Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Engin Olmak

Pazar günlerinin daha güneşli olması tesadüf mü? Az çok tribün kovalamış adam bilir Pazar günlerinin nispeten daha güneşli olduğunu. Psikolojikse psikolojik, ona “Sunday” geyikleriyle gelinmezdi. O günlerde güneş bulutların arasında kalsa bile sokak röportajı kamerasına el sallayan peçeteci çocuk gibi sallar elini arada. Ya da huysuz meraklı amca olur; kırışık kırışık süzer, hare hare. Güneş doğmasa n’olur lan?! Beşiktaş’ın maçı var. Hafif kahvaltı, hızlı sindirilecek besin değeri yüksek gıdalar, biranın midede şişirmeyeceği tercihler. Pazarın kahvaltısı geç, birası erken başlar. Arkadaş da erken arar pazarları. Eğer araba sendeyse, maç da Olimpiyat Stadı’ndaysa anlarsın halden. Aceleye bağımlıdır pazarlar, herhangi bi’ pazartesiden daha pazartesidir aslına bakarsan. Pazar, pazartesinin maç öncesi son taktik antremanıdır. Hangi formayı giyse? İktidar bağlantılı takımla yapılan saha içi maç; klasik çubuklu. Olimpiyat’ın rüzgar panelleriyle dalga geçen Doğa Ana’ya inat bi’ de şişme yelek. Elemanlara da mesaj attı: “Eser orası üstünüze kalın bi’ şeyler alın.” Harun’un çocuksu inadını bildiğinden yedek yeleği almayı da unutmadı; dost canlısı. Köpeği kadar severdi Harun’u ama köpeği onu Harun kadar sevmezdi. Harun’a rol kesebilecek kadar az vakit ayırıyordu çünkü, köpek sürekli ensesinde.

Demir Yüzük

Vakt-i zamanında bir ay Kanada sürgünü yemiştim. Hemen çemkirme, "bir ay yurtdışında kalmışsın işte nesini beğenmiyorsun" diye, şartları anlatsam aklın çıkar. Ama sırf aklında canlansın diye ufak bir örnek vereceğim, kışın ortasında gittiğimden kelli, termometrede -30° C görmüşlüğüm var, ki ben normalde soğuğu seven bir insanım. Var sen düşün gerisini... Neyse, gündüz birlikte mesai yaptığımız arkadaşlarla iş çıkışı bir bara gitmişiz. Sohbet, muhabbet, goy goy derken gözüm masadaki Kanadalı gençlerin ellerine takılıyor. Tek tek görünce çok dikkatimi çekmemiş herhalde, ancak masada toplu halde görünce bir ürperme alıyor beni. Hemen hepsinin (yaklaşık bir sayı vermek gerekirse altısının birden falan) serçe parmağında ince bir yüzük var. Altın olmadığı belli, belki beyaz altın falan gibi, ama sarı altın değil. Üstelik taşsız, işlemesiz, dümdüz bildiğin yüzük. Şunun gibi bir şey işte:

Modern Grimm Kardeşler: Hanna Barbera

Çocukken bir ara, büyüyünce ne olacağımı soranlara çöpçü olacağımı söylermişim. Hikayesi de var, ben hatırlamıyorum gerçi ama, bir gün bebe aklımla çöpçülerin çalıştığı şartlara üzülürken yakalamış bizimkiler beni. Yaş 4 falan, ama sosyal bilinç ta o zamanlardan yüksek işte. Yazık çöplerle uğraşıyorlar serzenişlerime "Ama onlar bu işi yaptıkları için fazladan para alıyorlar" diye cevap alınca bende ne sosyal bilinç kalmış, ne de ezilen sınıfa duyulan hisler. Madem çöpçüler fazladan para alıyorlar, ben de büyüyünce çöpçü olup fazla para kazanırım diye dolanır olmuşum ortada. Kafaya bak, küçük hesapların kafası; yaş 30 oldu hâlâ o çemberin dışına çıkabilmiş değil. Bundan sonra dönem dönem farklı mesleklere meylettiğim oldu, ama ilkokul boyunca bir dönemler de bana büyüyünce ne olacağımı soranlara vermek istediğim cevabım hazırdı gene. Geçmiş zaman tabii; soran oldu mu, olduysa ben bu cevabı verdim mi bilmiyorum ama ilkoulda Hanna Barbera olmak istiyordum büyüyünce. O zamanlar memleketin 3-4 kanallı yıllarında, politikacıları falan saymazsak, tvde en çok gördüğüm isimler Fred Quimby ve Hanna Barbera'ydı. Neticede, o yaşlarda siyaset programlarına ilgim yoktu, ve o çocuk halimle televizyonda ilgimi en çok çekebilen yayınlar hareketli resimlerin olduğu anlardı.

