Year: 2005

Hala Şahan’esin ama…

Baştan söyleyelim, bu “popüler olana bok atalım” tarzında yazılardan biri değil. Neden değil? Çünkü biz seni, ta Zoka günlerinden beri hatırlıyoruz. Sendeki potansiyelin farkındayız. Neler yapıp neler yapamayacağının az çok farkındayız. Ve, senin için hâlâ çok büyük umutlar besliyoruz. Yeri geldi takdir de ettik. Hatta bu sayfalarda, senin için “Şahan’esin” diye Star-spor tadında, Fanatik tadında başlıkları olan yazılar da yazıldı. O yüzden, zamanında seni takdirini…

Üslubu beyan, ayniyle insan!

Üslubu beyan, ayniyle insan!

Başbakan’ın son konuşmalarından bir derleme: “Bunların dünyadan haberi yok!” “Dar kafalılar!” “Fosilleşmiş zihniyet!” “Sermaye ırkçıları!” “Bunlar iki koyunu güdemezler!” “Eski komünist kafalar!” “Bunların okur yazarlıkları da yok!” “Bize içerideki düşmanlar yeter!” “Bu zihniyet sadece çöp üretir!” “Bekâra karı boşamak kolaydır!” Yanlış hatırlamıyorsak, “Üslubu beyan, ayniyle insan!” diye bir laf vardır. Hasan Pulur, Milliyet 19 Ekim 2005

Hayatım Futbol geri döndü

Hayatım Futbol geri döndü

Mart 2005’te sanal hayatımıza en orta yerinden giren “Hayatım Futbol” sanal dergisi peşpeşe çıkardığı 3 sayının ardından kayıplara karışmıştı.. Dergiyi hazırlayan ekip, futbolun ölü sezonu olan yaz sezonunda tatil yaptılar haklı sebebler duvarına yaslanarak.. Ama biz tüketicilerin tadı damağında kalmışken aylarca gelmeyen yeni sayı “yalan mı oldular acaba” dememize yol açtı.. Nihayet utandırdılar bizleri.. Ekim sayısı ile tekrar hayatımızın tam orta yerinde “Hayatım Futbol”.. Hayatınız…

Yalan

Ne kadar da kolay sanırdım beni düşlemediğin anlar yaşamayı. Oysa sen ne şimdi ne de herhangi bir zaman diliminde düşlerine ortak etmedin beni. Ben sadece seninle düştüm yaşadığım her zaman kırıntısının boğucu yorgunluğuna. Söylediğim yada aklımdan geçirdiğim herhangi bir cümleyi kontrol imkanım olmuyordu seni düşlerken, yalnızca kan kardeş çocuklar gibi yerinde durmayı beceremiyordu yüreğimin emri altındaki sözcükler.

Düşümde seni gördüm

Gece yürüyorum…Geceyarısını geçeli ne kadar olmuş? Çok değil sanırım. Hava soğuk ama dayanılmayacak kadar değil. Yurt binasının önüne gelmek üzereyim muhtemelen laboratuvarlardan dönüyorum, P’nin önünden geçiyorum, O binasının önüne geliyorum, birden ürperiyorum, boğazıma değen soğukluğu hissediyorum… Keskin bir şeyler hissediyorum boğazımda, aslında bakmaya cesaret de edemiyorum ama bakmadan da ne olduğunu anlayabiliyorum… Bir el de uzanıp ağzımı kapatıyor usulcacık, ben zaten tepki vermeye çalışmayacağım. Aklıma…

Yaşamak hissedilmektir

Bir Attila İlhan vardı, şimdi yok…” Yazamıyorum bu cümleyi çünkü şimdi de bundan sonra da hep olacak Attila İlhan; hem de herkesten daha çok… Mecbur olduklarıyla var olacak, sisler bulvarında görünecek zaman zaman, kimi sevsek onun dizelerinde bulacağız kendimizi, kendini martılarla bir tutanlar onu hissedecek. Yaşıyor olmak hissediliyor olmak bana göre… Birileri sizi hissediyorsa siz varsınız. Aksi durumda nefes alış-verişinizin yaşamınıza katkısı sadece biyolojik.

Maviliğim

Maviliğim

– İnsan olmayı nereden öğrendin sen? – Bilmem,bunu öğrenebileceğim birinin kaldığından şüpheliyim. İçimden geliyor sanırım. Kedinin iplik yumağıyla oynaması gibi bir şey bu işte. Yani sanırım öyle. – Sanmaktan bıkmadın mı sen hala? – Ne önemi var ki emin olmanın? Emanet sözcüğü eminden geliyorsa bu hıyanet neden sence? – Düşünde bile saçmalayabiliyorsun. Yazık… Sen hala insan olmalısın.

Bu yazının başlığı yok!

Nasıl olduğumu soranlara nasıl bir ruh halinde olduğumu çok uzun zamandan beri söylemiyorum.. “Nasıl olalım işte” gibi ucuz laflarla konuyu acı bir tebessümle değiştiriyorum.. Hayat hergün yapmaları için bunu emrediyor milyonlarca insana.. Bizden hayal ettiklerimiz ile gerçekleştiremediklerimizin bir dökümünü istiyor ısrarla ve bu döküme bakarak veriyor notumuzu.. “Sınıfta kaldın bokun saklama kabı, otur biraz daha hayal et ve biraz daha hüsran yaşa”