Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: çocukluk

Beşiktaş G​öztepe arası 19 dakika 25 saniyeye iniyor…

"Olm adamlar size Bizans diyor, sen niye dileniyosun ki bu adamlara, hem sarı-kırmızı" Başka türlü bir şey. Onlara da Gavur diyor/diyorlar. Belki bu "birilerinin bir şey demesinde" birleşiyoruz, belki kabul olmayacak duaların aminlerinde birleşiyoruz. Yazılışlarımız aynı, okunuşlarımız da aynı. Dillere pelesenk olmuş kaderlerimiz. Pezevenk olmuş kimileri, hayallerimizi satmışlar para karşılığı. Her şehirde ortak olan yerler vardır. Atatürk Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, İnönü Bulvarı, Manolya sokak, Kardeşler Gıda... Ama ondan öte aynı isimdeki semtler vardır. Bahçelievler mesela. 15 tane ilde Bahçelievler var. Ve ne komiktir ki, hiç birinde bahçeli ev yok. Çocukluğu tren istasyonlarının yakınlarında geçmiş biri olarak istasyon isimlerini ezbere biliriz. O yıllardan bilinç altlarımıza girmiş belki. 3 durak sonra Göztepe, baya bir durak sonra Güzelyalı.

Modern Grimm Kardeşler: Hanna Barbera

Çocukken bir ara, büyüyünce ne olacağımı soranlara çöpçü olacağımı söylermişim. Hikayesi de var, ben hatırlamıyorum gerçi ama, bir gün bebe aklımla çöpçülerin çalıştığı şartlara üzülürken yakalamış bizimkiler beni. Yaş 4 falan, ama sosyal bilinç ta o zamanlardan yüksek işte. Yazık çöplerle uğraşıyorlar serzenişlerime "Ama onlar bu işi yaptıkları için fazladan para alıyorlar" diye cevap alınca bende ne sosyal bilinç kalmış, ne de ezilen sınıfa duyulan hisler. Madem çöpçüler fazladan para alıyorlar, ben de büyüyünce çöpçü olup fazla para kazanırım diye dolanır olmuşum ortada. Kafaya bak, küçük hesapların kafası; yaş 30 oldu hâlâ o çemberin dışına çıkabilmiş değil. Bundan sonra dönem dönem farklı mesleklere meylettiğim oldu, ama ilkokul boyunca bir dönemler de bana büyüyünce ne olacağımı soranlara vermek istediğim cevabım hazırdı gene. Geçmiş zaman tabii; soran oldu mu, olduysa ben bu cevabı verdim mi bilmiyorum ama ilkoulda Hanna Barbera olmak istiyordum büyüyünce. O zamanlar memleketin 3-4 kanallı yıllarında, politikacıları falan saymazsak, tvde en çok gördüğüm isimler Fred Quimby ve Hanna Barbera'ydı. Neticede, o yaşlarda siyaset programlarına ilgim yoktu, ve o çocuk halimle televizyonda ilgimi en çok çekebilen yayınlar hareketli resimlerin olduğu anlardı.

Hafıza-ı Beşer

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derler. Su katılmamış hakikatlerden birisi. Lakin, bu nisyan hali sadece aptallıkla, dalgınlıkla alakalı değil gibi. Bu şekilde izah etmek kolaycılık olur. Ya da bilemiyorum, ben aptallığımı gizlemek için çaba harcıyorum sanki. Nasıl demeli, sanki aklımızda yer etmesi için herhangi bir sebep olmayan bir yığın detay için protein harcamaktan kaynaklanıyor bu durum. Ya da tamam kabul, lafı uzatmadan aptallık da diyebiliriz bu hafıza sorunlarına. Mevzu o da değil aslında. Evet unutkanım, çok şeyleri unuttum, çok şeyleri hiç hatırlamadım bile. Ama bu lanet bok kafa hatırlaması gereken binlerce şeyi hatırlamazken, 25 yıllık ömrümün en gereksiz detaylarını çok net hatırlıyor. Bahsettiğim hatırlamak da değil aslında. Evet, birçok kez ömrümüzün herhangi bir sahnesini, ya da çoğu sahnesini hatırlarız. Ama kastettiğim hatırlamaktan da ötesi, o anı her ayrıntısı ile duygusu ve hatta kokusuyla bile hatırlamak. Şöyle ki;

