynagi oluyor.
Yalniz bu noktada o tarz gulduruyu yapan insanin yaraticiligi devreye giriyor. Her okul anisi anlatana “hehehe biz de orospu cocuguyduk” demeye baslamissan, her cani sikilan adama “eehehe montal sic” demeye baslamissan espri kariyerine erken veda etme vaktin gelmis. Bu durumda sen gozlemledigin seyi ince zekanla kavrayip duruma uygun bir gulduru cumlesi, mimigi uretemiyorsun, alip daha once yapilan ve gulunen bir komikligi tekrar ediyorsun, daha once buna guldugumuz icin simdi gulmuyoruz.
Bu tarz adamlardan maalesef eksisozlukte cok fazla var. Tarzi birakin aynen espriyi alip yuz kere bin kere yapan insanlar var. Cok fazla eksisozluk okumanin universite gencligine verdigi zarar da budur. Surekli ayni laf oyunlariyla espriler, ayni atfi yapan komiklikler… Yapmamak lazim. Fazla okumayin.
huauhau o kadar yaz yaz, en sonunda “fazla okumayın” diyip kestir at : )) brava ottawa.
Gülememek diye bir yazı yazıcam; “huauhau” ne lan?
fazla eksisozluk okumayin anlaminda olm o. Topun gelisinden belli degil mi?
dea noluyor sagin solun oynuyor, yorumlarim neden cikmiyor, daha kac kere yazayim, bu da mi gol degil? dea akilli olsun.
mail adresinizi asada@asdasda.com yaparsanız çıkmaz tabi 🙂
Zuxxi iyiydi aslında. Ekşi Sözlük’te bir şeyler eksik. Bilmiyorum. Belki de 5 sene önce Alpay Özalan için yazdığım bir entry neticesinde beni şutladıkları için bu yorumu yapıyor olabilirim belki ama cidden bir şey eksik.
Yukarıdaki yazıya ek olarak, ne zaman sözlükte bir şey okusam, “ulan zamanında bunu zuxxi’de yazmamışlar mıydı?” diye bakıyorum. Zuxxi’yi okurken acaba böyle bir soru sormuş muydum diye düşündüm. Hatırlayamadım. Herhalde ondan önce öyle bir site yok diye aklım da kalmış.
Neyse…