Mesnetsiz Reklamcılık
Reklamcılık sektörü ile ilgili gereksiz birkaç kelam ettik geçtiğimiz günlerde. “Ne haddinize ulan pezevenkler!” diye sert bir ses suyar gibiyim uzaklardan ama, “sensin lan pezevenk” deme hakkımı saklı tutuyorum. Zira sinirlenince kendimi kaybedebiliyorum, uyandırayım. Evet dostlar, gelelim bu haftaki reklamcılık sektörü konusuna. Çok klişe bir konu olacak ama, reklamcılık sektörü klişelerinden konuşmak niyetindeyim. Nedir bunlar? Şudur, bir kısır döngüye girip, onu bir türlü kıramayan bazı sektörler var. Ne kadar yaratıcı bir ekibe iş verirsen ver, dönüp dolaşıp süper kahraman Mr. Muscle’dan öteye gidemeyen temizlik ürünleri misal. Bu mudur yani, Mr. Muscle? Sözü fazla uzatmadan, mesnetsiz reklamcılık diyerekten, şöyle bir listeleme çabasına gireyim.
Temizlik ürünleri reklamları
Bir numaraya yerleşmesine şaşırmazsınız sanırım. Çamaşır deterjanı, bulaşık deterjanı, tabletler, çamaşır suyu, lavabo açıcı, falan filan. Gözünüzün önüne çoktan geldi ama, salak muamelesi yapıp, anlatayım. İsviçreli bilim adamlarının yaptığı ultra mega etkili enzimlerle hep “Yeni” Omo’yu yaparlar mesela. Ulan 25 senedir hayattaım, nerden baksan 20 senedir reklam izlerim. Her daim bir yenilik, her daim bir devrim. Oysa çamaşır dediğin aynı, kir dediğin aynı, nesi devrim bilemedim ki… Şey yapar bu adi herifler, oraya bi 3D koyar. Sen bakarsın off tablete bak, mikropların anasını sikti dersin, hemen markete koşar alırsın. Ya da ne var, Ayşe teyze konsepti var, kan lekesi, çimen lekesi, yağ lekesi… Bu kadar işte. Bulup bulabildikleri reklam modelleri bunlar.
Şimdi adı neydi unuttum, hani mutfağı, fayansı, banyoyu temizlediğimiz şeyler. Yüzey temizleyici diyesim var da, o kadar komplike miydi onların ismi. Neyse, böyle banyoyu bok götürüyor mesela, bir sünger çekiyor abla küvete, o ne lan? Yepisyeni oldu şerefsizim… Hay allah… Bulaşık muhabbeti de benzer, off dağ gibi bulaşık birikti. Ee? Mr Muscle gelsin 2 dakikada pırıl pırıl. Hasiktirsin o Mr. Muscle! Yavşak!
Deodorant reklamları
Bu da aynı mesnetsizlikten nasibini alan bir reklam türü. Kendi içinde ikiye ayrılıyor. Birincisi, hanım kızımız ya da efendi oğlumuz spor yapmadan önce bir koltuk altlarına deodorant sıkar. Sonra koşar, hoplar, zıplar, harap eder kendisini. Hatta böyle ateşli mateşli ortamlara girenlerine de rastlamışsınızdır. Ancak, nolur, reklamın sonunda bir bakarız heryer cayır cayır, vücudu ter basmış ama koltuk altları yayla gibi… Bal dök yala… Rexona reward diyeyim de anlayın işte… Ama yalamayın sakın, çirkin.
İkincisi de genelde parfüm reklamlarında olan bir mesnetsizlik hali. Vasat ya da altında geçn deluğanlı bu parfümden basar bünyeye, o cenahta ikamet eden türlü türlü ablalar, çıtır hatunlar filan köpeği olur, gözlerini alamazlar bu çocuktan. Bu da salına salına yürür sokakta. İnşallah bir gün mahallenin manavı elinde terazi kefesiyle vurucak beynine beynine diye ümit ediyorum yıllardır. Olmuyor dostlar, olamıyor.
Diş macunu
Hepsi mi kozmetik ve kişisel bakım sektöründen lan bu mantar reklamların? Diş macunu reklamları da aynı kategoride değerlendirilebilir. Ama burda mesleki destek de alınır. İşte nedir, diş hekimi var, hastası var koltukta. Anam anam dişlerim şöyle kötü böyle kötü. Diş eti hastalıkları var, rengi sarıya çaldı bik bik… Doktor da kendinden emin bir şekilde “Kızcağzım bak ben yıllarımı verdim bu mesleğe, İpana kullan, bembeyaz olsun dişler, ısırdığını kopar” der. Şanslıysak kızımızın 10 gün sonraki bembeyaz dişli halini de görürüz. İşte sevgilisi hasta olur dişlere, “aha bir alt dudak ver bakayım” der, falan filan.
Banka reklamları
Heh, kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinin sonuna geldik. Banka reklamları aslında mesnetsizlikten ziyade, samimiyetsizlikten nasibini almış on numara çirkin reklamlar. Gerçi burda klişelerden bahsetmek çok doğru mu bilmiyorum. Tek klişe samimiyetsizliğin tavan yapması işte. Ötesi yok. Nedir, hizmette sınır yok, müşteri memnuniyeti için ölürüz gebeririz, kar mar değil abicim, hobi olarak kredi veriyoruz zaten.
Benzin istasyonu reklamları
Buna şaşırdınız belki ama burda da iki konu var beni deli eden. Birincisi işte “95 Oktan” benzin koyuyorsun arabana, uçuyor araba. Asfalt ağlıyor filan. Mesnetsizlik. Gerçi Cem Yılmaz’ın Opet reklamı çok başarılıydı, o ayrı.
İkincisi de ulan bir tane benzin istasyonu reklamında da gerçek pompacılar, ya da gerçek pompacıları andıran adamlar oynasın ya. Yani bakıyorsun, vasatın üzerinde genelde kumral filan, güler yüz, yine bekleriz, ehe ehe. Ama öyle değil ki bu sektör abicim, ben bir tane gülen pompacı görmedim lan ömrümde. Koy bakiim oraya göbekli, bıyıklı, somurtkan bir pompacı abi. İşte o zaman beni kazanırsın arkadaş! Ayakta alkışlarım ben bu samimiyeti.
Pepsi reklamlarında da bir tekdüzelik vardı ,bak şimdi bozdular 🙂
SS’
Rahmetli Gültekin Alpay’ın “söylediğimi yapmazsanız evinizi başınıza yıkarım lan” tonuyla seslendirdiği gazete reklamı, Türk Reklamcılık Tarihi’nin en basit ve aynı oranda yaratıcı reklamlarından birisi olmuştur mesela.
Reklamın ilk yayınlandığı gün ganyana girdiğimde, istisnasız herkesin elinde gazeteyi görünce teeccüp etmiştim, şimdi anımsayınca tebessüm ediyorum.
Ya Fotospor alın, ya Fotospor alın