İkinci hoşgeldin
Hayata dair küçük detayları paylaşmanın insana değer kattığını düşünüyorum. Otobüste cam kenarındayken, duraktaki insanlarla göz göze gelip “Oha kız beni kesiyo lan, dur hemen bakmayayım da otobüs hareket edince bakarım.” gibi anlar yaşarız da birileriyle paylaşma ihtiyacı duyarız acaba onlara da oluyor mu diye ya işte bunlardır hayatı rakı masası olarak görenlerin mezeleri. Şimdi anlatacağım detaysa genelde türk filmlerinde falan da rastlarız ama gündelik hayatta da çok hoşnut kalarak yaptığımız hareketlerden biridir, anlamlıdır, özeldir.
Çok yakın biri, sevgiliniz olabilir, arkadaşınız olabilir, anneniz ya da kardeşiniz olabilir. Uzak bir yerden döndükten sonra ilk karşılaştığınız yerde hemen sarılırsınız, duygu yoğunluğu yaşarsınız ama kalabalıktır biraz etraf. Dönen insan herkesle eşit şekilde ilgilenmeye odaklar kendini, bu fasıl biraz uzun sürer. Kısa bir süre sonra da o kişi en yakınıyla ya da yakınlarıyla bir yemek masasına oturur ya, karşısındaki ona kadeh kaldırır ya, “tekrar hoşgeldin” der ya işte bence bu ikinci “hoşgeldin” lafı çok güzel geliyor kulağa, amaa esas bir üçüncü hoşgeldin var kiii diye makaraya sarmak istemiyorum lafı, o yüzden son ikinci virgülden önce bitirin okumayı.
Bu biraz fazla detay kalmış canok :)Bu arada o cam kenarında otururken durakta sana bakan kıza artislik yapıp son anda bakınca genelde ilgisi dağılmış oluyor, naz yapmadan direk kesmek lazım 🙂
Konunun girisini ana malzeme yapip konuyu pic edelim. Otobuste veya durakta kiz kesmek konusunda herkes az cok tecrubelidir. Lakin bu olay cok rutin. Yani ne olacagini biliyorsunuz. Siz arada kacamak bakislarla kesersiniz, bazen baska yone bakiyorsa uzun uzun bakar, baska bir deyisle kilitlenirsiniz. Bazen kiz farkeder, o da arada size bakis atar falan. Sonra otobus durur inersiniz, herkes kendi yoluna gider. Aslinda bu yemek uyku dongusu kadar rutinlesmistir ve otobusten inince “ulan guzele bakmak sevaptir, gonlum senlendi” seklinde kendimizi teselli ederiz. Otobuste kesiserek kiz dusuren (cok cinsiyet ayrimci bir tabir bu, kinama yolladim kendime) var mi bilmiyorum, ben gormedim. Bir pratigini bilmedigimiz icin bu rutinin disinda bir seyler cereyan ederse ne yapacagimizi bilmiyoruz. Mesela yolculuk boyunca ayni sekilde okuzlemesine kestigim bir kiz otobusten inerken resmen beni bekleyip tam kapida durup siritti. Ne yaparsin o durumda? Hani gece bara gidiyorsan boyle bir amacla az cok bellidir ice breaker konusmasi, ben bu muzige taparim bebegim oh yeah falanla girersin ama bu otobus lan. Sabahin korunde zaten gozler sis herkesin, ne diyebilirsin? Ya bu otobuslerde eskidi biliyon mu, sariyer hattina cillop gibi koydular onlarda super uyunuyor falan diye muhabbeti mi girilir? Olayi birisinin pratige dokup bize tecrubelerini anlatmasi lazim yoksa amacsiz kesiklerle nereye kadar? Sacmasapan atasozleriyle kendimizi kandirmayalim, beni kandirin ama kendinizi kandirmayin.
ben ulvinin parmak bastığı ikinci hoşgeldin’e takıldım.
olm sen almanya’dan dönünce senin için böyle bi karşılama yapan, sana “tekrar hoşgeldin” diyen bi güruh mu vardı ki bu kadar duygulandın? kim lan bunlar? böyle insanlar da mı var? hayatımda sana hoşgeldin dediğimi hatırlamıyorum, kim neden sana böyle bişey desin? Sen gittiğin yere hoş mu gelmiş oluyorsun? bu sözcüğü sana kim neden söylesin? sen bu sözcüğü nereden duyasın? sen iyi misin? mezuniyet sana yaramadı mı? kafan mı güzel?
bu adam garip bu aralar ama du bakalım.
Aga, omrum otobuslerde geciyor, aslinda istedigin pratik konusuna ben egilebilirim belki…
Dur ben bunu bir dusuneyim.
Otobüs konusunda yol, yordam öğrenmek isteyen arkadaşlara faidesi dokunabilir amacıyla tanık olduğum bir hadiseyi anlatayım.
Yer, Yenibosna-Taksim otobüsü. Tek başına oturmakta olan bir hanım kızımızın yanına sonradan bir abimiz oturuyor. Ve abimiz ne iş yapıyorsunuz, adınız ne filan gibi sorularla deşeliyor. Ve baştan sona abinin zorlamasıyla süren konuşmada hanım kızımız nezaketten ve sanırım vur ensesine al lokmasına tarzı yapısından dolayı ses edemiyor. Kısa cevaplarla konuşmayı sonlandırma gayesinde. Ama ne mümkün, akışkanlık tarihinin en ciddi, en soylu mücadelelerinden birisi çoktan başlamış bile.
Ben de hemen önlerinde oturduğumdan mütevellit tüm konuşmaya hakimim. Mesela kızımız açıköğretimde okuyor, annesi ile birlikte yaşıyor. Oğlan çocuğumuz İSKİ’de çalışıyor. Kaçak su kullananları filan yakalayan bir ekipte. Yalnız yaşıyor. Kız kardeşini yeni evlendirmiş. Annesi ile küslermiş. Ve akvaryumda balık besliyormuş ki, yalnızlığına ilaç olsun.
Bu yalnızlığın bazı organlara yapmış olduğu basınçtan ötürü sanırım bir ara, siz balık sever misiniz, lepisteslerim var japonlarım var, görmek ister misiniz diye de sordu. Ulan şimdi düşününce kız da mı yolluydu acaba?
Neyse efendim dakikalar boyunca devam eden akışın zirve noktası da İSKİ çalışanı abimizin kıza “size ne kadar su faturası geliyor” diye sormasıyla başladı. Kızın söylediği rakamı hatırlamıyorum ama “Oo çokmuş, isterseniz size kaçak su takalım” tepkisini çok net hatırlıyorum. Kızcağız da “Yok annem kızar” filan bişiler gevelemişti. Bu konuşmayı duyar duymaz kız ve adamın çevresinde en az bir 10 kişinin güldüğünü, patlamamak için kendini zor tuttuğunu farkettim.
Neyse efenim, tarihe altın harflerle yazılacak kadar özenle hazırlanmış bu akış denemesi adamın kıza telefonunu vermesi, kızın adama vermemesi, adamın boynu bükük bir şekilde durakta inmesiyle son buldu. Ve biz, kahkahayı bastık artık.