Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

tarih

Assassin’s Creed Derlemesi

Ubisoft, Assassin's Creed serisinin yeni oyunu, Assassin’s Creed Valhalla’yi gecen ay yayinladigi bir trailer ile duyurdu. Yil sonuna dogru cikacak Viking temali yeni oyun Norse mitolojisinden beslenen bir dunya kuracak.…

Insanlik tarihi #1: Sehirler ve Yollar

Rabbim gunah yazmasin ama Avrupa’da kilisenin insan hayati uzerine yazdigi acimasiz kurallari yakip yerle bir etmeyi, bireyselciligi, akilciligi, merak etmeyi, arastirmayi ve en nihayetinde ogrenmeyi amaclayan Ronesans’i ve Aydinlanma cagini…

Bizim Mağripli Çocuklar Aklın ve Bilimin Peşinde

Ortaokuldan beri biliriz Emeviler döneminde İslam ordularının İspanya’yı fethederek Endülüs Devleti’ni kurduklarını. Ezberletildi bir şekilde. Lakin Fatma’nın Eli yazısını yazarken bu simgenin Alhambra Sarayı’nda bulunduğunu öğrendikten sonra, kıta Avrupası’nın ilk Müslüman Fatih’i Tarık bin Ziyad’ı yazmaya karar verene kadar 7 yüzyılı aşkın orada kaldıklarından haberim yoktu. Elbette İber yarımadasındaki Müslüman etkilerini, Endülüs’ü, Alhambra Sarayı’nı vs. ’genel’ kültür adı altında atmışım hafızaya ama ne yalan söyleyeyim, bir 100, bilemedin 200 yıl kalmış, sonra da çekilmişlerdir sanıyordum. Ee zaten 711’de ayak basıyorlar, 750’de Emevi hanedanlığına son veriliyor. Ezberletilen tarih bu işte. Emevi bitince, Endülüs de bitti sanıyorsun. Oysaki 500 yılı aşkın süre neredeyse tüm İspanya’yı yönetmiş, 1492’ye kadar, yani 780 sene yarımadada kalabilmiş, tüm hispanik kültürü baştan aşağı değiştirmiş, anlı şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm ömründen daha uzun süre Batı Avrupa’da kendine yer bulmuş Müslüman bir devlet var oralarda. Hadi geçtim Osmanlı'nın tüm ömrünü, Osmanlı 1352 yılında Gelibolu yarımadasındaki Çimpe Kalesi’ni alarak ilk kez Rumeli’ye, yani bir bakıma Avrupa’ya ayak bastığında, Avrupa’nın batısında 641. yılını yaşamakta olan bir kültür bu bahsettiğim. Akıl alır şey değil.

Herkül’ü yenen adam: Tarık bin Ziyad

Neanderthal’ler günümüz modern insanından DNA kodları bakımından sadece %0,12 kadar uzaktaydılar. 250.000 yıl kadar önce neredeyse tüm Avrupa’da hüküm sürüyorlardı. Modern insan’ın Avrupa kıtasına ulaşmasından 5000 yıl kadar sonra yokoldular. Bu iki akraba muhtemelen ilk olarak Doğu Akdeniz’de Levant bölgesinde karşılaştılar. Evrim tıkır tıkır çalışıyordu, daha güçlü olan insanoğlu, çok çok yakın akrabalarını çok çok az daha güçsüzler diye yeryüzünden sildi. Neanderthal abilerimizin 28000 yıl önce son görüldüğü yaşam alanı da İber yarımadasının güneyinde bulunan Gibraltar’da Gorham mağarasıydı. Muhtemelen ilk kez Doğu Akdeniz’de karşılaştığımız abilerimizi yine muhtemelen tüm Avrupa boyunca kovaladık ve kıtanın en batısında da yokettik. Allah rahmet eylesin! Neanderthal’lerden sonra Gibraltar’da hüküm sürdüğü bilinen ilk millet bizim Fenikeliler dediğimiz Phoenicia’lılardı. Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu Herkül’ün 12 görevinden onuncusu, 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmaktır. Bu görev sırasında kimilerine göre karşısına çıkan bir dağı parçalayıp bir "boğaz" ortaya çıkarmış, kimilerine göre de zaten mevcut olan bir boğazı daraltarak canavarların geçmesini engellemiştir. Herkül'ün hikayede bahsedilen Gibraltar Boğazı’nın iki yakasına iki adet sütun diktiğine inanılır. (Hercules yada Grek adıyla Heracles’in 12 görevi bir başka yazının konusu olsun mu? Olsun.) Bu sütunların bir tanesinin Gibraltar dağında (Rock of Gibraltar), diğerinin ise Kuzey Afrika’da bulunan Ceuta şehrindeki Monte Hacho ya da Fas’ta bulunan Adrar Musa’da olduğu düşünülmektedir.

