detay

Bal ulan! Kaymak ulan! Alayına reçel ulan!

İnsanoğlu’nun icat ettiği en güzel şeyler listesine 4. sıradan girer bence kahvaltı yapmak. Yani düşünsene, bundan seneler önce adam “Aman dinazor ısırmasın götümü, zehirli yılanlar sokmasın cinsel tenasül uzuvlarımı” kaygıları arasında, “Şu geyiği indireyim de, çiğ miğ yerim artık”tan öte bir midesel atraksiyon düşünemezken nasıl olmuşsa olmuş, artık evrilmiş mi diyelim, vahiy mi gelmiş diyelim bilemiyorum ama ballı, kaymaklı, on numara peyniri, tereyağı, kızarmış ekmeğiyle…

Martı

Kız birasından ufak bir yudum alıp bardağı masaya bıraktı. “Bugün yolda gelirken ne düşündüm biliyor musun?” diye sordu çocuğa. “Hani demiş ya şair, ‘Bir de rakı şişesinde balık olsam’. Aslında rakı şişesinde balık değil, martı olmak lazım.” Çocuğun aklı karışıktı, ne demek istediğini anlamadı. Kızın yüzüne boş baktı bir süre. Kız devam etti; “Martı olacaksın aslında, o rakı şişesine bir pike, hem rakı beleşe gelecek hem…

Bizim bir domain işi vardı da…

Bilindiği gibi .tr uzantılı alan adlarının satış ve kontrolü ODTÜ’nün elindeydi. Ama yeni yapılan düzenlemeyle bu yetki 1990 yılından beri ikincil düzey alan adı satışı yapan ODTÜ’den alınarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na verildi. Çok canti bir isme sahip olmasına rağmen çağı yakalamaktan oldukça uzak, bürokratik hantallığın zirve yaptığı bir kurum olduğuna adım gibi eminim ben. Peki bunu neye dayanarak söylüyorum?

Tayyip, bir çaldır, kaydedeyim teli…

Davos’la ilgili tantana devam ededursun, daha ilk günden beri aklımı kurcalayan abuk sabuk bir detay var. Artık daha fazla içimde taşıyamayacağım, bitsin bu işkence. Şimdi Davos’ta Erdoğan’la Peres/moderatör ittifakı arasında mevzu çıktı, Erdoğan zirveyi terketti filan. Buralarda bir sıkıntı yok, çok açık. Sonra Erdoğan helikopterle Almanya’ya hareket etti, ordan da sanırsam ki ülkeye döndü. Akşamın ilerleyen saatlerinde bir haber düştü ajanslara, Peres, Erdoğan’ı aramış, tavrından…

Haydi sor, sor!

Bazen herşey kontrolün altında sanıyorsun, kontrolde derken, kişisel olarak değil kastettiğim; haberdar olduğunu, gündemi takip ettiğini, her yaşananı bildiğini, doğru yorumladığını filan. Hani sıklıkla öyle bir halete büründüğüm oluyor, “sor bana Ergenekon’u, Türkiye’yi, sor bana Obama’yı, Dünya’yı, sor komplo teorilerimi, sor Black Smoke’un ne olduğunu, hey dostum sor hadi, 4, 8, 15, hadi sorsana, 16, 23, 42 sor ulan!” diye gerzekçe dolanıyorum etrafta. Ama boş…

Salına Salına

Cuma yorgunluğu… Seni eve götürecek otobüse kalıbı bırakmışsın. Artık eve ulaşmaya dakikaları sayıyorsun, miktarı az değil bu dakikaların, ama elbette bitecekler ve sen eve ulaşacaksın. Belki bir duş alırsın, sonra geçersin ekranın karşısına, biraz zaman geçirirsin, geceyarısı olur, kalıbı yatırırsın yorganın içine, haftanın yorgunluğunu gırtlaklarsın saatlerce… Kafanın içinde düşünceler, küçük mutluluklar… Küçük mutluluklarla yetinmeyi bilenler için küçük umutlar…

Baba naber?

“Baba naber?”, “Naptın Baba”, “Babuş akalım mı ortamlara” diyen insanlar var. Hitap terminolojisinin geldiği son nokta. Okulda, işyerinde, sokakta, otobüste, lokantada, maçta, her yerde bu adamlar… Baba, baba, baba… Baba özlemi midir? Anneyi bize ihale etme servisi midir? Nedir bu babacılık, çözemiyorum… Baban, maban değilim senin itoğlu it!