Yazamamak

image-BD90_4AD62327İlkokul zamanları. Okuma ve yazma ile aram iyi. Doğan Kardeş'te bir hikaye okumuştum. Senaryo yazarlarının da sık sık kullandığı bilindik hikaye işte. Olaylar gelişir, dudaklar uçuklar ve hikaye "O an annemin sesiyle uyandım, hadi oğlum okula geç kalıyorsun" muhabbeti ile biter. Bi sıçrıyor ki rüyaymış! Aman şeytana bismillah, Aynaya bakıyor faça sağlam, Lan gene seviyor Allah! Bkz: MFÖ - Anında Görüntü Hiç unutmuyorum, "Geldiler" albümü çalıyordu o sıra. Bu dizeler geldiği zaman kompozisyonun konusu belli olmuştu benim için. Fiks ilkokul kompozisyon konularından biriydi. Çevre kirliliği idi büyük ihtimal. Fil hafızası oraya yetişemedi. Öğretmen yazıyı beğenmiş ama "Yazıyı kendi fikirlerinle yaz" tadında bir uyarı almıştım.

Kara Zalım Mangaratiba

" Mangaratiba, Kızılderililer Sokağı'ndaki geçitte Portekizli'nin arabasına çarpmış. Bunun için geç kaldım. Tren, otomobili paramparça etmiş. Orası insandan geçilmiyor. Realengo itfaiyecilerini bile çağırmışlar. Soğuk terler dökmeye başlamıştım; gözlerim buğulanmıştı. Jeronimo yanındakinin sorularına karşılık vermeye devam ediyordu: Ölüp ölmediğini bilmiyorum. Çocukların yaklaşmasına izin vermiyorlardı. Farkına varmadan ayağa kalktım. Bir kusma isteği içimi buruyordu, bedenim soğuk bir terle kaplıydı. Sıramdan çıktım, kapıya doğru yürüdüm. Herhalde bembeyaz kesilen suratımdan ürküp yanıma yaklaşan Bayan Cecilia Paim'in yüzünü bile farketmedim. Ne var, Zeze? "

Çocukluğumuzun efsanesi: Moon Walk

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde Micheal Jackson'un yeni bir konser hazırlığında olduğunu ve bunun için çok pahalı bir prodüksiyona hazırlandığını yazmış. Söylenene göre -ki büyük ihtimalle pazarlama amaçlıdır- Moon Walk'u aşacak yeni bir dans üzerinde çalışıyormuş Jackson. Adam 50 yaşında, yaşıtları torun torbaya karıştı, o da o yaşıtlarının torunlarını taciz ede ede tüketti, heba etti kendini; çıkmış yeni bir dans diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Garip.

Nerede o eski Ramazanlar?

Yıllardır duyup geyiğini çevirdiğimiz bu "Nerede o eski Ramazanlar!" deyişinin anlamını ben bu sene anladım. Yaşlanıyor muyum nedir, ben de çocukluğumun Ramazanlarını özlemeye başladım. Çocukluğumuzun sahurları bir başkaydı. Benim çocukluğumda ve ergenliğimde Ramazan kış aylarına denk gelirdi. Annem ya da babaannem beni sahura uyandırdığında, yataktan çıkar çıkmaz ilk işim yorganla yatağı örtmek olurdu. Yoksa sahuru yapıp gelene kadar yatağın içi soğur, geri geldiğinizde mezar gibi soğuk yatakla karşı karşıya kalırdınız. O yüzden çok önemliydi, mutfağa gitmeden yatağı örtmek. Geri gelince sıcak bir yatak bulmak için, gitmeden dikkatli olmak zorundaydınız. Kış hata affetmezdi çünkü.

Dondurma kronolojisi

Dondurmaya dair ilk hatırladığım şey bademcik ameliyatımdan hemen sonra, eve gelir gelmez teyzemin gidip bana külahta dondurma getirmesiydi. Sanki bademcik ameliyatını sadece dondurma yemek için olmuştum. Değer miydi peki? Hem de sonuna kadar...

Sadece bir rüya

Sadece bir rüyaydı, geçti yavrum rahatla, bak ben buradayım... Kendimi bildim bileli rahatsız uyurum ve kabuslar görürüm. Küçük bir çocukken annem bağıra çağıra uyandığım zamanlarda bana sıkıca sarılır ve bunları söylerdi. Yaşadığım şeyin sadece rüya olduğunu, gerçekte var olmadığını ve her ne olursa olsun bana sarılarak beni koruyacağı duygusunu aşılamaya çalışırdı. Rahatlardım annem bana sarıldıkça ve olan her kötü şeyin rüya olduğuna inanırdım.