Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: politika

Birleşin!

Kürt kimliği üzerindeki baskıları kaldırdığın için, Ülkeyi bir şantiye sahasına çevirip, duble yollar, viyadükler, köprüler, alt geçitler yaptığın için, Türk Ticaret Kanununda yaptığın köklü değişiklikler ile ticareti teşvik ettiğin için, Özel sektör ve teşebbüslerine verdiğin destek ile sermayeyi güçlendirdiğin, devletin denetleyici olduğunun altını çizdiğin için, Türk sporuna, özellikle tesisleşme konusunda verdiğin üstün hizmetler için, Olimpiyat Stadı gibi bir garabeti yapan senden önceki hükümetlere, TT Arena’dan, Anadolu’daki birçok stada kadar cevap verdiğin için, Ordunun, askerin demokrasilerde ve siyasette yeri olmadığını en sert biçimde muhalefet ettiğin ve engellediğin için,

Ölüm Üzerinden Siyaset Yapalım

Türkiye gibi kaderciliğin, biat etmenin, dizini kırıp oturmanın makul; sorgulamanın, şikayet etmenin, hesap sormanın, “yeter” demenin ise hainlik sayıldığı bir coğrafyada yaşıyorsanız, kitlesel ölüm haberleri izlemenin asla sonu gelmiyor. Herhalde gelişmiş bir ülkenin ortalama bir vatandaşına son bir kaç yılda yaşadıklarımızı anlatsak, yani nasıl desem, kaçakcılık yapan köylülerin savaş ucakları ile bombalandığını, patlayıcı yüklü araçların ilçe merkezlerinde, hatta başkentlerde patladığını, ülkenin en büyük kentinin en işlek caddelerinde doğalgaz patlamaları olduğunu, zorunlu askerlik görevlerini yerine getiren 20’li yaşlarındaki askeri tecrübesi olmayan gencecik çocukların cephane patlamasında paramparça olduğunu, ülkenin en büyük ve muhtemelen en çok para kazandıran tersanesinde hemen her gün bir kaza yaşanıp tersane işçilerinin 3’er, 5’er öldüğünü, yine ülkenin en büyük şehrinin en kozmopolit ve işlek meydanına komşu küçücük bir parka yapılan hafriyat müdahalesini engellemek için sokağa çıkan barışcıl eylemcilere yapılan hayvani müdahalelerin tırmandırdığı olaylarda gencecik çocukların kah silahla, kah gaz bombası fişeği ile, kah sırf göstericiler hükümeti eleştiriyor diye delirip aracıyla gösterici ezen partililer tarafından öldürüldüğünü söylemeye kalksak mesela, adam der ki “siz nasıl bir lanetin tesiri altındasınız böyle?"

Neye Yansak? Kime Sövsek?

İki gündür, Soma Katliamı hakkında yazı yazmak istiyorum. Ama yazamıyorum. Elim gitmediğinden, yüreğim elvermediğinden değil. İçim yanıyor, içim kanıyor; ama içimdekileri dökmezsem de rahatlayamam. Yazmam gerekiyor. İlk gece yazmaya niyetlendim. Olay tam bir facia. Göz göre göre gelmiş bir katliam aslında. Maden kazası falan değil, az bir bakınca nasıl bir katliam olduğunu görüyor insan. Göz göre göre bile değil, insanın gözüne soka soka gelmiş bu katliam. Bağıra bağıra gelmiş. Ama tam yazacakken, öyle bir bombardımana tutuluyorum ki internette okuduklarımla, elim ayağım titriyor sinirden. Bir de umut var insanın içinde, yüreğini titreten o umut, dilsiz dualarla bekliyorsun ya içeridekilerin kurtarılabileceğini düşünerek iyimserlikle terbiye etmeye çalışıyorsun ya nefsini... İşte o duygularla bekledim biraz daha; belki ağıt cümleleri değil de şükür cümleleri yazarım diye. Ama işte ondan sonraki gün başlayan olaylar zinciri, işi çığrından çıkardı. Hangisini nasıl yazacaksın ki? "Çizmelerimi çıkarayım mı" diye soran ürkek madenciyi mi yazacaksın? Avcundaki kağıtta oğlundan helallik isteyen madenciyi mi? "Mahmut'un eşi hamileydi, beni bırakın onu çıkarın" diye ağlayanı mı? Televizyonda her gördüğün madenci yakınında, kendini onun yerine koyup ciğerinin alev alev yandığını mı yazacaksın?

