Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Kimlere gülüyorum?

Başlık çok mu narsist bir hava kattı yazıya, tam olarak idrak edemedim. Ancak olayım şudur ki, bu topun sahibi kişisi (ki kendisi ortamlarda mütemadiyen “top benim, top benim” şeklinde dolaşmakta, ve kendi denyoluğunun ayırdına varmaksızın, yanlış anlaşılmaktan yakınmaktadır) sabah akşam başıma dikilmekte ve “Hani ulan yazı?” şeklinde çıkışmaktadır. Hatta son günlerde sanal ortamda bizlere attığı tripleri de, yer yer bu konuya bağlasak sanırım pek de haksızlık etmiş olmayız.

Neyse, dedim yazayım, ki kendi yaratım sürecimde kaygılarımı yansıtmayı sanatın doğal bir sonucu olarak gördüğümden, ayıptır söylemesi en iyi bildiğim konulardan birisi olan mizah dergileri konusunda yazayım dedim. Farkındaysanız da, yazının buraya kadar olan kısmında öyle pis bir laf kalabalığı yaptım ki, yani benim diyen insan bile katlanamaz buna. Ama olsun, buraya kadar dayanan insanlar, benim takdirimi kazanmış insanlar olup, yazının geri kalanındaki en eğlenceli ve en işlevsel kısımlara da onlar nail olacaklar. Hadin buyrun başlayalım o zaman.

Bir önceki paragrafta, dikkatli gözlerin farkettiği “en iyi bildiğim konulardan birisi” şeklinde bir ifade geçti ki yalan değildir. Derin vakıf olduğum konularda bile biliyorum demekten çekinen ben, bu konuda hiç tevazu göstermem hiç afedersiniz. Yaklaşık ’89 senesinden beri mizah dergilerini takip etmekte olan ben, bu konuda az çok laf etmeyi kendime hak görüyorum. Ama farkettiyseniz, 3. paragrafın sonuna kadar gelmiş olmama rağmen, hala giriş yapamadım konuya, neyse, bir sonraki paragrafa geçip, bir de orada deneyeyim bakalım.

Valla konu aslında cidden giriş yapması zor bir konu. Yazının amacı da, mizah dergilerinde yazanlar hakkında kendi çapımızda bir eleştiri yapmak. Hemen baştan not edeyim, gayet öznel yorumlar gelecek, “Vay taraflı yazdın!” diyecek olanlar okumasın boş yere.

Neyse, en sonunda, 5. paragrafta konuya giriyorum, ve muhabbeti şu sıralar en popüler mizah dergisi olan Penguen’den açıyorum. LeMan dergisinden ayrılıp Penguen kurulduğunda, herkesi bir heyecan kaplamıştı. Ayrılan kadro, LeMan ve LeManyak kadrosu içinde, deyim yerindeyse en çok güldüğümüz yazar çizer kadrosu olduğu için, bir nevi yıldızlar topluluğu yeni bir dergi çıkarıyor gibi olmuştu. Arkasından, kendi içlerinden çıkardıkları yeni yıldızlarla da, bütün övgüleri hakettiler gözümde. Neyse, bu dergi hakkında yazarken, eski kalantorlardan pek bahsetmeden geçeceğim. Yani, örneğin bir Erdil Yaşaroğlu olsun, bir Selçuk Erdem olsun bunlar zaten herkesin malumu olan insanlar. (Bu arada, Erdil demişken, kendisini geçenlerde yeni çıkan kitabının tanıtımında CNN Türk’te söyleşide gördük. Sunucu kızı maymun etmesini izlemek çok eğlenceliydi.) Hatta artık hepimizin malumu olan Yiğit Özgür ya da Ersin Karabulut hakkında da pek yazasım yok. Ancak diğer isimlere geçmeden, Umut Sarıkaya’nın şu anda dergideki en kral isim olduğunu söylemem gerekiyor. Yakaladığı ayrıntıların ve Rus edebiyatı klasikleri tadındaki yazılarının hastasıyız. Kendisinden rica ediyoruz, Semih Cumhuriyeti vatandaşı olmak için ne gerekiyorsa bildirsin, ilk işim belgeleri tamamlamak olacak. (Bu kadar yalakalığı yapmış olmamın, Umut’un hemşehrim olmasıyla bi alakası yoktur.) Bu dergide, en çok dikkat edilmesi gereken isimler ise, fikrimce Cen Dinlenmiş ve Doğan Güneş. Bu adamlar, esprinin ötesinde yaratıcılıklarını konuşturuyorlar ki, her sayıda köşelerine bakarken insan mütemadiyen içinden “vay a.k” demeden edemiyor. Bir de Alpay Erdem’in hakkını vermek lazım, “Ben” köşesi bir ara monotona bağlayıp okunmaz olmuştu (ki sanırım bu da askerde olduğu döneme denk geldi, hak vermek lazım), eski heyecanı çabuk yakaladı, gene ilgiyle okuyoruz yazılarını. Penguen hakkındaki son yorumum herhalde, Fatih Solmaz artık bu mesleği bıraksın, yeni gelen gençlerin önünü açsın olacaktır. Şimdiye kadar güldürdüğün için teşekkürler, ancak daha fazla yormayalım istersen biz seni. Evlilik yaramadı bu adama… Son söz, Tayyipler Alemi gibi bir gider daha görmedi bu gözler.

