Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

kultur-sanat

Bizim Mağripli Çocuklar Aklın ve Bilimin Peşinde

Ortaokuldan beri biliriz Emeviler döneminde İslam ordularının İspanya’yı fethederek Endülüs Devleti’ni kurduklarını. Ezberletildi bir şekilde. Lakin Fatma’nın Eli yazısını yazarken bu simgenin Alhambra Sarayı’nda bulunduğunu öğrendikten sonra, kıta Avrupası’nın ilk Müslüman Fatih’i Tarık bin Ziyad’ı yazmaya karar verene kadar 7 yüzyılı aşkın orada kaldıklarından haberim yoktu. Elbette İber yarımadasındaki Müslüman etkilerini, Endülüs’ü, Alhambra Sarayı’nı vs. ’genel’ kültür adı altında atmışım hafızaya ama ne yalan söyleyeyim, bir 100, bilemedin 200 yıl kalmış, sonra da çekilmişlerdir sanıyordum. Ee zaten 711’de ayak basıyorlar, 750’de Emevi hanedanlığına son veriliyor. Ezberletilen tarih bu işte. Emevi bitince, Endülüs de bitti sanıyorsun. Oysaki 500 yılı aşkın süre neredeyse tüm İspanya’yı yönetmiş, 1492’ye kadar, yani 780 sene yarımadada kalabilmiş, tüm hispanik kültürü baştan aşağı değiştirmiş, anlı şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm ömründen daha uzun süre Batı Avrupa’da kendine yer bulmuş Müslüman bir devlet var oralarda. Hadi geçtim Osmanlı'nın tüm ömrünü, Osmanlı 1352 yılında Gelibolu yarımadasındaki Çimpe Kalesi’ni alarak ilk kez Rumeli’ye, yani bir bakıma Avrupa’ya ayak bastığında, Avrupa’nın batısında 641. yılını yaşamakta olan bir kültür bu bahsettiğim. Akıl alır şey değil.

Herkül’ü yenen adam: Tarık bin Ziyad

Neanderthal’ler günümüz modern insanından DNA kodları bakımından sadece %0,12 kadar uzaktaydılar. 250.000 yıl kadar önce neredeyse tüm Avrupa’da hüküm sürüyorlardı. Modern insan’ın Avrupa kıtasına ulaşmasından 5000 yıl kadar sonra yokoldular. Bu iki akraba muhtemelen ilk olarak Doğu Akdeniz’de Levant bölgesinde karşılaştılar. Evrim tıkır tıkır çalışıyordu, daha güçlü olan insanoğlu, çok çok yakın akrabalarını çok çok az daha güçsüzler diye yeryüzünden sildi. Neanderthal abilerimizin 28000 yıl önce son görüldüğü yaşam alanı da İber yarımadasının güneyinde bulunan Gibraltar’da Gorham mağarasıydı. Muhtemelen ilk kez Doğu Akdeniz’de karşılaştığımız abilerimizi yine muhtemelen tüm Avrupa boyunca kovaladık ve kıtanın en batısında da yokettik. Allah rahmet eylesin! Neanderthal’lerden sonra Gibraltar’da hüküm sürdüğü bilinen ilk millet bizim Fenikeliler dediğimiz Phoenicia’lılardı. Yunan mitolojisinde Zeus’un oğlu Herkül’ün 12 görevinden onuncusu, 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmaktır. Bu görev sırasında kimilerine göre karşısına çıkan bir dağı parçalayıp bir "boğaz" ortaya çıkarmış, kimilerine göre de zaten mevcut olan bir boğazı daraltarak canavarların geçmesini engellemiştir. Herkül'ün hikayede bahsedilen Gibraltar Boğazı’nın iki yakasına iki adet sütun diktiğine inanılır. (Hercules yada Grek adıyla Heracles’in 12 görevi bir başka yazının konusu olsun mu? Olsun.) Bu sütunların bir tanesinin Gibraltar dağında (Rock of Gibraltar), diğerinin ise Kuzey Afrika’da bulunan Ceuta şehrindeki Monte Hacho ya da Fas’ta bulunan Adrar Musa’da olduğu düşünülmektedir.

Fatmanın Eli’nden Afrodit’e…

Fatma, İslam peygamberi Muhammed’in kızı, İslamiyette ilk fitne olayının kahramanlarından Ali’nin karısı, ikinci fitnenin kahramanlarından Hüseyin ve Hasan’ın annesi. “Fatma Anamız” diye anılır. Hadis kaynaklarında Fatma ile ilgili en önemli hikaye Muhammed’in eşlerinden birisi olan Ümmü Seleme’den aktarıldığına inanılan “Örtü Ehli” hikayesidir. Hikayeye göre Ümmü Seleme’nin evine Fatma elinde bir kap çorba ile girer. Muhammed Fatma’dan eşini ve iki oğlunu çağırmasını ister. Ali, Hasan ve Hüseyin de gelir ve 5’i sofraya oturup çorba içerler. O sırada Ahzab 32/33 iner. “Ey ehl-i beyt! Allah sizden günahları gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Muhammed kendisi ve sofradaki diğer 4 kişinin üzerine bir örtü serer ve ellerini havaya kaldırarak “Allah’ım! Bunlar benim ehl-i beyt’im ve yakınlarımdır. Onlardan günahları gider ve onları tertemiz kıl” diye dua eder.

