Bundan yıllar öncesinde, Kadıköy’de oynanan bir Fenerbahçe maçına başlama düdüğünden çok sonra girmiştim. Tribüne girdiğimde her zaman bulunduğumuz köşeye yönelince, herkesin suratındaki gerginlikten bir şeylerin yolunda gitmediğini farketmiş, neler olduğunu anlamaya çalışmıştım. Tribünde açılan bir pankartın ardından, polis pankartı kimin açtığını öğrenmeye çalışıyor, kız-erkek demeden bizim bölgeden rastgele taraftarları alıyordu. Pankartı biz yapmıştık. Bez bizim, boya bizim, fikir...
2005 yılında çıkan iki sayının ardından üretim kabızlığına giren “Cefakar Maraton” fanzini üçüncü sayısı ile birlikte tekrar tribüne dönüyor. “Fenerbahçe tribünlerinden Fenerbahçe tribünlerine” alt başlığı ile yayınlanan fanzinin muhteviyatını yine “tribünden” kalemler oluşturuyor. “Bu sene ne olur köşesinde” usta kalemler kahinliğe soyunuyor. “Yeni sezonda söylenmemiş sözler kalmasın dilimizde” yazısı ile sezona giriş yazısı bulunuyor...
buraya bakarlar

Yaygın bir spor dalı, aidiyet tatmini, eğlence, otorite ihtiyacı, oyun, kısmi toplum afyonu, rekabet arayışı, megalomanlık, din… Bana göre biraz önce saydığım terimlerden rastgele paylar alarak hoş bir karışıma dönüşen ve bütün bu mefhumlardan daha geçerli olanı; duygusal egzersiz.
Futboldan bahsediyorum.
Gün içinde etrafımızda devamlı bir hapşurma sirkülasyonu oluyor ve peki ben bu çemberin neresindeyim? Herkese yetişemiyorum bazen, o yüzden kendime bir çap koydum. 3 metre yarıçaplı hayali çemberin ötekisinde insanların çok yaşayıp yaşamamalarıyla ilgilenmiyorum. Üzerimden öyle büyük bir yük kalktı ki, anlatamam size. Sırada, üçüncü kez art arda hapşuran bir insana birinci kez çok yaşa diyip ikincisinde koy götüne dedikten sonra üçüncüdeki tavrımız ne olmalı sorusu var. Dersen, ikincinin günahı...
Ortadoğu bir günahlar tarihidir. Kimse günahını hatırlamaz ama herkes alacağı intikamı hatırlar. Hiçbir şeyleri olmadığı için daha çoktur Allah’ları ve gururları. İzmir gibi bağ bahçe değil burası; sert ve keskin. Ve burada insanlar, çocuklarını feda etmek için büyütürler. Üzümlerin, incirlerin, imbatın olduğu yerdekilerin zor anlayacağı bir şey bu. Çocuklara kanlı bir tarihi ezberletmeyi, sonra yeniden ezberletmeyi, çünkü başka çarenin olmamasını, ayakta ancak böyle kalındığını… Zor...
Nihansın dideden, ey mest-i nazım,Bana sensiz cihanda, can ne lazım?Benim sensin felekte çaresazım,Bana sensiz cihanda, can ne lazım?
Nerden başlamalı, nasıl anlatmalı bu çileyi bilemiyorum. Altar’ın tabiriyle hard diskin içinde hayat süren ben, nereden baksan 1,5 aydır filan internete girebilmek için işyerinden öteye gidemiyorum. Ee haliyle girmek istediğin siteler de zaman zaman Adult Content, Games, Political Organization, Violence bilmem ne gibi yer yer haddini aşan, insanı geren, gereksiz filtrelemelere maruz kalıyor. Gmailmiş, msnmiş, ftp, photoshop filan, hiç girmiyorum bile. Nasıl başladı süreç, ben nerede hata...
Bundan yaklaşık iki ay kadar önce, bir akşam saat 21.45 gibi Kadıköy vapurundan indim. Eve doğru gelirken dedim bari bir Akmar’a uğrayayım, bazı şeyler bakayım. Tam bazı şeyler bakıyordum ki; leş, pesimist, şiir yazmayı ve kendince lirik bir dil ile kendini anlatmayı çok seven, çeşitli internet platformlarında (blog olsun, sözlük olsun) yazarlık yaşamını sürdüren 20 kadar leş karı çevirdi etrafımı.
Son Mudahaleler