E hadi Penguen dergisinden, eski göz ağrımız LeMan’a dönelim. Asıl ben bu dergi hakkında laf etmek istiyorum. Eski göz ağrımız demişken, ortaokul ve lise hayatım boyunca, Cuma günlerini iple çekerdim. Cuma günleri okul erken biterdi ve 2 gibi evde olurdum. Eve gitmeden, bakkala uğrayıp LeMan alırdım ve Cuma öğleden sonraları evde tek başıma LeMan okurken yaşadığım huzuru anlatmak zor olur. Neyse, konumuza dönecek olursak, LeMan gerçekten Penguen tayfasının ayrılması cidden LeMan’a çok kan kaybettirdi, bunu inkar edemeyiz. Özellikle bundan sonra, derginin hatrı sayılır bir kısmını amatör çizerlere ayırması eski bir okur olarak beni üzmüştü. Yanlış anlaşılmasın, amatör çizerlere destek verilmesi açısından iyi de oldu, ancak asıl demek istediğim anlaşılmıştır herhalde, LeMan’a olan saygımdan bu konuyu burada kesiyorum. Neyse, LeMan’ın da kaşar çizerlerinden bahsetmek gereksiz olur sanırım. Ahmet Yılmaz, Kaan Ertem (ki kendisine saygım sonsuzdur, ancak Ezik Şarkıcı Altuğ dışında pek başarılı bulamadım pek) Boysal ya da Mahmut Tibet hepimizin tanıdığı isimler. Ancak yıllardır takip ettiğim ve yıllardır her yazısında bizleri yaran Atilla Atalay’dan bahsetmezsek olmaz. Sıdıka’yı dizisinden değil, her hafta okuyarak tanımış bir insan olarak, bizi her daim güldürebilen, şu sıralarda da Sıkılhan’la bu misyonunu ziyadesiyle yerine getiren Atilla Atalay’a bir nesil tonlarca pirzola borçludur. Diğer yandan “Oluşum sürecini tamamlamamış çarpık bireyselliğin uçurumundan yaşlı insanlara attığın lümpen çığlıklar seni bir yere götürmez!” şeklinde cümleler kurarak çocuk yaşta beynimi bulandırmış olması da, yıllardır gelen hayranlığımın sebeplerinden birisidir. Behiç Pek’den de bahsetmezsek olmaz diyeyim, yaran diyalogların Yiğit Özgür’le başladığını sananlar için, bir anıt gibi orada durmaktadır. Bunca yıldır bizleri güldürdü, Allah da onu güldürsün. Can Barslan’a gelince, çoğu insanın yüzünü ekşitse de, yıllardır tvde gülerek izlediğimiz bir çok dizinin senaryoları bir şekilde kendisinden destek aldığını bilmeyen bu insanların, “Ay iğrenç esprileri var ya!” şeklindeki çemkirmelerine uyuz olduğumu belirtmek isterim. Kendisi aslında gayet de eğlenceli bir çizerdir/yazardır. Söyleyin, bugün hanginiz Barul Market gibi bir konsept yaratabildi? Neyse, LeMan’dan son olarak bahsetmek istediğim, ve aslında bu yazıyı yazmama sebep olan insan Olgun Yazıtları köşesiyle Olgun Budak’tır. Allah sizi inandırsın, yazıyı aslında bu ismin üstüne kuracaktım da, biraz daha genişletip genel bir yazı yazayım dedim.Olgun Budak, son zamanlarda okuduğum en komik yazıları yazan isim. Özellikle KemKen’in uzun süredir sürekli yazılarla karşımıza çıkmamasından sonra, kendisinden doğan boşluğu kapatabildiğine inandığım, hatta coşumlara gelerek kendisinin tahtına aday olduğunu söyleyebileceğim isimdir. Kraldır, candır, fırsat buldukça takip edin derim, gerçekten farklı bir espri anlayışı var, ve gerçekten güldürüyor. (Hazır adı geçmişken de, KemKen’i saygıyla analım. Bugün karnımızda kronik bir ağrı varsa, en önemli sebeplerinden birisidir.)

