Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: çocukluk

Fasulyeden

Çocukken herkes gibi bazı şeyleri anlayamıyordum. Ne kadar olduğunu bilmiyorum ama bir şekilde büyüdüğümü hissediyorum. Ancak bu her şeyi anlamamı sağlayamadı. Belki çocukken anlayamadığım bazı şeyleri büyüyünce anlıyordum fakat anlayamadığım başka şeyler ortaya çıkıyordu. Oyun sandığım her şey gerçekleşiyordu. Ya da vardı, biz onları oyun sanıyorduk.

Fasulyeden halı saha maçları-1: Adamın “gol” diyor…

Bu cümle kalıbını bilmeyen yaşıtımız yoktur sanırım. Gazozuna oynadığımız mahalle maçlarının beylik cümlelerindendir. Rakip takım oyuncusu pataküte hücumdan sonra bizim kaleye gelir, topu da ağlarımıza -ne ağı lan mahalle maçında?- gönderir. Bir sevinç yumağı oluşturup, "nasıl da koyduk" makamından bir türkü çığırırken tam da o sırada bir karışıklık hasıl olur ya da oldurulur, "ne golü lan, taşüstüydü" denir. Rakip takımın fuleli forveti "kabak" gibi gol olduğunu iddia ederken, biz savunmacılar da Fifa yönetmeliğini yemiş, bitirmiş bir eda ile golün geçersiz olduğunu söylemekteyizdir. Tartışmanın hiçbir yere varmayacağına dair güçlü bir kanı oluş(turul)urken tam da o sırada şerefsizlik derecesinde dürüst bir arkadaşımız çıkar, kısık ve ezik bir ses işitilir: "evet, goldü..." İşte havanın gerçekten de karardığı an, o andır.

Sen ne güzel gezegenimizdin be Plüton

Geriye dönüp bakınca şimdi, yalan mıydı herşey demek geliyor içimden. Ne varsa çocukluğumuza dair bir bir alınıyor elimizden. Köpek Pluto da köpek değildi denecek diye korkuyorum. Biz Plütonu karşılıksız sevmiştik, en küçük gezegen olarak gönüllerimizde yer etmiş, anılarımızı kaplamıştı. Çocukluk hayallerimizde çocuk gezegenimizdi o. Çekiciliğin, cazibenin simgesiydi, mitolojide cehennemler tanrısı Hadesin latincesiydi ve sevimliydi.

Bakkallarım

Köyde Yılmaz Ağbi vardı. Kendime dair sadece sakız var ondan hatırladığım. Annemin verdiği para başka şey almaya mı yetmiyordu yoksa Yılmaz Ağbi pazarlama gurusu olmadığı için çikolataları görünecek yerlere mi koymuyordu bilmiyorum. Ama aldığım iki şey vardı. Ekmek ve sakız. Tipitip. Çiğniyordunuz şekeri bitince atıyordunuz. Bir de şekersiz sakızlar vardı. Onlar güzel şişiyordu. Ama çok serttiler, kıvama getirene kadar çene kemikleriniz bir hayli yıpranıyordu. Bunları bir kâğıdın üzerine tekrar çiğnemek üzere bırakıyordunuz. İdareli kullanıyorduk yani.

80’lerde çocuk olmak

İlkokul çağında eve geldiğinde mecburen köle isaura izlemektir; yaşadığın çevrede herkesi tanımak ve sevmektir; mahallede top oynarken el arabasından dondurma yemektir; evde sadece sobanın olduğu odanın sıcak olmasıdır; artık olmayan boş arsalarda top oynamaktır; ilk futbol maçına gittiğinde stadlarda ışıklandırma sistemi olmamasıdır; commodore 64 ile river raid oynamaktır; istanbul sokaklarında güvenle gezip dolaşabilmektir; televizyonda tek kanal olmasıdır; tonton ailesi, susam sokağı, taş devri, cosby ailesi, alf, kara şimşek, görevimiz tehlike, a takımı, bonanza, fame izlemektir; clementine izleyerek korkmaktır; adile naşit'le yaşamaktır...

Kofti kahraman

Ben çocukken, kimse beni tek başıma dünyanın akışını değiştirebileceğime inandırmadı. Ama ben kendim inandım. Etrafımda küçük bir çocuğun anlam veremeyeceği koşuşturmalar yaşanırken, herşeyden soyutlanmış bi gerzeklikle, bir süper kahraman olup dünyanın ya da ne bileyim hayatın akışını değiştirebileceğimi düşünür, büyümeyi beklerdim. Bahsettiğim süper kahramanlık çizgi film kahramanlarından daha gerçekçiydi aslında. Uçamazdı, lazer tabancası yoktu, daha cılız, daha insan, haliyle daha bir gerçekti. Ama tarif edilemez süper bir yanı vardı. Bu beni etrafımdaki herkesten farklı olduğuma inandırdı. Pehh... Biraz daha büyüyünce, nasıl tarif etsem, ergenliğe ilk adımlarımın arifesindeyken sanırım, bu süper kahramanlık olgusu sağdan soldan törpülendi. Zira artık dünyanın akışı gibi ulvi ve çizgiromansı tasalarla ilgilenmekten çok, içimdeki süper kahramanın kendi yaşamımın çizgisini değiştirebileceğini, sahip olduğum tüm zaafiyetlerin üstesinden gelebileceğini, beni çok güçlü birisi yapabileceğini düşünmeye başladım. Ne tuhaf...

Top benim değil!

Top benim değil, hiçbir zaman da benim olmadı. Emrah'ın da bisikleti olmamıştı mesela hiç. Ama benim bisikletim oldu, açık konuşmak gerekirse topum da oldu. Hatta futbol denen şeyi oynamayı bir gram bile beceremezken mahallede oynadığımız maçlarda yeralma sebebimdi o top. Sırf topu olduğu için oynatılan çocuktum ben, fasülyeden.. Maç başlayana kadar benimdi o top. Takımlar seçilirken de benimdi. Güzel bir duyguydu. Top benimdi.

23 Şubat 1984

Ne garip, ben doğduğum günlerde Amerika Birleşik Devletleri komünizm tehlikesine karşın radikal İslamı örgütlüyordu yurdum toprakları ve çevresinde.. Bugün, yaşadığım onca yılın ardından geldiğim, getirildiğim noktada radikal islama karşı ılımlı İslam Cumhuriyeti Türkiye projesi ile karşı karşıyayım.. Dünya konjüktörü ne çok değişmiş meğerse benim aldığım milyonlarca nefesle birlikte..

Ata’ya mektuplar

Bakırköy Belediyesi, sınırları içindeki 30 devlet, 10 özel ve 5 azınlık ilköğretim okulu öğrencileri arasında ‘Atatürk yaşasaydı ondan ne isterdiniz?' konulu bir kompozisyon yarışması düzenledi. Mektuplar seçici kurul tarafından incelendikten sonra beğenilenler, Bakırköy'de sokaklarda afiş olarak yer alacak. Mektuplardan bazıları şöyle: