Kimlere gülüyorum?

Başlık çok mu narsist bir hava kattı yazıya, tam olarak idrak edemedim. Ancak olayım şudur ki, bu topun sahibi kişisi (ki kendisi ortamlarda mütemadiyen “top benim, top benim” şeklinde dolaşmakta, ve kendi denyoluğunun ayırdına varmaksızın, yanlış anlaşılmaktan yakınmaktadır) sabah akşam başıma dikilmekte ve “Hani ulan yazı?” şeklinde çıkışmaktadır. Hatta son günlerde sanal ortamda bizlere attığı tripleri de, yer yer bu konuya bağlasak sanırım pek de haksızlık etmiş...

fenerbahce tribun sinyal 4 Fasulyeden

Tribünde sinyalcilik rehberi

Küçücük çocukken başlar bu heves; tribüne girmek, sahada top koşturanları bir şekilde görebilmek. Tabi anneden, babadan alınan paralarla cüzi harçlıklarla bu iş olmuyordu o yüzden “Abi benide sok be içeri” cümlesi o günlerde ağzımızdan eksiltmediğimiz türden bir cümleydi. Geneldede içeri girerek sonuçlanırdı bu karşılıklı paslaşmalar. İşte küçekken başlar ve insanın içine işler bu ‘sinyal’ olayı. Bir kere tadını aldın mıydı artık vazgeçemezsin hep ‘sinyal’ girmeye...

buraya bakarlar

Uyuyamıyorum arkadaş

Uyuyamıyorum arkadaş. Bunu uyuyana kadar yüzlerce kere yazabilirim. Uyuyamıyorum arkadaş, uyuyamıyorum birader, uyuyamıyorum ulan ! Türlü türlü derdimiz, türlü türlü sıkıntımız var. Hayır kendi özelimde konuşmuyorum. Etrafıma bakıyorum da bir tane bile mutlu insan göremiyorum. Yok arkadaş, bir tane bile yok. Böyle uzaktan hayatı eğlence olarak gördüğünü sandığın birisine yaklaş biraz, göreceksin ki o adam da rol yapıyor esasen. Dışarıda giydiği bir maskesi var o adamın ve odasında yapayalnız...

Fasulyeden halı saha maçları-1: Adamın “gol” diyor…

Bu cümle kalıbını bilmeyen yaşıtımız yoktur sanırım. Gazozuna oynadığımız mahalle maçlarının beylik cümlelerindendir. Rakip takım oyuncusu pataküte hücumdan sonra bizim kaleye gelir, topu da ağlarımıza -ne ağı lan mahalle maçında?- gönderir. Bir sevinç yumağı oluşturup, “nasıl da koyduk” makamından bir türkü çığırırken tam da o sırada bir karışıklık hasıl olur ya da oldurulur, “ne golü lan, taşüstüydü” denir. Rakip takımın fuleli forveti “kabak” gibi gol...

Yazmasak da, çizmesek de, bu site kimin sitesi ulan?!

“Buraya artık kimse yazı yazmıyor” dedi küçük. “Herkes büyük sitelere gitti yorum yapmak için. Blogu, forumu altın diyorlar büyük siteler için…” Herhangi bir Fasulyeden hüznün ilk cümleleri bunlar olabilir miydi bilmiyorum ama kimsenin bir yere gittiği yok aslında. Türlü türlü forumlar, cıvıl cıvıl bloglar, envai çeşit pazarlama teknikleri ile salınıyorlar salınmasına da, kendimiz olmak ve kendimizin olması başka birşey bee… Bugünlerde burayı boşlamış olmanın...

Tebrikler Orhan Pamuk

Ödülün ne akla hizmet, hangi seçici nitelikler ışığında verildiğine dair pek bir bilgim yok açıkcası. Daha önce kimlere verildi, bu adamlar dünya penceresinde hangi saksıda çiçek açıyorlardı bilmiyorum. Edebiyat dünyasına pek te aşina değilim.
Ancak beni rahatsız eden başka bir şey var bu hususta.

Bu şehrin mevsimi, figüranları

Felek çemberi daraldıkça daraladursun şu yorgun kent yeni bir sonbahara daldı tam da orta yerinden. Kendi sonbaharına elbette. Bu şehirde mevsimler bizim değil çünkü, biz figüranlarıyız bu oyunun ve sıramızı bekleşiyoruz otobüs duraklarının ortak bölenlerinin en büyüğü arasında… İstanbul’da… Yaz, kış farketmez tabi otobüs durakları ve bilakis durakların sadık aşıkları otobüsler için. İçindekiler için de belki, bilmiyorum. Ama mevsim demek yeni bir amaç demektir bu şehir için...