Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Author page: sechoe

6 Ekim IMF ve DB Direnişi

image-98B2_4ACBAC52 Saat 10 gibi çıktığım meydandan tünele kadar yürüdüm. Merak ediyordum; IMF ve Dünya Bankası karşıtı gösterilerin boyutu ne olacaktı, hangi gruplar katılacaktı, olay çıkacak mıydı... Şiddetten uzak renkli, müzikli, danslı Direnistanbul hareketine sempati duysam da hiçbir gruba aidiyet hissetmediğim için sadece 1 Mayıslarda sokakta olan limonlu tayfayı temsil ediyordum kendimce, içimde haykırma isteği ve coşkusuyla, karşı olmanın heyecanlı romantizmiyle... Sırt çantam, kapşonlum, babamdan kalma atkım ve elimde fotoğraf makinemle başladım İstiklal'in havasını solumaya. Meydan çevik kuvvet ve haberciler dışında henüz boştu, grupların lise önünde ve tünelde toplanıp yürüyeceklerini duymuştum. Önce renkli giysileri ve "başka bir dünya mümkün" yazılı dünya haritası balonlarıyla bayanlardan oluşan minik bir grup gördüm. Sonra "kaldıraç" yazılı kırmızı sancaklarıyla 30-40 kişilik grup geçti yanımdan. Liseye yaklaştığımda çevik kuvvet hazır bekliyordu yine, arkasında fena sayılmayacak bir kalabalıkla TKP ve ÖDP sancakları yanyana durmuş toplanıyordu. Direnistanbulcuların tünelde toplaştığını bildiğimden yürümeye devam ettim. Bu sırada turuncu sancaklarla bu sefer 30-40 kişilik Halkevleri geçti marşlarla.

Altı Üst Olsa Hayatın

Anarşik bi çıkış yapmak değil amacım sadece hepimizi az yada çok bir şekilde etkileyen toplumsal alışkanlıklar tersine çevrilebilse, altı üstte olsa hayatın neler olur diye fantaziler kuruyorum : ) Mesela ortak iletişim ve kolaylık için zaman akışını bölüp isimler vermişiz. Hafta diyerek zamanı 7 birimlik günlere, günleri de 24 birimlik saatlere ayırmışız. Referans noktamız son derece somut bir geçek olan güneşin doğuşu, batışı ve bir sonraki doğuşuyla geçen süre, yani bir gün. Gerisi soyut ve değiştirilebilir kavramlar.

20 gün, 9 ülke, 27 otostop, 6000 km (vol.2)

Turistik bilinçle gezmediğimiz Bükreş şehrinin bende bıraktığı iki farklı tat var. Şehre girip yürümeye başladığımız sokaklar ve merkez olduğunu düşündüğümüz kısım boyunca binaların soluk renginden (gezdiğimiz balkan ülkelerinin çoğunda yer yer hakim olan komünist dönemden kalma bloklar, çok kişinin yaşadığı renksiz apartmanlar) sokakların renksizliğine ve insanların mütevaziliğine kadar her yerde boyun eğmişlik ve kabullenmişlikle gelen bir tutukluk hakimdi diyebilirim. Kaldığımız hostel çevresinin ise daha şık, renkli, avrupai ve refah bir havası vardı. Üniversite öğrencileri, orta üst kesim olduğu belli olan insan halleri, sokakların düzenliliği ve tamamlanmışlığı, kahve-bira içilen cafeler... İlk kısımdaki insanların ortak bir bilinçle yabancılara yardım etmeyi görev bilen mütevazı hallerinden, bireysel keyfin daha ön planda olduğu daha parlak ve bencil insan hallerine geçiş...

20 gün, 9 ülke, 27 otostop, 6000 km (vol.1)

Efendim yazmadan, paylaşmadan, aktarmadan geçirilen hayatta birşeylerin eksik kalacağının bilinciyle, uzun süredir hayalini kurup Ağustos ayında gerçekleştirme imkanını yakaladığımız bu hikayeyi Fasulyeden ailesiyle paylaşmak isterim. Son 2 senedir kendimizi kaptırıp nerdeyse başka hiçbir şeyden zevk alamadığımız elektronik müziğin sonsuz dünyası sayesinde tanıştık Psychedelic Festivallerle. 60'ların hippi gençliğinin bir araya gelip özgürlüğün ve müziğin keyfini sürdüğü, renkli ve kopuk kıyafetlerle çılgınca dans ettiği festivallerin günümüz versiyonu diyebiliriz özetle. Biz de tatmalıydık bu havayı, ülkemizde heryerde karşımıza çıkıp yaşama keyfimizi azaltan tüm sosyal, ekonomik ve çarpık baskılardan kopup kendimizi müziğin kollarına bırakarak özgürlüğe kanat açmak istiyorduk. Geçen sene bu zamanlar koyduk kafaya; müzik listemizin çoğunu oluşturan grupların yer alacağı OZORA'ya, festivale gidecektik Macaristan'a... Bir de Ozora'da bu festival her sene artık gelenekselleşse de bundan tam 10 sene önce ünlü güneş tutulması festivali Soulclipse'in burada yapılmasından mütevellit 2009'un daha bir coşkulu olacak gibi görünmesi bizi daha da heyacanlandırmıştı.

