Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Monthly Archives: Mayıs 2009

13 saniye!

13 saniyede neler yapılabilir? Misal gözlerinizi kaç kere kırpabilir, kaç adım yol katedebilir, kaç kere ellerinizi çırpabilirsiniz? Kaç tane çekirdek çitleyebilirsiniz? Bir sosisliyi 13 saniyede yiyebilir misiniz mesela? Ya da 100 metreyi 13 saniyede koşabilir misiniz? Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de nüfusa oranla, günlük kişi başı ayrılan okuma süresi sadece 13 saniye. Bu süre bazı Avrupa ülkelerinde 24 dakikaya kadar çıkabiliyor ki, 13 saniye okuyan bir toplum ile ve onun 110 katı fazla okuyan bir toplumun arasında ne ciddi, ne manyak, ne delice bir uçurum olabileceğini aklınız alabiliyor mu?

Moleskine Detour İstanbul Sergisi

İçimdeki Moleskine aşkı bambaşka. Daha önce şurada bu defteri görüp, anında tutulmama, fiyatından ötürü alamayacağımı düşünüp hüzne boğulmama ve son olarak sevdiceğimin bana bu defterden hediye etmesiyle, ona kavuşmama yer vermiş, sizi de bu heyecanıma ortak etmiştim. Moleskine fetişizminin dünyayı kasıp kavurduğundan, bu küçük, sade ama alabildiğine işlevsel not defterinin kendi kültürünü yarattığından bahsetmiştik. Şimdi öğrendim ki,  Moleskine Detour adıyla bir sergi Londra, New York, Paris ve Berlin'i gezdikten sonra 2009 yılı takviminde İstanbul'a yer vermiş.

Bu Semtin Çocukları

Bu hikâyede geçen kişiler belki gerçektir, belki hayalidir belki de yazarın işine geldiği gibidir. Nasıl isterseniz öyle olsun bizim için fark etmez. Her şey cuma akşamı başladı. Saat sekiz buçuğa doğru Deniz Birahanesi'nde toplanmaya başlayan bu semtin çocukları yarı final maçının heyecanına çoktan girmişlerdi. Çerezin dışarıdan alınıp getirildiği bu küçük ama sıcak mekânda başlama vuruşu beklenilmeye koyuldu. Zaten az sonra başlayacak maçtan çok pazar günü oynanacaj maçı düşünüyorlardı. Nasıl olsa İzmir takımlarına karşı bir sempatisi vardı semtin. Tayyip Baba'nın kesemediği cezayı futbol takımı kesiyordu. O yüzden de Altay’ı geçerek finalde Karşıyaka’nın rakibi olacaklardı. Neyse maç başladı ve beklenen sonla noktalandı. Sonrasında mahalle kahvesinde içilen keyif kahveleri ile beraber pazar gününün planları yapılmaya başlandı. Öncelikle pankart yapılmasına referanduma gidilmeden karar verildi. Pankart yapımı için bezi Mustafa halletti, boyalar için Amigo Emre devreye girdi, ne yazılacağını da okumuş çocuk Eyüp halletti. Tabii ki pankartı da sanatkâr kardeşimiz Faruk yaptı. Ta uzak yollardan geldi, bizleri kırmadı, 10 numara da iş çıkardı. En şaşılacak şeylerden birisi de, Okan (igor) pankart için hiç muhalefet yapmadı, hatta geldi çalışmalara katıldı.

Çal Dağı’nda Nikel Katliamı

Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Tema Vakfı Turgutlu Temsilciği önderliğinde, bağımsız milletvekili Kamer Genç, MHP Manisa milletvekili Ahmet Orhan ve birçok sivil toplum örgütünün katılımıyla İngiliz Sardes Nikel Madencilik şirketine verilen ve Çal Dağı'nda tesis kurmalarına olanak sağlayan maden arama iznini protesto etmek için bir miting düzenlendi. Nikel madeni aramak ve işlemek üzere kurulacak olan tesis için 1832 hektarlık alan tahsis edildi. Bu alanın 1290 hektarı verimli, 511 hektarı da bozuk olmak üzere toplam 1801 hektarlık bölümü orman ve verimli tarım alanları üzerinde. Tesisin kurulabilmesi için 280 bin çam ağacının kesileceğinden bahsediliyor. Karşılığı ise milyonlarca dolarlık kar ve 300 kişiye iş imkanı.