Kötü Hayatlar, Kötü Yaşamlar, Kötü Ölümler…

Bu sitede yazdığım yazıların en az yarısı gibi başlıyorum buna da: Genel halet-i ruhiyemin tesiri, özellikle son birkaç haftadır hayatımın ne kadar saçma, boktan ve olması gerekenin çok çok uzağında olduğunu düşünüp kendimi depresyona sokmaya çalışıyorum. Sigarayı mesela, sanırım daha fazla içiyorum. Alkolle arama koyduğum mesafeler yerle bir. Sağlıklı beslenme gazına gelip bir-iki gün kadar salata ve diyet bisküvileri yedikten sonra yine fast food’a, dürümlere, tostlara, poğaçalara geri döndüm mesela. Evet, benim şu kıymetli “hayatım” çok kötü… Depresyona mı girsem?

Helvadan Putlar

"Abi ama adam çok iyi hatip yeaağğ" Bir yalanı ne kadar çok duyarsanız, o kadar inandırıcı gelmeye başlar. Yalan olduğunu bilseniz bile... Senelerdir bu propaganda ile yoğuruluyoruz. Orta Asya'dan getirdiğimiz genlerimizde var herhalde bu durum. Başımızdakini hakettiğinden fazla yüceltmeyi çok seviyoruz. Adam ne kadar insanüstü görünürse gözümüze, bilinçaltımızda kendimizi biatımıza o kadar kolay ikna ediyoruz belki de. Uzun adam hakkında vasıfsal olarak çok da fazla abartılacak özellik bulamadıklarından olsa gerek, bu hitabetten çok yürüyorlar. Hakkını yemeyelim, olmayanı olduran tipler de var; misal Jöleli en son uzun adamın Putin ve Obama'yla birlikte günümüzde dünyanın kaderine etki eden 3 liderden biri olduğunu söylemiş. Böylesine coşanlar da var. Ama bunun dışında genel kabul, adamın iki üstün vasfının uzun olması ve iyi hatip olması şeklinde. Bunun dışında zaten zorlasan da bir şey çıkmıyor, eldeki malzemeyle bu kadar.

Dördüncü kutsal kent: Isparta

Isparta Valisi Memduh Oğuz, Isparta’nın İslam alemi için Mekke, Medine ve Kudüsten sonra dördüncü kutsal şehir olduğunu iddia etmiş. Bu özelliği sayesinde kente yılda 10 milyon turist çekebileceğini de eklemiş… Isparta neden İslam alemi için kutsal diye merak ediyor tabii insan. Merak etmeyin Vali Bey, merakınızı hemen giderecek.

Bu savaş bizim savaşımız değil!

Dün öğle saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı, resmi internet sitesinden bir savaş uçağı ile iletişimin kesildiğini açıkladı. Saat 2 civarıydı yanılmıyorsam. İlk haberler, savaş uçağının düştüğü ekseninden yapılmıştı, öyle okuduk, öyle sandık. Akşam saatlerine doğru ise, medyada uçağı Suriye’nin düşürmüş olabileceği konuşulmaya başlandı. Asker, hükümet, yetkililer, herkes sessizliğini koruyor, herhangi bir açıklama yapmıyordu. Zira başbakan Brezilya’dan dönmekteydi. Dönsün diye bekledik. Kendisi dönünce havaalanından “Düştü mü, düşürüldü mü bilmiyorum; Suriye özür diledi mi, neden diledi, bilmiyorum” tadında açıklamalar yaptı ve konuyu görüşmek için Genelkurmay, Dışişleri, Milli İstihbarat gibi kurumların katıldığı bir zirveye geçti. Bu kez de zirve bitsin diye bekledik. Zirve sürerken yabancı basın Suriye’nin Türk uçağını vurduğunu flaş haber olarak geçmekteydi. Tedirginlik içinde bekledik.