LeMaN Ekolü’nün Türk Sinemasındaki Etkileri

Aslında bu yazının başlığı "Ahmet Yılmaz ve Korku Gerilim Klasiklerinin Yerli Parodileri" olacaktı. Tabii haliyle konusu da... Konunun ilk ışığı kafamda (daha önceden duymuştum ama unuttuysam artık demek ki) geçenlerde sadece Türk filmleri gösteren bir kanalda Kutsal Damacana'ya denk gelmemle başladı. Film bilgilerini karıştırırken, "Senaryo: Ahmet Yılmaz"ı gördüm. Yalnız bu noktada ufak bir istirhamım olacak, evet sırf kumandada o özellik var diye, daha önceden 28 kez izlediğim filmlerin bile bilgilerine bakıyorum. Bu da böyle bir hastalık, dalga geçilmezse memnun olurum. Neyse, bir iki gün sonra, bu sefer de Destere'ye denk geldim kanalları gezerken, gene bilgilerine bakarken "Senaryo: Gürcan Yurt & Ahmet Yılmaz" diye görünce işte az önce bahsettiğim konu başlığı canlandı kafamda. Arkadaş bu adam da yememiş içmemiş, varsa yoksa yabancı korku filmlerinin Türkiye parodilerini çekmiş diye düşünüp, ben bundan bir yazı çıkarırım hafız dedim kendi kendime. Bugün bilgisayarın başına oturduğumda ise, dur ben bu konuya bir iki nette bakınayım derkene, ki Allahtan demişim, bir de ne göreyim. Meğersem, orada Gürcan Yurt'un yanındaki isim Ahmet Uygun'muş. Haliyle benim ilk paragraftaki başlık ve anafikir yattı. Ama yaklaşık yarım saniye kadar daha düşününce yazı başka şekilde bir daha şekillendi kafamda. Karikatürcü tayfanın yazdığı senaryolar, ya da belki daha geniş açıyla LeMaN ekolü'nün Türk sinemasındaki izleri (ya da endişelenmeyi bırakıp bombayı sevmeyi nasıl öğrendim)

<art href= Tasarım Yarışması

"Sanat toplum için midir, sanat için midir onu bilmez. Bence benim içindir, sence de senin için olmalıdır." cümlesiyle tam da 1 yıl kadar önce yayın hayatına başlayan <art href= hem 1. yaşını kutlamak, hem de “fikirleri gerçeğe dönüştürmek” adına bir tasarım yarışması için kolları sıvamış. Yarışmanın konusu Medyada Yasaklar ve Sansür olarak belirlenmiş.

Maria Puder Ölmedi

Belki dört saatten beri yürüyordum. Ne diye yoldan ayrılıp buraya saptığımın, niçin geri dönmediğimin farkında değildim.Başımın yanması azalmış, burnumun kökünde hissettiğim karıncalanma geçmişti. Yalnız içimde müthiş bir boşluk hissi vardı. Hayatımın en dolu, en manalı zannettiğim bir devresi birdenbire boşalmış, bütün manasını kaybetmişti. En tatlı emellerinin tahakkukunu gördüğü bir rüyadan acı hakikate uyanan bir insan gibi içim çekiliyordu. Ona hakikaten dargın değildim; asla kızmıyordum. Sadece müteessirdim. "Bunun böyle olmaması lazımdı" diyordum. Demek ki beni bir türlü sevemiyordu. Hakkı vardı. Beni hayatımda hiç, hiç kimse sevmemişti. Zaten kadınlar pek acaip mahluklardı. Bütün hatıralarımı toplayarak bir hüküm vermek istediğim zaman, kadınların hiçbir zaman sahiden sevemeyecekleri neticesine varıyordum. Kadın sevebileceği zaman sevmiyor, ancak tatmin edilmeyen arzulara üzülüyor, kırılan benliğini tamir etmek istiyor, kaybedilen fırsatlara yanıyor ve bunlar ona aşk çehresi altında görünüyordu.

Herkes için Felsefe – II

Aşağıdaki satırlar yeniHarman dergisinin Ocak 2011 sayısında Duygu Sarı'nın DİKKAT BUYUR köşesinden alıntıdır. Bugün okurken sesli güldüm, şukusunu verdim, sizleri de bu yazıdan mahrum bırakmayayım istedim. Merak edenler için, Duygu Sarı kişisi dikkatbuyur mahlasıyla cikcikliyor, takip edilebilir. Merak edenler için, özet geçiyorum, Duygu Sarı yazısında kendi deyimiyle "adını çokça duyduğumuz fakat hayatları hakkında pek de fazla bilgi sahibi olmadığımız filozofların felsefe ve kişiliklerini, kısa cümlelerle ve uygun bulduğu hayat mottoları eşliğinde tanıtmak niyetinde." Buyurun: Sokrates: Diyalektiğin kaşifi. Platon'un mentoru. Çocuğu koyma ustası. Dırdırcı karısına laf yetiştirmekten yazılı herhangi bir eser bırakmaya vakt bulamadı. Çirkinliğiyle ortamda nam salsa da "Yakışıklı değilim ama sempatikim" diyerek piyasayı iyi salladı. Atinalı gençleri yoldan çıkardığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırıldı ve baldıran zehri içmeye mahkum edildi. Ölmeden önce son sözlerinin "Ovlum gerçek ölüm seks bitince başlar" olduğu rivayet edilir. Mottosu: "Erdemim nerde lan benim! Ben bu s*tiğimin evinde bi' kere de erdemimi koyduğum yerde bulamayacak mıyım!"