Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: hayat

Yalan

Ne kadar da kolay sanırdım beni düşlemediğin anlar yaşamayı. Oysa sen ne şimdi ne de herhangi bir zaman diliminde düşlerine ortak etmedin beni. Ben sadece seninle düştüm yaşadığım her zaman kırıntısının boğucu yorgunluğuna. Söylediğim yada aklımdan geçirdiğim herhangi bir cümleyi kontrol imkanım olmuyordu seni düşlerken, yalnızca kan kardeş çocuklar gibi yerinde durmayı beceremiyordu yüreğimin emri altındaki sözcükler.

Bu yazının başlığı yok!

Nasıl olduğumu soranlara nasıl bir ruh halinde olduğumu çok uzun zamandan beri söylemiyorum.. "Nasıl olalım işte" gibi ucuz laflarla konuyu acı bir tebessümle değiştiriyorum.. Hayat hergün yapmaları için bunu emrediyor milyonlarca insana.. Bizden hayal ettiklerimiz ile gerçekleştiremediklerimizin bir dökümünü istiyor ısrarla ve bu döküme bakarak veriyor notumuzu.. "Sınıfta kaldın bokun saklama kabı, otur biraz daha hayal et ve biraz daha hüsran yaşa"

Sözcükleri fırça gibi kullanmak

Sözcükler sözcükleri kovalıyor her gece. Her gece başka hayatlar, her gece başka anılar..Ertelenen gelecekler, vazgeçilen geçmişler. Neyi erteliyoruz? Erteleme hakkımız var mı? Çok sevdiğimiz, asla hayır diyemediklerimizi hep erteliyoruz. Önemli işim var deyip, sonra ararım diyoruz. Yarın alırım, gelecek çarşamba giderim, randevum 1 ay sonra!

Hayat dediğin Fasulyeden

İstanbul kavurucu sıcakların altında inim inim inlerken biz, FasulyedenKom'cular olarak peşpeşe hayatın sillelerini yemek durumundayız..Kendimizi ait hissettiğimiz, bizim gibi olduğunu bildiğimiz, sevdiğimiz, sevildiğimiz insan yığınları arasında günden güne değişen ruh hali içinde hayat mücadelesi vermekle meşguluz bu aralar..

Vapurlarımızı vermeyeceğiz

İstanbul'un vapurları, şehrin güzelliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sultanahmet Camisinin, Ayasofya'nın, Galata Kulesi'nin, kısacası bu şehri, İstanbul yapan yapıların bir devamıdır vapurlarımız. İstanbul için tasarlanmışlardır. İstanbul'a yakışırlar...

Tentürdiyot acısı

Ne de güzeldir çocukluk günleri, dertsiz tasasız, ekmek elden, su gölden, dayak anneden.. Tek derdin dizin kanayınca üstüne sürülen tentürdiyotun acısı ya da bisikletle biraz ilerilere kaçınca eve dönüşte anneden yiyeceğini düşündüğün dayaktır. Onun dışında oyuncakların halı üzerinde sürülmesi, televizyonun henüz yaygınlaşmamasından dolayı akrabalara yapılan ziyaretlerdir akşamlarını dolduran.

Birdenbire

Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbiler oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu.

Palavralar – 2

"Kabullenirim - kabulleneceksin - kabullenecekler, kabullenirim - kabullenir - kabullenirler, kabullendim - kabullendi - kabullendiler... Kaçış yok!!" demiştim bir gün.. Tüm bu çekimlere konu olan şey hayattı.. Hayat ve onun sürprizleri kadar "kabullenmek" zorunda olduğumuz başka bir şey yok sanırım.. Öylesine şartsız-şurtsuz kendinizi onun akışına bırakıp, gidiyorsunuz işte. Ne kadarına müdahale etme şansınız var, ne kadarına yok bilemiyorsunuz. Belki de her şey tesadüfi, belki de müdahale ettiğimizi sandığımız anlar bile bir yanılsama.. Bilemiyoruz...

Engelin engel

"Çocuğum sakat olacağına aldırırım daha iyi" diyorsa bir anne adayı, hiç çocuk doğurmamalı.. İçinde daha yeni filizlenen yavrusuna, "Engelin engel senin yaşamana" diyen bir anne adayıysa anne olmayı unutmalı.. Babaannemi hatırlıyorum çiçekleri çok severdi evinin balkonunu camla kapattırmış o geniş balkonda adeta bir sera oluşturmuştu.. Çiçeklerine aşıktı o. Onlarla konuşur, onlarla dertleşirdi ama şu an en iyi hatırladığım şey çiçeği filizlendiğinde gözlerinde oluşan sevinç.. Herkese gösterirdi dalın üstündeki minik tomurcuğu gururlu, mutlu bir şekilde... Ve hemen bir nazar boncuğu ile bu doğurganlığı koruma altına alırdı, sakınırdı bu üreyişi, çoğalışı kem gözlerden adeta...