Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

sinema

Beynelnecm

Filmi gece seansında izlediğim için, sinemadan çıkıp da eve geldiğimde saat geceyarısını çoktan geçmişti. Sabah da kalkılıp işe gidilecek, dedim hemen yatağa yumuşak geçiş. Yatağa yumuşak geçiş iyi fikir de, yatakta uykuya geçiş ne zaman kolay oldu ki, o gece olsundu. Girdim yatağa, dön baba dönelim, film de kim ne derse desin etkileyici olmuş, takıldı aklıma. Orasında görüntüler nefisti, burası mantıksız olmuş, şuradaki diyalogda kime gönderme yaptı acaba falan derken dakikalar dakikaları kovaladı. Baştan diyeyim, yazı boyunca hiç öyle, "Abi yeaa, çok saçma yeaa, bi kere kuantum fiziğine aykırı, ayrımsal parçacık teorisine göre, olay ufkunda geçirdiğin her saniye senin atomlarının zikondriyel boyutlarda yorrakdiyum etkilenmesi ve toşşakovski salınımları sebebiyle..." falan diye kafa şişirecek değilim. Çok şükür belgesel ile bilim-kurgu arasındaki farkı az çok bildiğimden, muhabbete o şekil girenlere zaten uyuzum, yeri gelmişken lafımı da sokayım. Aksine, bırak serbest çalışsın adam abi diyorum. Film baştan sonra Fizik doktorası standartlarında olmasın aga. Filmin her anı da birebir gerçekle örtüşmesin. Birazını da adam götünden uydursun, nedir yani? Bilim-"kurgu" adı üstünde. Baştan sona bilimin gerçekleriyle örtüşecekse, çekemez ki adam onu. Heyecanı olmaz zaten. Senin dediğin toplumsal gerçekçilik, onun da uzayla gezegenle işi olmaz. Git onu izle. Neyse, dedim ya, adam serbest çalışsın. "Kurgu"lasın. Yaratıcı olsun. Adamın hayal dünyasında bu varsa, bırak aksın adam gürül gürül.

LeMaN Ekolü’nün Türk Sinemasındaki Etkileri

Aslında bu yazının başlığı "Ahmet Yılmaz ve Korku Gerilim Klasiklerinin Yerli Parodileri" olacaktı. Tabii haliyle konusu da... Konunun ilk ışığı kafamda (daha önceden duymuştum ama unuttuysam artık demek ki) geçenlerde sadece Türk filmleri gösteren bir kanalda Kutsal Damacana'ya denk gelmemle başladı. Film bilgilerini karıştırırken, "Senaryo: Ahmet Yılmaz"ı gördüm. Yalnız bu noktada ufak bir istirhamım olacak, evet sırf kumandada o özellik var diye, daha önceden 28 kez izlediğim filmlerin bile bilgilerine bakıyorum. Bu da böyle bir hastalık, dalga geçilmezse memnun olurum. Neyse, bir iki gün sonra, bu sefer de Destere'ye denk geldim kanalları gezerken, gene bilgilerine bakarken "Senaryo: Gürcan Yurt & Ahmet Yılmaz" diye görünce işte az önce bahsettiğim konu başlığı canlandı kafamda. Arkadaş bu adam da yememiş içmemiş, varsa yoksa yabancı korku filmlerinin Türkiye parodilerini çekmiş diye düşünüp, ben bundan bir yazı çıkarırım hafız dedim kendi kendime. Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ise, dur ben bu konuya bir iki nette bakınayım derkene, ki Allahtan demişim, bir de ne göreyim. Meğersem, orada Gürcan Yurt'un yanındaki isim Ahmet Uygun'muş. Haliyle benim ilk paragraftaki başlık ve anafikir yattı. Ama yaklaşık yarım saniye kadar daha düşününce yazı başka şekilde bir daha şekillendi kafamda. Karikatürcü tayfanın yazdığı senaryolar, ya da belki daha geniş açıyla LeMaN ekolü'nün Türk sinemasındaki izleri (ya da endişelenmeyi bırakıp bombayı sevmeyi nasıl öğrendim)

Jilet Rıza

Bazı insanların hayatında ya da dur, insanların hayatlarına giriyoruz bir şekilde. Ve nasıl girdiysek, öyle hatırlanıyoruz. Hatırlamak istedikleri gibi hatırlıyorlar. Şizofrenik bir durum aslında. 33 yaşındaki Semih'in hâlâ Genç Semih olması gibi... "Ya şeyi gördüm geçen Karfur'da, hani şey ya, bu şeyde oynar, ayyy dilimin ucunda, çok iyi sanatçıdır, ya işte eski filmlerde oynar, hep kötü adam rolünde oynardı, beyaz saçlı..." Böyle tarif edilir, eğer filmlere ve isimsiz kahramanlara meraklı birileri değilse bu iki kişi, o isim hiç bulunamaz. İsmi de merak edilmez, oysa elinin altında 1gb data+500sms+1500 dakika (her yöne) telefonu var. Girip de bakmayı akıl etmez. Merak da etmez ki. Girip bakana da laf eder, manyaklıkla suçlar. - Ya en son işte Show Tv'de X dizisinde ağanın adamını oynuyor - Ha tamam hatırladım

