Ruh yok, ruh!
Amacımızın hayattan detaylar, kareler aksettirmek olduğu gibi salak bir düşünceye kapılıyorum ara ara. Ama çoğunlukla da “bir amacımız yok” başıboşluğunda huzur buluyorum. Birşeyler çiziyoruz elbette ama bilmiyorum ki buraya nakşedilmeyen detaylar kızıyor mudur bize. İçtiğim bira, yediğim tuzlu fıstık “Lan bu kadar mı değersizim ben gözünde” diye arkamdan küfrediyorsa?
Hani hep hayattan birşeyler çalma derdindeyiz ya, bu hırsızlık eylemlerinin arasına da keyif alma, keyif verme, sevme, sevilme, sevişme gibi tatlar serpiştirmek insanın tek amacı. Yoksa hayat dediğin egzoz dumanı, kredi kartı ekstresi, cep telefonuna gelen mağazamızda %10 indirim mesajıdır. Apartman aidatıdır, bilemedin cep telefonu faturasıdır.
Nefes alabileceğin günler de çok değil ki, yani çok görüyorlar insana. Kimler? Karanlık güçler, kapitalist çarklar, globalleşen yavşaklar. Orospu çocukları!
Nereye varacak bu yazı diye merakla okuduğunu biliyorum. Ama bir yere varmayacak.
Gerginim ben, uykusuzum. Neden diye sorma, bilmiyorum. Kusmak istiyorum, ama baya baya kusmak istiyorum. Kusunca ne olucak ki muhteviyatı? Bezelye yedim mi ben son günlerde? Yok, varsa yoksa kebab anasını satayım…
Haftasonu Ankara’dayım. Antalya ve İstanbul’dan sonra en sevdiğim şehir Ankara. Hani sanki hayatını yelkenliyle dünya turunda geçirmişler gibi “denizsiz şehirde yapamam abi ben” diyen kitleden de nefret ederim. Benim gibi bir sahil kasabasında yetişmiş kişileri ayrı tutuyorum tabii, bir nevi haklı olabilirler de, İstanbul’da deniz var da noluyor? Tek aktiviten arada sırada vapura binmek. Onsuz yapamamak da neyin nesi…
Geçen yine Ankara’ya gidiyorum. Avcılar’dan servise bindim Otogar’a gideceğim. Önde bir herif var. Ankara’ya gidiyormuş o da, yanındakiyle konuşuyor. “Abi Ankara’da şey eksik… Şeyy… Hani nasıl derler” diyor. Dur bakalım ne eksikmiş orda diyorum kendi kendime. “Abi Ankara’da ruh yok!” Haydi bakalım. Gören de beyzadem Venedik’te yaşıyor sanacak. Ruhuna bir, sana iki be adam…
baya bi dolup yazmışsın da istanbulun hakkını yemişsin muhtar . sahilin boğazın tadını çıkaramıyorsan istanbulun suçu ne, tekelde bira 2 ytl, 1 ytl ye de çekirdek alınabilir, sahilde dolaşmak da beleş 🙂
ayrıca ankara ve ruh?
Haha şimdi yazı İstanbul-Ankara kavgasına dönecek, belli 🙂
Yok be abicim İstanbul’a laf ettiğim yok. Elbette boğaz gibi bir güzellik var burda, dünyada eşi zor bulunur.
O değil derdim, yazıda sinir katsayısı yaptığım şahıs “denizsiz yaşayamam” insanları.
Boğaz var tabii de, ben 20 sene boğazsız yaşadım. Yaşanıyor yani 🙂
oo bizden nefret ediomuşun dea. git bi sene osmaniye gibi bi şehirde yaşa da göriim ben seni, denizsiz yapıon mu yapamıon mu 🙂
ruh dedigin arkadastan, sevdigin adamlardan, aliskanliklarindan, sevgilinden baska nedir ki? denizi ozluyorsan da kokusu sana yasam sevinci veriyor diye ozlemiyorsun ki, karsiya giderken onu kokladigin icin seviyorsun, sana maci, karsi tarafta bulustugun arkadaslarini hatirlatiyor. Taksim’in kaldirimlarina asik olmuyorsun mesela, cuma, cumartesi gunleri arkadaslarinla gorusmelerine yaptigi yardim ve yatakligi seviyorsun. Bir gun dunyanin en yasanilasi denilen ama ruhsuz sehrinde de ruh bulurum elbet umuduyla yasiyorum ben de…
Ankarayı diyorm..Avucumun içi gibi bilirim..Yukarı ayrancı?
Denizi olmayan sehir mi olurmus lan. Hic olmadi ortasindan irmak gecsin, ne bileyim kanallari olsun falan.