Az sakin olun

Gündemlerimizin ne kadar değişken olduğu konusunda hemfikiriz sanırım. Çoğu şey de istediğimiz gibi gitmiyor. Soma faciasını yaşadık, unutmamak lazım. Fenerbahçe; son 10 yılda bir klüp bu kadar sarsılabilirdi. Başkanı tarafından bir grup taraftara şampiyonluk kutlamasında siktir çekilmesi bile artık krizlere alıştığının göstergesiydi. Unutmamak lazım. Erdoğan coştukça coştu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de tansiyonu hiç düşürmeyecek belli. Unutmamak lazım. Okmeydanı karışık, unutmamak lazım. Geziyi asla unutmamak lazım. Daha dün deprem oldu, unutmamak lazım.

Jilet Rıza

Bazı insanların hayatında ya da dur, insanların hayatlarına giriyoruz bir şekilde. Ve nasıl girdiysek, öyle hatırlanıyoruz. Hatırlamak istedikleri gibi hatırlıyorlar. Şizofrenik bir durum aslında. 33 yaşındaki Semih'in hâlâ Genç Semih olması gibi... "Ya şeyi gördüm geçen Karfur'da, hani şey ya, bu şeyde oynar, ayyy dilimin ucunda, çok iyi sanatçıdır, ya işte eski filmlerde oynar, hep kötü adam rolünde oynardı, beyaz saçlı..." Böyle tarif edilir, eğer filmlere ve isimsiz kahramanlara meraklı birileri değilse bu iki kişi, o isim hiç bulunamaz. İsmi de merak edilmez, oysa elinin altında 1gb data+500sms+1500 dakika (her yöne) telefonu var. Girip de bakmayı akıl etmez. Merak da etmez ki. Girip bakana da laf eder, manyaklıkla suçlar. - Ya en son işte Show Tv'de X dizisinde ağanın adamını oynuyor - Ha tamam hatırladım

Olası İstanbul Depremi

Haftasonu Ege açıklarında olan deprem, kötü anıları canlandırdığı kadar gene soruları da akla getirdi. İki gündür doğru düzgün televizyona bakma fırsatım olmadığı için takip edemedim, ama muhtemeldir ki kanallarda deprem uzmanları tartışmışlardır "Olası İstanbul depremini tetikler mi tetiklemez mi?" diye... "Olası İstanbul depremi"... Söylerken ne ağır. Hele de 17 Ağustos'u yaşamış insanlara, cehennemi dünyada yaşatan bir laf. Depremden beridir geçen 15 senede televizyonlarda defalarca izlediğimizden sebep, hepimiz biliyoruz ki, o beklenen "Olası" İstanbul depremi bir gün yaşanacak. Ama yarın olacak, ama seneye olacak, ama 5 sene sonra olacak. Peki o depremde neler olacak? Gene binalar çökecek. Gene insanlar depremden sonraki günlerde sefil olacak. Gene daha az eşit olan kimilerimiz aylarca, hatta belki senelerce evsiz yurtsuz kalacak.

Sanal Alemin Aktroller’le İmtihanı

İddia ediyorum, bu adamların bu ülkeyi bu kadar parmağında oynatabilmelerinin en büyük etkenlerinden birisi, ellerindeki medya gücü. Kabulümdür, bu ülkenin insanı çoğunlukla muhafazakârdır, sağcıdır; bu kültürde lider kültü büyük önem taşır. Bunlara eyvallah, ama son zamanların moda deyimiyle, kitlelerini bu kadar "konsolide" şekilde birarada tutmalarındaki en önemli silahları da medya. Tekerleği keşfetmiş bir edayla söylemiyorum, parti tabanlarının büyük çoğunluğu hayatı medyanın sosyal olanından değil ulusal olanından takip ediyor. Bu sayede istedikleri gibi at koşturuyorlar biraz da. Misal, müşaviri Soma'da Madenci tekmeliyor. Sen, ben bunu sosyal platformlarda fotosuyla, videosuyla görüyoruz. Ama Anadolu'da Hikmet emmi bundan haberdar olmuyor. Olduğunda da, Soma'ya dışarıdan gelen TGB'li eylemci Müşavir'e saldırdı diye öğreniyor. Misal, Cemevi'nde cenazede olan ve olaylarla uzaktan yakından alakası olmayan Uğur Kurt'u öldürüyorlar. Ama kendi tabanlarına eylemciler birbirini vurdu diye anlatıyorlar. 10 yaşındaki çocuğu gözaltına alacak kadar insanlıktan çıkıyorlar, ama bunu da "çocuğu olaylardan korumak için kenara çekiyorlardı" falan diye yutturmak istiyorlar. Bunlar son bir kaç günün aklıma gelenleri, listeyi fasikül fasikül uzatabiliriz.

Güzel olan ne varsa…

Güzel olan ne varsa -ki çok azlar aslında- öldürüyorlar. 2 yaşında bir bebek kalıyor geriye, bir daha hiç gülmeyecek gözleri yaşlı bir kadın. Bir bir, Bir gün hesabı sorulmazmış gibi.. Öldürüyorlar... Hepimizi... Seçilmiş katillerin atanmış katilleri!

Yas Eşiği ve Sosyal Mutabakat

Kritik bir konu, sıkıntılı bir süreç. Kedi gözlü yetkili abiler keşke bizlere “Beyler, 2014 yas tüzüğünü açıklıyorum, instagram orucu 2 gün sımayli orucu 24 saat.” diye yol gösterse de bilgilensek.…