Fatmanın Eli’nden Afrodit’e…

Fatma, İslam peygamberi Muhammed’in kızı, İslamiyette ilk fitne olayının kahramanlarından Ali’nin karısı, ikinci fitnenin kahramanlarından Hüseyin ve Hasan’ın annesi. “Fatma Anamız” diye anılır. Hadis kaynaklarında Fatma ile ilgili en önemli hikaye Muhammed’in eşlerinden birisi olan Ümmü Seleme’den aktarıldığına inanılan “Örtü Ehli” hikayesidir. Hikayeye göre Ümmü Seleme’nin evine Fatma elinde bir kap çorba ile girer. Muhammed Fatma’dan eşini ve iki oğlunu çağırmasını ister. Ali, Hasan ve Hüseyin de gelir ve 5’i sofraya oturup çorba içerler. O sırada Ahzab 32/33 iner. “Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Muhammed kendisi ve sofradaki diğer 4 kişinin üzerine bir örtü serer ve ellerini havaya kaldırarak “Allah’ım! Bunlar benim ehl-i beyt’im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl” diye dua eder.

Allessandra Lolita Oswaldo

Hikayeyi daha önceden duymuşsunuzdur. Telefonu açınca neden alo deriz? Çünkü, telefonun mucidi Graham Bell, ilk telefon görüşmelerini sevgilisiyle yapardı. Sevgilisinin de adı Allessandra Lolita Oswaldo'ydu. İlk zamanlarda telefonu hep Allessandra Lolita Oswaldo diye açardı, sonra her seferinde bunu demek uzun geldiğinden de başharflerini alarak ALO diye kısalttı. Ondan sonra da telefonu hep ALO diye açar olduk. Bu hikayeye internette çok yerde rastlamak mümkün. Meşhur arama motoruna Alessandra Lolita Oswaldo yazarak onlarca sayfada karşılaşabilirsiniz. Bu sayfaların içinde hiç yabancı dilde bir içerik olmaması hiç dikkatinizi çekecek mi bilemiyorum ama ben tam bu noktada bir paragraf açıp, ufak bir fıkrayla devam edeyim yazıya. Muhtemelen bunu da biliyorsunuzdur ya, yazayım yine de; softanın biri, bir mecliste halka dinde kurban kesmenin nereden geldiğini anlatıyormuş: "Musa peygamber, çok istemesine rağmen bir türlü çocuğu olmuyormuş. Yıllar sonra, bir gün Allah ona bir kız çocuk bağışlamış. Ama, onu sınamak için de, büyüyünce kızını kendisine kurban etmesini istemiş. Hz. Musa, Allah'ın emrine karşı gelmemiş, kızını bir izbeye götürmüş, tam baltayı boynuna vuracakken, Azrail gökten elinde bir danayla çıkıvermiş ve böylece kızcağız kurtulmuş." Biraz da softanın hitabetinin gücünden, cemaat gözleri yaşlı dinlerken, arkalardan bir kahkaha yükselmiş. Başta softa olmak üzere herkes dönüp sinirle arkaya adama doğru bakınca, adam gülerek söylenmiş; "Be hey deyyus, bunun neresini düzelteyim ben; Musa değil İbrahim, kızı değil oğlu, balta değil bıçak, Azrail değil Cebrail, dana değil koç..."

