Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

EZLN yeni stratejisini açıkladı

EZLN, 29 Haziran 2005 tarihinden itibaren iç görüşmelerinin sonuçlarını Lacandon Ormanından Altıncı Deklarasyon adı altında bir dizi metin olarak yayımlamaya başladı. 19 Haziran'da ilan edilen Kırmızı Alarmın görüşmelerin güvenlik içinde yapılmasını sağlamak için ilan edildiğini açıkça belirttiler. Yeni politik girişim, Meksika'daki veya diğer yerlerde Zapatista yerlileriyle aynı amaçları paylaşan ve neoliberal küreselleşmenin etkilerine karşı mücadele eden toplumsal hareketlere yakınlaşmayı içeriyor. Deklarasyonda "Belki bizimle aynı istekleri duyan diğer toplumsal kesimlerle birleşirsek ihtiyacımız olan ve hak etiğimiz şeyleri yapabilmek mümkün olur" deniliyor

Mary Antoinette Radikal’de..

"Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı!" Böylesi bir yorumu yapabilmek için toplumdan, halktan, bu ülkeden ne kadar uzaklaşmak gerekir? Fransa'nın hijyenik sokaklarında, balık seven, markalı iç çamaşır giyen, kaşınmayan, geviş getirmeyen, ince, uzun bacaklı, kısa kollu, kılsız, tüysüz fransızları ile fink atmak yeterli midir bir insanın ülkesinden bu denli nefret edebilmesi için? Yada entelliğin kaçıncı sınıfında balık eti yemekle kıllı olmanın alakası ders olarak okutulur?

Sözcükleri fırça gibi kullanmak

Sözcükler sözcükleri kovalıyor her gece. Her gece başka hayatlar, her gece başka anılar..Ertelenen gelecekler, vazgeçilen geçmişler. Neyi erteliyoruz? Erteleme hakkımız var mı? Çok sevdiğimiz, asla hayır diyemediklerimizi hep erteliyoruz. Önemli işim var deyip, sonra ararım diyoruz. Yarın alırım, gelecek çarşamba giderim, randevum 1 ay sonra!

Ressam olur insan ya da resim

torba suat: niye böyle oldu be abi? ben çok sevmiştim be abi. o kadar mektup gönderdim insan bir cevap yazar. benim günahım ne be abi? hacı: bak koçum! belli olmuyor ama…

Hayat dediğin Fasulyeden

İstanbul kavurucu sıcakların altında inim inim inlerken biz, FasulyedenKom'cular olarak peşpeşe hayatın sillelerini yemek durumundayız..Kendimizi ait hissettiğimiz, bizim gibi olduğunu bildiğimiz, sevdiğimiz, sevildiğimiz insan yığınları arasında günden güne değişen ruh hali içinde hayat mücadelesi vermekle meşguluz bu aralar..

Bir tribün hikayesi

Sezon 1999-2000, hani şu 3 teknik direktör birden değiştirdiğimiz, Pendik faciasının yaşandığı, 3 maç üst üste bile kazanamadığımız belki de tarihimizin en kötü yılı. Ligin son 10 haftasına gelinmiş, şampiyonluk çoktan hayal olmuş, Kadıköy’de Trabzon maçındayız. Yine maçın ilk 10 dakikası protesto var, bağırmıyoruz. Daha sonra hüzünlü besteler birbirini kovalıyor. “Bizi yaktın yıktın s..tin Kanarya”, “başın öne eğilmesin, aldırma Fener aldırma” falan derken maçın ikinci yarısı o efsane beste geliyor. “Avrupa fatihiymiş Galatasaray…”. Numaralıyla karşılıklı bir güzel söylüyoruz. Tabi son kısmı numaralıya düşüyor. KFY de büyük bir zevkle söylüyor. Söylüyor ama kimse haftaya Galatasaray'ı yeneceğimize inanmıyor. Ne de olsa adamlar UEFA’da şampiyonluğa gidiyor, biz ise sezon bitse de bu işkenceden kurtulsak diyoruz.

Vapurlarımızı vermeyeceğiz

İstanbul'un vapurları, şehrin güzelliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Sultanahmet Camisinin, Ayasofya'nın, Galata Kulesi'nin, kısacası bu şehri, İstanbul yapan yapıların bir devamıdır vapurlarımız. İstanbul için tasarlanmışlardır. İstanbul'a yakışırlar...

Açık büfe yapı sanatı

Fasulyeden'in pek bir sevgili okuyucuları; Bundan sonra sizlerin, danalar gibi yiyelim içelim mümkünse hiç, değilse, en cüzzi miktarı ödeyelim çıkalım, çığlıklarınıza kulak verip, oluşturduğumuz tim ile birlikte İstanbul'u tarım tarım taramaya karar verdik.

Ceza’nın aleti yanlış torbada

RockIstanbul 2005'de sahnede Ceza adlı şahsiyet, Kiraç'a düz gitmis. Küfürü basmış. "lan kıraç, toprak hiç para eder mi, lafını bilmeyen it bu rep'i yer mi? kıraç bir dünya hiç demek, öküz gibi…