Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: istanbul

FasulyedenKom Şehir günlüğü – 2 (Çizgi karakteriz hepimiz)

Çizgi film tadında bir ülkede, şehirde, mahallede yaşıyoruz ailecek. Misal şu cumhuriyetin 84 yıllık başkenti bir haftadır susuzluktan kırılıyor, hastenelerde ameliyat yapılamıyor ama daha bir kişi bile istifa etmedi. Aksine "Rabbim yağmur yağdırırsa sorun çözülecek" diyor yetkili ama etkisiz kimseler. Sanki Rabbim Arap çöllerine peynir ekmek gibi yağmur yağdırıyor, adamların suyu gürül gürül, bizimkisi "tısss".

Götü tutuşasıcalar!

Geçen gün, sabah 7.30 civarı Mecidiyeköy'de servise yetişmek için uyku sersemi seri adımlarla yürürken, yolun karşısına geçmek için bir kırmızı ışıkta durdum. Bir an önce ışık yeşile dönsün de artık karşıya geçeyim diye beklerken, yolun tam karşısındaki reklam panolarına gözüm takıldı. Uzaktan bir şeyler seçiyorum, ama herhalde uykunun mahmurluğundan olsa gerek yanlış görüyorumdur diye düşündüm. Artık yeşil ışığı daha bir sabırsızca bekleyip, bir an önce karşıya geçeyim de ne olduğunu tam olarak göreyim diyordum içimden.

Bu şehrin mevsimi, figüranları

Felek çemberi daraldıkça daraladursun şu yorgun kent yeni bir sonbahara daldı tam da orta yerinden. Kendi sonbaharına elbette. Bu şehirde mevsimler bizim değil çünkü, biz figüranlarıyız bu oyunun ve sıramızı bekleşiyoruz otobüs duraklarının ortak bölenlerinin en büyüğü arasında... İstanbul'da... Yaz, kış farketmez tabi otobüs durakları ve bilakis durakların sadık aşıkları otobüsler için. İçindekiler için de belki, bilmiyorum. Ama mevsim demek yeni bir amaç demektir bu şehir için. Misal baharda yeni aşıkları aldı koynuna, sonbaharda da o aşıkların gözyaşlarını alıcak boğazına...

Der-i Aliyye Günlüğü vol.1

Epey yorucu ve kısmi hayal kırıklıkları ile bezeli bir günün ardından insanı yorması kaçınılmaz olan en önemli şeyin Mecidiyeköy'den Yenibosna'ya İETT otobüsü ile gitmek olduğunu anladım sayın okuyucu. Yüzlerce kişilik yolcu kuyruğunun en arkasında kendime bir yer bulmuş, sıradaki otobüsün klimalı yeni otobüslerden olması için dua ederken, yapabileceğim tek şey "Allahım neydi günahım, Neden geldim İstanbul'a, Ben köyümü özledim" tadında şarkılar, türküler ile İstanbul'un kalabalık hüznüne dalmaktı. Daldım.

Umutluyuz Hocam

Kate'nin cümlesini tamamladım. Fabrika önerilerimizi teker teker geri çevirmişti. Bunu anlattı Lars'a. Sonra "bu yüzden" dedi, ve bekledi son heceyi uzatarak. Ben de "umutsuzuz" dedim. Lars gülmeye başladı. Eliyle omzuma 3 kere dokundu gülüşü şiddetlenirken. Çok Türk gibi geldi birden gözüme. Özellikle kulaklarının arkasındaki kıllar bir İsveçli'den beklemeyeceğim kadar çoktu. ‘Kıllı Orta Doğulular' da kafamızda yer edinmiş bir yanılsamaydı. İsveçliler de kıllıydı. Batı kompleksini yenen bir doğulu olma yolunda ilerliyordum!

İstanbul Film Festivali’nden izlenimler

Bu sene hem bahar tatiline denk gelmesi hem de fiyat politikası sayesinde o filmden o filme koşuşu ben de yaşamış oldum. Gerçekten gün bitiminde kafanın film izlemekten sütlaç kıvamına gelmesi ayrı bir keyif, hele de film seçimleri iyi çıkmışsa. Festival kapsamında 15'e yakın film izleme imkanım oldu, bazılarını ise daha önceden izlemiştim. İzleyemediğim ama başka arkadaşların çok beğendiği filmleri es geçebilirim, ama sonuçta 200'e yakın filmden bahsediyoruz, bazılarının atlanması normal.

Bir bahar akşamı

Perşembe günü, Kadıköy'de, saat 6:30 gibi işten çıkıp Deniz Otobüsleri iskelesine inerken günün çok farklı olduğunu farkettim. Saatlere yaz ayarı çekildiğinden beri ilk defa işe gittiğimden, ilk defa 6:30'da havanın ne kadar da aydınlık olduğunu farkettiğimden olsa gerek, güzel havayla, Kadıköy ritüeli olarak sokakların denize çıkmasıyla birlikte "O kadar da kötü değil yaşamak" anatemalı düşüncelerin arasında gelip, gidiyordum. Bir kitapçının önünden geçerken, kitap pazarlama aracı olarak tasarlanan albenisi yüksek afişlere bakıp, "evet bu kitabı okumalıyım"; kulağıma çalan bir müziğe "bu albümü almalıyım" diyordum. İkisini de yapmayacağımı çok iyi biliyordum oysa ki. Ama bu güzel atmosferde kendimi olduğumdan daha farklı kılacak küçük yalanlara ihtiyacım vardı. "Bu filmi muhakkak görmeliyim"

Vapurlarımızı vermeyeceğiz

İstanbul'un vapurları, şehrin güzelliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sultanahmet Camisinin, Ayasofya'nın, Galata Kulesi'nin, kısacası bu şehri, İstanbul yapan yapıların bir devamıdır vapurlarımız. İstanbul için tasarlanmışlardır. İstanbul'a yakışırlar...

Denizyolları da deniz, yemeyene domuz girsin

Şehir hattı gemilerinin yönetimini tecrübeli denizcilerin elinden alıp kadrolaşmak için tecrübesiz insanların eline verirlerse DENİZDE FACİAYA DAVET ÇIKARIRLAR. Yakın geçmişte yaşadığımız tren facialarını deniz ulaşımında yaşamak istemiyoruz . Istanbul halkı tecrübeli gemicilerin çalıştığı gemilerini istiyor. Dikkat! Aşağıdaki telefon numaralarina tepkilerinizi bildirebilirsiniz: Istanbul Büyükşehir Belediyesi Tel:02124494000 Fax:02124552700 Türkiye Denizciler Sendikası