Demir Yüzük

Vakt-i zamanında bir ay Kanada sürgünü yemiştim. Hemen çemkirme, "bir ay yurtdışında kalmışsın işte nesini beğenmiyorsun" diye, şartları anlatsam aklın çıkar. Ama sırf aklında canlansın diye ufak bir örnek vereceğim, kışın ortasında gittiğimden kelli, termometrede -30° C görmüşlüğüm var, ki ben normalde soğuğu seven bir insanım. Var sen düşün gerisini... Neyse, gündüz birlikte mesai yaptığımız arkadaşlarla iş çıkışı bir bara gitmişiz. Sohbet, muhabbet, goy goy derken gözüm masadaki Kanadalı gençlerin ellerine takılıyor. Tek tek görünce çok dikkatimi çekmemiş herhalde, ancak masada toplu halde görünce bir ürperme alıyor beni. Hemen hepsinin (yaklaşık bir sayı vermek gerekirse altısının birden falan) serçe parmağında ince bir yüzük var. Altın olmadığı belli, belki beyaz altın falan gibi, ama sarı altın değil. Üstelik taşsız, işlemesiz, dümdüz bildiğin yüzük. Şunun gibi bir şey işte:

Venceremos Victor!

11 Eylül 1973’te gerçekleşen darbenin ardından cunta, Allende taraftarlarını toplamaya başladı. 12 Eylül sabahı Teknik Üniversite’de öğretmenlik yapan aktivist sanatçı Victor Jara –elinde gitarıyla- tutuklandı. Victor Jara, Allende’yi başkan yapan Unidad Popular koalisyonuna destek veren bir Komünist Partiliydi. Unidad Popular için bir dizi konser vermiş, şarkılar yazmıştı. Askerlerce Şili Stadyumu’na (Estadio Chile) getirildi. Darbenin ardından, tıpkı ülkedeki diğer stadyumlar gibi bu stadyum da binlerce tutukluya ev sahipliği yapmıştı. Cunta askerleri Allende taraftarlarını sorguluyor, işkenceden geçiriyor ve öldürüyordu. (Parantez açıp Inti-Illimani grubunun darbe sırasında İtalya’da konserde olmaları vesilesiyle bu tutuklamalar, işkenceler ve ölümlerden kurtulduğunu belirtelim.) Rivayet edilir ki, Victor Jara stadyuma getirildiğinde elinde gitarı vardı. Stadyumda işkence sırasını beklerken, gitarıyla Venceremos (Zafer bizim!) çalmaya başladı. “Desde el hondo crisol de la patria, se levanta el clamor popular. Ya se anuncia la nueva alborada, todo Chile comienza a cantar.”

Onlar Güçlü, Biz Haklıyız! Salvador Allende

Darbe diyince bizim aklımıza 12 Eylül gelir. Kenan Evren, cunta ve Amerika... CIA, kontrgerilla... 11 Eylül denince de –2001’den itibaren- Amerika; Bin ladin, El Kaide, ikiz kuleler... 2001’den önce ise 11 Eylül demek, Şili Darbesi demektir; Allende, Pinochet ve tabii ki yine Amerika, CIA, ITT, kontrgerilla... 11, 12, 13, Eylül, Ekim, Kasım farketmez; eğer dünyada organize cinayet varsa, eğer silahlar zalim adına konuşmuşsa çok büyük ihtimalle orda Amerika vardır. Tümevarım dedikleri bu işte. Amerika’nın demokrasi ihracı motivasyonu malum. 11 Eylül 1973’de, demokratik seçimlerle başkan olmuş Salvador Allende, CIA destekli faşist Pinochet tarafından devrildiğinde, daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan, o günlerde ise Başkan Nixon’un güvenlik danışmanı Henry Kissinger “Kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir” demişti. Kissinger aynı yıl Nobel Barış Ödülü’nu kazanmıştı.