Cumartesi’den bugüne, nerden baksan dolu dolu 3 gündür, soktuğumun serverı göçüp duruyor, ABD’de olmasından mütevellit, biz de “Aa gene göçmüş şerefsizin evladı” diye çayımızdan yudum ala ala izliyoruz, elden birşey gelmiyor. Misal, bu yazıyı da 50 kere denememe rağmen hala daha siteye gönderemedim, Bülend Özveren kılığında Eurovision hüzünlerinden hüzün beğeniyorum arkadaş! Ne menem, ne lanet bir şeymişsin, nasıl bir problemmişsin ki koca koca adamlar, mühendisler filan...
Siz! İçinizde beslediğiniz, büyüttüğüz, tam yerinde, tam zamanında kustuğunuz o arsız nefretin esiri olanlar! Kim bilir, gözleriniz yeri kesiyordur şimdi, başınız önde, eğik. Ya da, o kadar da uzun boylu değil, kim bilir, ölçüsüzlüğünüzün, dengesizliğinizin ve hepsinden vahimi, bunu zerre önemsemiyor olmanızın getirdiği o alçak tebessüm yerleşmiştir o nurlu yüzlerinize. Artık daha az kız çocuğu okuyacak, artık daha çok kız çocuğu kendisine tecavüz edenin koynuna imam nikahı ile sokulacak diye...
buraya bakarlar

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde Micheal Jackson’un yeni bir konser hazırlığında olduğunu ve bunun için çok pahalı bir prodüksiyona hazırlandığını yazmış. Söylenene göre -ki büyük ihtimalle pazarlama amaçlıdır- Moon Walk’u aşacak yeni bir dans üzerinde çalışıyormuş Jackson. Adam 50 yaşında, yaşıtları torun torbaya karıştı, o da o yaşıtlarının torunlarını taciz ede ede tüketti, heba etti kendini; çıkmış yeni bir dans diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Garip.
Vatan gazetesinde olayın haberi yazılırken çok normalmiş gibi gözüken bir satır. “Hastanede ilk önlem olarak hastanın yatırıldığı servisin önüne 3’lü bank konuldu ve bankın olduğu noktanın gerisine kimse alınmıyor.”
Çalışmak kötü. 3 kuruş para kazanayım hayatımı idame ettireyim kaygısının zamanla evrilip yerinde bir gardrop, araba, ev; ordan daha iyi gardrop, daha iyi araba, daha iyi ev; en iyi gardrop, en iyi araba, en iyi ev gibi hayvani güdülere teslim olmasının anahtarı çünkü çalışmak. Herşey orda başlıyor. Sabahın köründe kalkıyorsun, gece saatlerine kadar mesaide kalıyorsun, hedef kaygısı, verimlilik zamazingosu, ot, bok, püsurla koca bir ömrü geçiriyorsun ve bir yerden sonra sıtkın sıyrılıyor ve...
Dün metrobüs ile Mecidiyeköy istikametine gidiyorum. Körüklü otobüste, tam körüğün yanındaki koltuklarda, gidişin tersine doğru sağ tarafta oturuyordum. Çağlayan durağına kadar girmek üzereydik ki önce acı bir fren koydu metrobüs, ardından kornaya bastı, dedim “werdure sıkı tutun oğlum giriyoruz bir yere”. Çat diye bir ses duydum, Ardından bir şeyi ezdik. Çığlıklar falan basıldı ön taraftan. Metrobüs durdu. Sağ tarafıma baktığımda yerde yatan adamı gördüm. Düşünün adama çarptık adam...
Her ne kadar BÖ! oylamasında Bobiler’e oy verdiği camiada kulaktan kulağa dolaşan Immo’ya kişisel garezimiz olsa da, 3-5 kişi herhangi bir Kadıköy sokağında yakalarsak ağız, burun dalacak olsak da Dahke dediğin kendi kurumsal kimliğini oturtmuş, Immo’suz da elbet yürüyebilecek, seyirtebilecek, senden, benden, sokaktaki adamdan, tribündeki omuzdaştan teşekkül, hep okumak istediğimiz, arsızca yazmak istediğimiz, psikopat bir coşkuyla sevmek istediğimiz mahallenin güzel abilerinden, canımız...
Bugün size “Poetry Slam” diye bir olaydan bahsedeceğim. Aranızdan bazılarınız okumuşsunuzdur belki bu kelimeleri ve kendi kendinize sormuşsunuzdur ”ulan bu Poetry Slam de ne?” diye. İşin içinde, dışında, ortasında, kenarında, köşesinde ve zaman zaman her tarafında birden bulunan birisi olarak size Poetry Slam denen olayın ne olduğunu açıklamayı kendime görev edinmiş bulunmaktayım. Zira son zamanlarda konu hakkında yoğunlaşan sorular da bu görev sevgisini itekledi...
Son Mudahaleler