Soktuğumun serverı!

Cumartesi'den bugüne, nerden baksan dolu dolu 3 gündür, soktuğumun serverı göçüp duruyor, ABD'de olmasından mütevellit, biz de "Aa gene göçmüş şerefsizin evladı" diye çayımızdan yudum ala ala izliyoruz, elden birşey…

Rahat Uyu Hocam!

Siz! İçinizde beslediğiniz, büyüttüğüz, tam yerinde, tam zamanında kustuğunuz o arsız nefretin esiri olanlar! Kim bilir, gözleriniz yeri kesiyordur şimdi, başınız önde, eğik. Ya da, o kadar da uzun boylu değil, kim bilir, ölçüsüzlüğünüzün, dengesizliğinizin ve hepsinden vahimi, bunu zerre önemsemiyor olmanızın getirdiği o alçak tebessüm yerleşmiştir o nurlu yüzlerinize. Artık daha az kız çocuğu okuyacak, artık daha çok kız çocuğu kendisine tecavüz edenin koynuna imam nikahı ile sokulacak diye mutlusunuzdur belki de. Evet, evet! Belki de, biz farkında değilken, biz alabildiğine uzaktan seyrederken hayatı, siz o denli büyüttünüz o yerin dibine geçesice nefretinizi. Kimbilir, belki de biz varız sırada, hepimizi gömecek kadar coşkulu, hepimizin arkasından gülecek kadar iğrenç durumdasınız ya, biz de bekleyelim keser döner, sap döner diye.

Çocukluğumuzun efsanesi: Moon Walk

Ertuğrul Özkök bugünkü köşesinde Micheal Jackson'un yeni bir konser hazırlığında olduğunu ve bunun için çok pahalı bir prodüksiyona hazırlandığını yazmış. Söylenene göre -ki büyük ihtimalle pazarlama amaçlıdır- Moon Walk'u aşacak yeni bir dans üzerinde çalışıyormuş Jackson. Adam 50 yaşında, yaşıtları torun torbaya karıştı, o da o yaşıtlarının torunlarını taciz ede ede tüketti, heba etti kendini; çıkmış yeni bir dans diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Garip.

Çalışmak kötü…

Çalışmak kötü. 3 kuruş para kazanayım hayatımı idame ettireyim kaygısının zamanla evrilip yerinde bir gardrop, araba, ev; ordan daha iyi gardrop, daha iyi araba, daha iyi ev; en iyi gardrop, en iyi araba, en iyi ev gibi hayvani güdülere teslim olmasının anahtarı çünkü çalışmak. Herşey orda başlıyor. Sabahın köründe kalkıyorsun, gece saatlerine kadar mesaide kalıyorsun, hedef kaygısı, verimlilik zamazingosu, ot, bok, püsurla koca bir ömrü geçiriyorsun ve bir yerden sonra sıtkın sıyrılıyor ve “abi neden daha iyisi benim olmasın ki? Bu kadar çalışırken neden azla yetineyim ki?” sihirli cümlesi ile durdurulamaz bir canavara dönüşüyorsun. Evet, çalışmak kötü. Sabah erken kalkmak zorunda olduğun, gündelik hayatına dair renk sayılabilecek şeylere zaman ayıramadığın, kendini sevdiğin insanlarla, sevdiğin şeyleri yapmaktan alıkoyduğu için kötü. Yeterince kötü, fazlasıyla kötü, çok kötü!