Falancanın oğluna, filancanın kızına…

Çoğumuzun hayatına ara sıra davetsizce girip çıkmıştır falancagiller. Anne babalar, akrabalar, aile dostları, komşular, öğretmenler pek severler bize falancanın oğlu ve kızıyla ilgili örnekler verip, örneklerin altından çaktırmadan karşılaştırma yapmayı... İlginçtir bu kodumun falancanın oğluyla filancanın kızı da tam ailelerin istediği ideal yaşam tarzını benimserler. Sınavlardan hep yüksek alırlar, olur da kırk yılda bir başarısız olurlarsa kesin fazla heyecanlanmışlardır. Ne bileyim okulu zamanında bitirip planlarını yıllar önceden yaptıkları işlere hemencecik giriverirler, hatta işler onlara teklif edilir o derece harikadırlar. Zaten hayat planları her zaman bellidir bunların ve tıkır tıkır işler.

Canoğlan’ın ardından: Şimdi onlar düşünsün

Sonunda hepimizin iple çektiği o büyük gün geldi ve Ulvi kişisi ülkeyi terk edip erasmusla Frankfurt'a gitti. Bundan sonrasını artık Avrupa düşünsün diyerek gelelim hulkicanın Avrupa macerası sırasında ve sonrasında gerçekleşebilecek olası senaryolara... (İlk günler...) •Almanya'nın yüksek triajlı gazetelerinden Bild bu gelişmeyi ana sayfadan manşete taşıdığı bi uyarıyla duyurdu : "Tehlikenin farkında mısınız?" •Frankfurt yerel gazeteleri vatandaşlara Ulviden korunma yollarını anlatan ücretsiz kitapçıklar dağıttı. Kitapçıkta, sokakta ‘kanka naabuyon?' sorusu soran biriyle karşılaşınca acilen uzaklaşılması, sigara içenlerin mümkün olduğunca paketlerini dışarıdan belli olmayacak bir şekilde taşımaları gerektiği ve bira tüketirken bardaklarına sahip çıkmalarının maddi manevi sağlıkları açısından son derece yararlı olacağı gibi maddeler yer alıyor. •Almanya'da en çok izlenen youtube vidyosu Ulvinin o korkunç gülüşünün görüntülerini içeriyor.

Sokak ve Müzik

Yıllardır farklı din, dil ve ırktan milyonlarca insanın geçip giderken bıraktığı izleri taşıdığından mıdır nedir, İstanbul'un hep bir gizemi, çekiciliği vardır ya hani... Bu gizemi yaratan; senin benim gibi normallerle zengini, fakiri, genci, yaşlısını; travestisi, ibnesi, türbanlısını; ayyaşı ve tinercisini; hırlısı, hırsızı ve kapıp kaçanını kaldırım taşlarının üstünde birleştiren bir ruh var bu sokaklarda.

Boş kağıt verme sanatı

Üniversite sıralarından geçmiş veya geçmekte olan önemli bir çoğunluğun en az bir kere tattığını tahmin ettiğim "Boş kâğıt verme" sanatını icra etmenin inceliklerinden bahsetmeden önce, bu eylemin sanıldığı kadar kolay, basit ve şımarıkça olmadığını vurgulamak isterim. Hemen babam gibi "yok öyle bir şey işin ne lan otur çalış" diyenlerin kalbini kırarım. Tamam, belki bu işi adet hale getirdiğimden biraz içimi rahatlatmak ve kendimi kandırmak için başka yerlere bok atıyorum ama iki dakka dinleyin işte...

Kadıköy’e doğru

Efenim, boş kağıtla da olsa çıkılan bir cumartesi vizesinden sonra, sınavları kısmen de olsa geride bırakmanın verdiği coşku ve heyecanla attık kendimizi İstanbul'un kucağına... Gündüz gözüyle orda burada dolandıktan sonra sevgiliyle buluşmak gerekti artık, özlemiştik; sinsice yağan yağmur eşliğinde atladık vapura, Kadıköy'e doğru… Hava yağmurlu olduğundan teras katı boştu vapurun.