Yeni paragrafa başladığımıza göre, Fermuar dergisine de yatay geçiş yapabiliriz. LeMan’dan sonra Penguen kurulurken de kafamda aynı soru vardı, Fermuar ortaya çıkınca da gene aklıma aynı soru geldi. Bu adamlar eskiden haftada tek dergi satıyorlardı, şimdi haftada üç dergi satıyorlar bize, kazandıkları para üçe katlandı, lan yoksa bizi daha fazla düdüklemek için olmasın bu yeni dergiler? Şaka bir yana, LeMan’dan sonra Penguen kurulurken heyecanlanmıştım, ama aynı heyecanı Fermuar’da duyamadım, aklıma ilk gelen, bölünmüşlük hissiyle birlikte biraz hüzün oldu. Herneyse, ben bu konuyu geçip, Fermuar’a bir eleştiriyle başlayayım. Yıllardır, aylık dergilerde takip ettiğimiz Şero ya da Tübitak gibi dizileri, haftalık bir dergide görmeye bir türlü ısınamadım. Açıkçası eski tadı vermiyor. Eğer bunları çizmeye devam edecekseniz, aylık bir dergi çıkarın, Fermuar’da da köşe yapın be kardeşim. Şero’yu mundar etmiş Büstün mesela. Kısa kısa maceralar, eski tadı vermiyor, Tübitak da hakeza. Neyse, çizerlerden devam edelim gene, Fermuar’ın kaşarların yanında en büyük artıları Cihan Ceylan ve Nuri Çetin en önemli transferler desek yanlış olmaz sanırım. Kemik’in en önemli iki çizerini yanlarına katarak, genç çizer kadrolarını çok güzel kullandılar. Bunların dışında Faruken Bayraktare ve Vedat Özdemiroğlu’nun dönüşleri de çok güzel oldu, çok nefis oldu. Fermuar’dan bahsetmek istediğim son isim ise, Emrah Ablak olup, kendisi en komik çizerdir, aksini söyleyenin burnunu kırarım lan. Adam mükemmel espriler buluyor. Değişik bir zeka bununki de mesela. Tübitak olsun, haftalık Tayyip yazıları olsun nefisler, ancak köşe yapınca daha bir seviyorum ben bu adamı. Tek karelik esprileri, yıllardır dediğim gibi, çok güzel espriler barındırıyor. Kral bu adam, aslan, kaplan, canavar, hay yavrum benim be, bir tane. Böyle sayfalarca devam edebilirim. Zaten geçen rüyamda Emrah Ablak’ı gördüm, “Emrah abi, nerden buluyorsun bu komik esprileri ve neden mizah?” diye sordum ona, bana “Mizah insanın kendisine yakışanı giymesidir” derken bir yanden da panel masasının altından çıkardığı mikrofondan yapılmış sopasıyla tam vuracakken kan ter içinde uyandım lan. Hadi si yu…

5 Comments

  • dea
    Posted 10/08/2008 at 20:19

    fasulyedenkom’da görmek istediğimiz türden yazılar bunlar… eline, diline, beline sağlık dellez… repleri unutmadık…

  • sert
    Posted 10/08/2008 at 20:19

    çoğu kısmınına katıldığım bi yazı. doğan güneş’e ayrı bi parantez açmak gerekir ama kısa geçilmiş:)
    olgun budak’ın da bu kadar isminin geçmesi sevindirici, fazla kişinin farkında olmadığını sanıyordum.
    fermuara gelirsek de kimsenin çok mutlu olduğunu zannetmiyorum, gerek şero gerek tübitak… olmayan bi şeyler var…

  • tosun
    Posted 10/08/2008 at 20:20

    Yazıda bahsedecektim de, çok uzun olunca yazmaktan vazgeçtim. Bir yanda, bu isimler var. Doğru bildiklerini söylemekten çekinmeyen çizerler. Diğer yanda da, kendisine ne çizilmesi emredildiyse, onu çizen Salih Memecan gibiler… Yani RTE, kendisi çizse, Salih Memecan kadar başarılı savunamaz bazı şeyleri. İktidar kimse, peşinden bayrak sallayan Memecan gibilere de buradan selam olsun, sanırım sadece köşe yazarlarının maaşı verilmiyor gazete dışından artık…

  • willennium
    Posted 10/08/2008 at 20:20

    oky es geçilmiş..yıllardır cihangirde bir ev olsun zavallı polat olsun güldürürken yaran cinsine iyi bit örnektir Oky.ve memo tembelçizer zamanında l-manyak şehitleri ile ne krizle verdirdi bize.Lombak ta bi türlü ısınamadım ben kendisine..Ayrıca yazıyı yazan arkadaşa teşekkürler…Güzel bi konu üstüne destan bile yazılır…

  • dante
    Posted 10/08/2008 at 20:21

    leman deergisi bence 80-90 kusagının kendisini bulmasında onemli bi yeri var..ama bolundukleri anda bence cok kotu oldu..evet penguen super,leman yoluna oyle veya boyle devam ediyo ama ben o eski gunleri ozluyorum..lombagın lombak oldugu gunler..okur mektupları..osledim bea..simdi gidip eski lemanlardan birini okumak geldi içimden..

Leave a Comment