Yukarida soylediklerimde ciddiyim ben. Ve bunun sebebi dusundugun gibi degil dea kisisi. Sabahlari ise yuzerek gitmiyorum, deniz orada sehrin ruhunu sekillendiren baslica ogelerden birisi oldugu icin onemlidir. Ankara’da ruh yoktur demiyorum (Ahmet Cakar tadinda), ama Ankara’nin denizi olmadigi icin ruhu Istanbul’dan cok farklidir, ve asla Istanbullulari tatmin etmez.
İstanbul insanıyla, karmaşıklığıyla, curcunasıyla, yaşıyor kardeşim. Kim ne derse desin. Ama Ankara tam memur kenti. Daha bir bezgin bekir gibi geliyor insanları. En basit örneği 3 adımlık yürüyen merdivenlerde bekleyen insanlar var. İstanbul öyle mi? Herkes de bir telaş bir koşuşturmaca. Başkent İstanbul. 🙂
Ankara’da yayalar trafik ışıklarına çok dikkat ediyor.Benim de dikkatimi çeken en önemli detay buydu sanırım..İstanbul’a dönünce fark ettim ama bunu.. Kadıköy rıhtımda yayalara kırmızı yandığı halde koşuşturan insanları, yeşilin yanmasını bekleyen saf Ankaralı modunda izlerken anladım bunu..evet evet..tam olarak böyle oldu amirim.
ben de olaya başka açıdan bakmak istiyorum. madem haftasonu ankara’dasın, maça gelsene eşşoleşşek.
Werdure: Orası hakikaten öyle, ben de çok şaşırmıştım bunu görünce. Sağda bekleyelim, soldan insanlar yürüsün anlayışı yok. Ama aslında bunu görünce ben “lan biz İstanbul’da neden bok varmış gibi koşuşturuyoruz” dedim. Ankara ne yaptığını bilen bir şehir, Aurelio gibi. Ama İstanbul bildiğin Selçuk Şahin 🙂
Canoğlan: 45 YTL lan maç bileti, el insaf…
İstanbulu selçuk şahine benzetmek mi:))
Dea iyi değilsin bugünlerde sanırım üşüttün bi ıhlamur şekli yap iyi gelir:)
İstanbulla Ankara kıyaslama bile kabul edemez. Sıklet farkı var. Nerde tüy sıklet ankara nerede ağır siklet istanbul.
Geçiniz efenim Vizontele deki Altan Erkekli repliklerini:)
İstemiyoruz ne para ne pul sen varsan bize yeter İS-TAN-BUL…
forza konya
dagilin lan
Tarabya da 20 sene kolibasili denize girip otelin önünde bokun donarken bira içmenin keyfini gel elazığda yaşat bana.
sadece vapura binip karşıya geçmek midir boğaz hadisesi?
istanbul dışındaki kısımlarına birbie talibim yazının hayat memat meseleleri sıkıyor insanı.
bu ne faturası lan…
Bir iki satır birşey yazayım dedim konuyla alakalı, İstanbul-Selçuk Şahin benzetmesinden sonra vazgeçtim. Öğle yemeği de yemeyeceğim bugün, akşam da Muş’a falan taşınırım kısmetse..
Ohoo, kitlenin espri anlayışı iyice yerlerde. Olm ne gergin hayatlarınız var sizin be, gelip bana patlıyorsunuz 🙂
Elbette Selçuk Şahin benzetmesinin bir dayanağı yok, espri o…
Ben de Muşa’a taşınmıyorum zaten Dea, iştahım da yerinde ve de, göbek yaptım bilakis 🙂
Benim ki de espiriden ibaretti.
Yoksa bilirim Selçuk Şahin’in İstanbul gibi fethinin zor, fatihinin tek olmadığını, dolayısıyla benzer bir şeylerinin olmadığını 🙂
Seviyoruz İstanbul’u.
Ankara’yı da severiz ama en çok İstanbul’a dönüşlerini.
Son gittiğimiz gibi döndürmesin Allah, o zaman onu da sevmeyiz..
Kezman da Muş’a benziyor sanki biraz… Andırıyor…
Kezman Muş’a benziyorsa, Semih Şentürk de iç güveysinden hallice Iğdır olur herhalde. Gerçi Iğdır, Servet gibi bir adamı İstanbul’a göndererek hakkını kullanmış ama olsun..
Bu arada Semih nasıl İzmirli lan?Benim tanıdığım hiçbir İzmirli bu denli kaderci ve naif değil.. konulu bir tartışma açmak isterim ama olayın boka saracağından korkup hemen vazcayarım..