Biz rapidshare'ciyiz abicim, bu ofişıl yaklaşımlar gelmez bize. Müziksel keyfimize limon sıktırmayız. Metamorfoz olayına hele, hiç sıcak bakmayız!
Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...
Dilerim Tanrı'dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun.
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
Milletin eğlenmeye gittiği bir yerde kendini kahretmek. Ne eğlenebilmek, ne ağlayabilmek. Yüzünde ısrarla o salak maskeyle dolaşmak. Herkese mutlu olduğunu göstermeye çalışmak. Aslında mutlu olamamak. Zaten hiç mutlu olamamak. Hep kendini mutlu sanmak. Kendini mutluyum diyerek kandırmak. Ama kendini kandıramamak. Belki diğer insanları da kandıramamak. Bunun da farkında olamamak
Yıllardır farklı din, dil ve ırktan milyonlarca insanın geçip giderken bıraktığı izleri taşıdığından mıdır nedir, İstanbul'un hep bir gizemi, çekiciliği vardır ya hani... Bu gizemi yaratan; senin benim gibi normallerle zengini, fakiri, genci, yaşlısını; travestisi, ibnesi, türbanlısını; ayyaşı ve tinercisini; hırlısı, hırsızı ve kapıp kaçanını kaldırım taşlarının üstünde birleştiren bir ruh var bu sokaklarda.
Gün ağarırken kaç sefer, kaç sefer gelir içime
oy bilekler kan içinde, gözlerim dalıyor
yaralarım tuz içinde, basmışım acıyor
dahası var desem ne çıkar? yüreğim yanıyor
gidem toz duman içinde, vuram kahpeler devire
söz vermişim bir kere ölmeye,
sen sarıl gün ağarmaz deme...
giden gitmiyor boş yere,
söz vermişiz bir kere söz...
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
RockIstanbul 2005'de sahnede Ceza adlı şahsiyet, Kiraç'a düz gitmis. Küfürü basmış.
"lan kıraç, toprak hiç para eder mi, lafını bilmeyen it bu rep'i yer mi?
kıraç bir dünya hiç demek, öküz gibi…
Ayça Seren Ural.. 25 yaşında bir genç kadın.. Üniversite yıllarını punk olarak yaşadı. Dar pantolonlar giyip, saçlarını kazıttı. Kavga anında kullanmak için beline zincirler taktı. Saksıda esrar yetiştirip içti. Kimliksiz dolaştı. Nezarethanelerde sabahladı, aç kaldı. Sorgulamadan sevişti.
Ekonomiye canlılık getirmek için arabaları çizdi! Hamile kaldı. Evlendi. Çocuk doğurdu. Ve İstanbul'dan taşınıp, roman yazdı. Ayça Seren Ural, ilk kitabı Pogo'da kendi yaşadıklarını ve daha fazlasını anlatıyor. Hayal gücünü kullanarak kitaba eklemeler yaptı. Şu anda 'ortamlardan' elini eteğini çekmiş durumda. 2,5 yaşındaki kızı Brengülü (Öz Türkçe'de yaban gülü) ve inşaat mühendisi kocasıyla İzmit'de yaşıyor. Bu kitabı 90'lı ylların gençliğini unutturmamak için yazdı: ''Bizim çocuklar hiç de haklarında küfrederek konuşulacak çocuklar değillerdi. Bu çocuklar belki de el üstünde tuttuğumuz birçok insandan daha dürüsttü.'
Uzun zamandır bazı özlediğim sesleri duyamıyorum. Aslına bakılırsa duyduğum zaman bir daha duymamak için dua ettiğim sesler olsa da mevcudiyetinin anlamını yeni idrak ettim…
O ki yıllardır modern genç tarafından tekme tokat kovuldu; o ki entelektüel sohbetlerde hep horlandı, itildi; o ki kalbindeki acıyla modern dünyanın duvarına, gökdelen camlarına çarpıp ölen güvercin misali, çarpıp çarpıp parçalanan bir kesimin sesiydi; o ki varoşlara tanrının bir hikmetiydi: Arabesk..