Year: 2008

Tayyip trafikte…

Halkın iktidarı, halkın başbakanıymış, peh! İstanbullular belirli periyodlarla yaşamak zorunda oldukları işkenceyi dün gece yine yaşadılar. Demokrasi ve demokrat son günlerin klişe lafı olduğu için soruyorum, hangi demokrasi kültürü gelişmiş ülkesinde yaşanır böyle bir rezalet? Hangi “ahlaksız” batı ülkesinde seçilenler kendisini seçenleri ezerek, eziyet ederek kendilesine bu kadar yalıtılmış bir ortam yaratır? Ama demek ki yüzyılın demokratı AKP iktidarı tarafından biz halka reva görülen tavır,…

Toplumsal ahlaksızlık

Türkiye’de toplum içinde neredeyse tüm bireylerin yara olarak kabul ettiği, şikayet ettiği, karşı çıktığı bazı çürüklüklerimiz var. Tüm diğer medeniyetlerin, ulusların, toplumların olduğu gibi. Lakin Türkiye’nin farkı yara olarak kabul ettiğimiz bu çürüklüklerin, toplumun şikayet edenler de dahil neredeyse tamamına sirayet etmesidir. Yani herkes bu yaranın varlığından şikayetçidir, ama yine herkes bu yaranın kapanmamasın, gitgide büyümesinin ve sürekli kan kaybedilmesinin de mümessilidir. Nedir mesela? Rüşvet…

Ada sahillerinde: Chelsea-Fenerbahçe

Ada sahillerinde: Chelsea-Fenerbahçe

Kurada Sevilla’nın adının görünmesinin ardından herkes Sevilla’nın ne kadar da zorlu bir rakip olduğundan bahsediyordu. Haklıydılar da, bizim ülkemizin en büyük kulüpsel başarısını adamlar iki yıl peş peşe gerçekleştirdiler. Yani 2 yıldır katıldıkları turnuvayı kazanıyorlar ve 3. yılda da henüz kendilerini turnuvanın dışına atan bir takım çıkamamıştı. Bu açıdan Sevilla maçında Fenerbahçe’nin başarısı çok daha büyük bir anlam kazanıyor nazarımda. Biliyoruz ki Kanarya’nın Avrupa’da kazanmak…

Laik elitlerden AKP’ye kapatma davası

Minor Asia ülkesinin iktidar partisi Atalet ve Kuluçka Partisi’nin (Yazının devamında AKP olarak bahsedilecektir) kapatılması davasıyla ilgili olarak söylenecek söz bulamamak gibi bir sorunum var. Ne düşüneceğimi, ne söyleyeceğimi, ne yazacağımı bir türlü bilemiyorum. AKP’den nefret etmekteyim. Ve ülkenin geleceği açısından bu iktidardan, zihniyetten bir an önce kurtulmanın gerekliliğini her fırsatta söyleyenlerdenim.

Gene mi lan?

Selamlar ola, Klişe bir giriş yapalım: Kah gülüyoruz, kah ağlıyoruz, zaman zaman da celallenip birbirimizi kırıyoruz burada ama bir arpa boyu yol gidemiyoruz. Zira tembelliğimiz, sorumsuzluğumuz, unutkanlığımız hep baki kalıyor be dostlar. Ya da ben kendi tembelliğimden yola çıkarak tüme varıyorum, harcıyorum sizi de bir kalemde. Süslü ve klişe kelamın kıymet-i harbiyesi yok tabii ki bir noktadan sonra. Ancak neticede yine, yeni bir teknik sorunun…

Ahanda kaybolmuşuz!

Bomba gibi bir 4. sezon ile döndü post-modern-evrensel-bulmaca-buldurmaca dizimiz Lost. Bi milyon tane soru yetmezmiş gibi Faraday’i, hayalet avcısı, çölde bahtsız bedevi kovalamaktan helak olan kutup ayısı da geldi ya, bu dizi nasıl biter, biz nasıl bekleriz 6. sezon sonunu bilemiyorum. Şimdilik tek cümle: İnsan değilsiniz oğlum!

Beleş Gaste’cilik

Sabah erkenden kalkıp Ihlamurdere Caddesi’nden başlayan, Barbaros’taki Nobel’in önünde son bulacak olan rotamda can sıkıcı bir pantolon ve ayakkabı eşliğinde yürüyorum. Hacıoğlu’nun ordan Kartal Heykeli’ne doğru kıvrılırken görüyorum ilk kez. Turkuazımsı-yeşilimsi yelekli, şapkalı bir abi birşeyler dağıtıyor. Önünde binlercesi dağıtılmayı bekleyen şey bir gazete. Adı da “Gaste” Sokakta dağıtılan broşür, ilan, dergi, ıvır zıvır konusunda gayet muhafazakar ve can sıkıcıyımdır. Ama nezaketi de elden bırakmam….