Kuru kuru gitmez o tostlar
Perşembe sabahı, gene geç kalıp servisi kaçırdığım için, işe giderken Eminönü’nden motora atladım. Kalkalı bir saati geçtiğinden de, acıkmış bir vaziyette, motorun üst kısmında, günün üçüncü sigarasını içerek, çay servisini bekliyordum.
Yaşlı amca geldi, çay isteyen olup olmadığını sordu. “Amca, bir çayla iki tost ver buraya.” dedim. Çayı bıraktı, tostları da getirmek üzere aşağıya indi. Getirdi tostları, o gelene kadar çayı sigaraya katık ettiğimden, boş bardağı uzatınca, bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Nazikçe hayır dedim.
Amca giderken, ben çoktan tostları yemeye başlamıştım. Yanımdaki LeMaN’ı açıp okurken, birden amca tekrar belirdi önümde. “Yeğenim, kuru kuru gitmez o tostlar, buyur bu da benden olsun!” dedi, gülerek çayı elime tutuşturdu.
Sabah sabah, insan ne olduğunu şaşırıyor bu durumlarda. Kafamın içinde bin tane düşünce dolandı, ana avrat küfür ederek başladığım günde, her yana ettiğim küfürlere kısa bir mola verdim. İster istemez, bir sorgulama, bir durup düşünme moduna girdim. Ama ne yalan söyleyeyim, ne düşüneceğimi bile bilemedim.
Evet, belki çay boğazın rüzgarında, yukarı kata gelene kadar soğmuştu bile, ama yine de içimi ısıttı içerken.
Sağol beyamca…
Arada sırada böyle insanlık manzaraları görmek gerçekten çok hoş. Kalmadı bu bey amcalardan. En azından pek denk gelmiyorum ben..
fincanda isteseydin bari mahuah 🙂
Böyle beyamcaların kalmamasının sebebini uzaklarda aramayalım. Canoğlucan’lara bakalım. Beyamcalara hak verelim…