Samsun’da 10 yaşındaki üvey kızına tecavüz eden 37 yaşındaki Erkal Karatekin‘e verilen 24 yıl hapis cezası, yeni TCK hükümlerine binaen 5 yıla indirilmiş. Gerekçe olarak da Adli Tıp‘tan gelen “Kızın tecavüz sonrası ruh sağlığında bozulma meydana gelmemiştir.” raporu gösterilmiş… Bu raporu hazırlayan Adli Tıp yetkilisi kimse, kendisinin de ruh sağlığını bozmayacak olan türlü yaklaşımlar mevcuttur elimizde. İstemesi yeter…
Bizim apartman iyice rayına oturdu artık, çığrından çıktı desek daha da olur olabilir gerçi. Kanka olmanın son aşaması olan analı bacılı küfürleşmeyi de hallettik, ne kaldı geriye bilmiyorum. “Herkes burda mı?” diye soruyosun, “anan yok” diyor; “Olm bacın aradı ters ters konuştu bi ara istersen” gibi dialoglar envai çeşit dilde yapılmaya başlandı. Hani hadi saçmalayalım olabildiğince vardır ya, anlamsızca konuşursun saçma sapan onu İngilizce başka milletten...
buraya bakarlar

Yemyeşil ve bakir bir ormanda ürkek bir ceylan seyirtmesi ile çiçekten çiçeğe uçuşan börtü böceği düşünmenin verdiği huzurun bile içine ediyor türlü sebeblerle bilgisayardan uzak kalmak ve fasulyeden ihanetler serisine yeni halkalar eklemek ama, özlüyoruz be anacım… (ne ceylanı ne böceği birader, bakamıyoruz işte siteye, canımız sıkkın)
Sonunda hepimizin iple çektiği o büyük gün geldi ve Ulvi kişisi ülkeyi terk edip erasmusla Frankfurt’a gitti. Bundan sonrasını artık Avrupa düşünsün diyerek gelelim hulkicanın Avrupa macerası sırasında ve sonrasında gerçekleşebilecek olası senaryolara… (İlk günler…) •Almanya’nın yüksek triajlı gazetelerinden Bild bu gelişmeyi ana sayfadan manşete taşıdığı bi uyarıyla duyurdu : “Tehlikenin farkında mısınız?” •Frankfurt yerel gazeteleri vatandaşlara Ulviden...
Çizgi film tadında bir ülkede, şehirde, mahallede yaşıyoruz ailecek. Misal şu cumhuriyetin 84 yıllık başkenti bir haftadır susuzluktan kırılıyor, hastenelerde ameliyat yapılamıyor ama daha bir kişi bile istifa etmedi. Aksine “Rabbim yağmur yağdırırsa sorun çözülecek” diyor yetkili ama etkisiz kimseler. Sanki Rabbim Arap çöllerine peynir ekmek gibi yağmur yağdırıyor, adamların suyu gürül gürül, bizimkisi “tısss”.
Mail kutumuza düşen bir habere göre sokak edebiyatı yeni bir piç doğurmuş. Fan-ila Zin #1 sayısı ile karşımıza çıkmış vaziyette. İçeriği de kabaca şu şekilde: “amerika zin raporu, yerli punk konserlerinde olup bitenler, bir zamanlar dead army boots, cheadle-fc united of manu macindan yerinde tespit, medyadaki buyuk sermaye yonlendiriciligi, optik baskan, fanzin paslasmasi: dis mihrak unsalla dis mihrak, fanzinler, punk/hc uzerine soylesi, paranoya bulasicidir” gibi gibi gibi…...
Sivas’ın bağrından, yani çorak topraklardan, yani güzel yurdun cayır cayır delikanlı yetiştirdiği coğrafyalardan Altar, “her Türk asker doğacaksa, benim yerim de en kallavisinden olsun” düsturundan çıkarak yola, varlığını TSK varlığına armağan etmeye gidiyor. Hakileri de giymiş, aman da aman diyoruz, ülkeyi kendisine, kendimizi de Allah’a emanet ediyoruz…
Sokak ve Müzik: Yıllardır farklı din, dil ve ırktan milyonlarca insanın geçip giderken bıraktığı izleri taşıdığından mıdır nedir, İstanbul’un hep bir gizemi, çekiciliği vardır ya hani… Bu gizemi yaratan; senin benim gibi normallerle zengini, fakiri, genci, yaşlısını; travestisi, ibnesi, türbanlısını; ayyaşı ve tinercisini; hırlısı, hırsızı ve kapıp kaçanını kaldırım taşlarının üstünde birleştiren bir ruh var bu sokaklarda. Ben yukarda kurduğum cümlelere bakıp “ohaaa ne demişim...
Son Mudahaleler