Viva la Chuck Norris

Hepimiz ergen yıllarımızda o "vurdulu kırdılı" diye tabir edilen dövüş filmlerinden izlemişizdir. Ben hatırlıyorum, hele de ilkokul yıllarımda çocuk aklımda çok severdim. Tabii o yıllar, Bruce Lee'nin ölümünün üzerinden 15 sene geçmiş, hâlâ televizyonda filmleri oynuyor, ama yine de eski popülerliği yok. Meydan Jean-Claude van Damme'a kalmış, tam da patlamaya başladığı yıllar hatta. Ara sıra televizyonlarda Bruce Lee filmlerine denk geliyoruz, ama çoğunlukla van Damme filmleri veriliyor, ve sinemalarda oynayanlar da gene onun filmleri. Dediğim gibi, ergenliğe kadar bu tip filmlere az çok ilgi duymuş bir insanım. Ama mesela, bir Chuck Norris denildiğinde aklımda ne canlanır? Bugüne kadar hiç bir filmini oturup da başından sonuna kadar izlemişliğim yoktur. Hatta gözümde dövüş filmlerinin ikinci sınıf aktörlerinden birisidir. Ve hatta, dost meclislerinde muhabbeti şimdiye kadar filmleriyle değil, hep Atilla Atasoy'a olan benzerliğiyle geçmiştir. Bruce Lee bir efsanedir, van Damme'ın kendi çapında bir ünü vardır, Jackie Chan mevzuya mizah katmıştır, Steven Seagal bile filmlerinin kötülüğüyle bu konuda gene adından söz ettirir. Ama Chuck Norris sanki onca filmi çekmemiş gibi pek ciddiye alınmaz bu mevzularda. Hep aşağılanır, hep hor görülür, hakettiği değer pek verilmez kendisine.

İndik Rum’da Kışladık

İndik Rum'da kışladık, çok hayır şer işledik; Beri gel barışalım, yad isen bilişelim; Atımız eğerlendi, estik Elhamdülillah... İndik Rum'da kışladık, çok hayır şer işledik; Dirildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk; Aktık denize dolduk, taştık Elhamdülillah... İndik…

Baharı Bekleyen Kumrular Gibi…

Ahh be Metin Akpınar, neden bir albüm yapmadın ki zamanında. Rakının yanına meze yapardık, seni Papatyam'la değil, o albümle anardık. Zeki Alasya, o ne güzel bir uyanmadır, o nasıl…

Kim ulan bu Hasan?

Bizim bildiğimiz Hasan golcü Hasan. Hani Kadir abimizin Müjde Ar’a bariz üstünlüğü ile sonuçlanan o unutulmaz müsabakanın kahramanı yıldız Hasan. "Hasan attı, Hasan attı"  var ya, işte o bizim Hasan! Peki,…

Recep İvedik – 3 / Ama yeter sanki?

Recep İvedik ve Recep İvedik-2 filmlerinin yapımcısı Faruk Aksoy Recep İvedik-3 için çalışmalara başlayacaklarını açıklamış. Bu sitede, Fasulyeden’de, Şahan Gökbakar’ın TV ile tanıştığı ilk andan, TV8 günlerinden beri kendisini deliler…

Küçük rollerin büyük oyuncusu: İlker Aksum

Herkes tanıyordur tabii de, bir toparlama ve memnuniyetimi kayda geçirme arzusuyla girişiyorum yazıya. Bir çokları gibi, İlker Aksum'u ilk olarak Afakan olarak tanıdım. İlki, Star'da yayınlanan çok daha kötü olanı, ve daha sonra Kanal D'de nispeten katlanılır olanı olmak üzere Çarli isimli gereksiz dizinin iki versiyonu vardı. Hatta ikincisinde, anne rolünde şimdilerde Elveda Rumeli ile oyunculuğunun zirvelerinde olan Şebnem Sönmez oynamaktaydı. Baba da Ruhsar dizisindeki Mazhar'ın kankası olan tahammül edilmesi zor adam. Yeliz Yeşilmen de abaza çekme kontenjanından diziye dahil edilmişti. Neyse, Afakan ve kankası Tarkan, asıl hikayenin geçtiği evin karşısında oturan yan karakterlerdi, ancak benim için diziyi izleme sebebiydi. Tabii ki çok kötü bir diziydi ama, özellikle Afakan-Tarkan'ın muhabbetleri ile ölü zaman geçirgeci olma özelliğini taşırdı. Bunun öncesinde Olacak o Kadar'da da rol almış görünüyor ama ben hatırlayamadım kendisini orada. Sanırım 80'lerin sonunda oynamış, yetişemedik.