şiir

Aynı Dönemin Değil Ama Aynı Davanın İnsanlarıydı Onlar…

Aynı Dönemin Değil Ama Aynı Davanın İnsanlarıydı Onlar…

Denizin üstünde ala bulut, Yüzünde gümüş gemi, İçinde sarı balık, Dibinde mavi yosun, Kıyıda bir çıplak adam, Durmuş düşünür. Bulut mu olsam, Gemi mi yoksa? Balık mı olsam, Yosun mu yoksa? Ne o, ne o, ne o. DENİZ olunmalı, oğlum, Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla…

Zavallı Şeytan!

Zavallı Şeytan!

zavallı şeytan, bana ne verebilirsin ki? yükseklere göz dikmiş insan bilincini, senin gibiler kavrayabilir mi hiç? sendeki gıda doyurmaz insanı, elindeki kızıl altın, civa gibi, avucun içinden akıp gider, senin kumar masalarında, kimse kazanamaz, daha sarılırken başkalarına bakar, göndereceğin kızlar, vereceğin itibarın tanrısal gururu, kuyruklu yıldız gibi, kayar gider… bunları mı sunacaksın? göster bana bakalım, koparılmadan çürüyen meyveyi, hergün yeniden yeşillenen ağacı! urfaust / johann…

Her saniyede bir can veriyorum…

Her saniyede bir can veriyorum…

Güzel insandı… Güzel konuşur, güzel yazardı… Her söylediğine katılmazdım da, her söylediğine bakılan adamdı… Mekanı cennet olsun… Uçurumun kenarındayım hızır, Bir dilber kal’asının burcunda, Muhteşem belaya nazır, Topuklarım boşluğun avucunda, Derim yar adımı çağırır, Kaldım parmaklarımın ucunda, Bir gamzelik rüzgar yetecek, Ha itti beni ha itecek, Uçurumun kenarındayım hızır, Cihan hazır, Divan hazır, Ferman hazır, Kurban hazır, Uçurumun kenarındayım hızır, Güzelliğin zülme çaldığı sınır, Başım…

Kirli Yüzlü Melekler

Kirli Yüzlü Melekler

sayende sayebân olduk istanbul şehrisayende sebil olduk aç kaldık sefil oldukyıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzdave yaktı perişan eyledi sine-i sâd-pâremizisaplanıp hançer misâli bir hilâlsokaklar serseri biz serseriyüksekkaldırım dabir cezayir şarkısını dile getirdi plâklarcadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidirsinemalar neredeyse boşalacaklar

Senin Kokun Duydu Canım

Senin Kokun Duydu Canım

İlahi bir aşk ver bana, kandalığım bilmeyeyim Yavu kılayım ben beni, isteyuben bulmayayım Al gider benden benliği, doldur içime senliği Bu dünyada öldür beni, varıp anda ölmeyeyim Şöyle hayran eyle beni, bilmeyeyim dünden günü Daim isteyeyim seni, ayruk nakşa kalmayayım Senin kokun duydu canım, terkini urdu cihanın Hergiz belirmez mekânın, seni kanda isteyeyim

Han-ı Yağma

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler -ki iltikaama muntazır Huzurunuzda titriyor -bu milletin hayatıdır; Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır! Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır… Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…

1960’lı yılların başında, bir Ankara gazetesinin birinci sayfasında “üç sütun” bir başlık vardı: “Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ…” Neden, ne yapmıştı da vatan hainliğine “hâlâ” devam ediyordu? O günlerde gazetelerde bir haber daha vardı: “Amerika, Türkiye’ye 120 milyon lira hibe etti.” Nâzım Hikmet’in bu habere, bu hibeye tepkisi şuydu: “Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz.” İşte Nâzım Hikmet’in “hâlâ” devam eden vatan hainliği buydu…