Güzel olan ne varsa -ki çok azlar aslında- öldürüyorlar.
2 yaşında bir bebek kalıyor geriye, bir daha hiç gülmeyecek gözleri yaşlı bir kadın.
Bir bir,
Bir gün hesabı sorulmazmış gibi..
Öldürüyorlar...
Hepimizi...
Seçilmiş katillerin atanmış katilleri!

Özellikle, görsel medyada son dönemlerde bazı programlar var ki, bir baba olarak çocuklarımızın, gençlerimizin yarını için birşeyi vurgulamak istiyorum, hiçbir medya patronu gençliğimizin ahlaki erozyonuna fırsat vermemeli, ona zemin hazırlamamalı. Yarın öyle bir bela olur ki bu bela onları da çarpar, onları da vurur. Onun için güçlü olmaya mecburuz. Anneler, babalar, ‘Sadece okullarda bu işi çözerim’ diye düşünmeyin. Bizim de üzerimize düşen görevler var. Eğer son zamanlarda bazı arzu edilmeyen cinayetler, katliamlar duyuyorsak ve bunlardan dolayı üzülüyorsak, anne, baba olarak kendimizi de hesaba çekmeliyiz. ‘Acaba biz nerede yanlış, nerede hata yaptık’ bunların da üzerinde durmalıyız. Şunu da unutmamalıyız. Dün o dediğim tesisleri denetlemeye giderken orada maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördük. Gerçekten üzüntü vericiydi. Bu şekilde sınırsız, kontrolsüz bir ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi dertlendiriyor. Onun için aileye sahip çıkacağız. ‘Çoluğumuz, çocuğumuz nereye giderse, gitsin’ diyemeyiz. Kendi başına bırakılan unutmayın, ya davulcuya ya zurnacıya...
Hurriyet.com.tr’nin günümüz haber alma telaşının neresine düştüğü hepimizin malumu. Türkiye’nin nerden baksan, en çok ziyaret edilen 5-10 sitesinden birisi. Amacı haber vermek. Hürriyet gibi köklü ve Türk basınında hayati öneme sahip bir gazetenin resmi web sayfası olması, kalite ve yayıncılık beklentilerini epey yukarıya çıkarmakta elbette. Lakin gazete olan Hürriyet’in durumu ortadayken, yani imam osurmakta bu bakar ısrarcıyken, web sayfasının rezillik deryasında attığı kulaçların hesabını tutabilmek gittikçe zorlaşıyor. “Seksi fotoğrafları için tıklayınız” yayıncılığının mihenk taşı olan bu sitenin bugün imza attığı rezilliği ise kelimeler tarif etmekte oldukça yetersiz kalıyor.
Münevver Karabulut. Geçtiğimiz aylarda kafası kesilmiş cesedi çöp konteynerinde bulunan liseli bir kız çocuğu. 17 yaşında. Cesedinin bulunmasının ardından ortadan kaybolan erkek arkadaşı baş şüpheli. Cem Garipoğlu. 18 yaşında. İşadamı Mehmet Nida Gariboğlu’nun oğlu, Hayyam Garipoğlu’nun yeğeni. Evlerinde silinmiş kan lekelerine rastlanınca anne ve babası gözaltına alındı, "biz birşey bilmiyoruz" dediler, serbest bırakıldılar. Oğulları nerede bilen yok. Polis arıyor lafta, 2 ay kadar süre geçti hala bulunamadı. Büyük ihtimalle bir Yunan Adası’nda çıtırlarla gününü gün etmekte an itibariyle...
Polisiye ve gerilim türü filmlerin insanımıza kattığı profesyonelliği hepimiz biliriz. Usta katiller, kurnaz hırsızlar günümüzde işlerini ustaca yapıyorlar maşallah. Bunları okumak içinse gazetenin üçüncü sayfasını açmamız yeterli aslında, tabi bu yazı dışında. Bu olay gerçekten de büyük emek gerektiren bir kurgu içerisinde gelişiyor. Bu işi yapacaklara da bir bilgi olur. Eve nasıl girilir, adam nasıl bıçaklanır, kendini nasıl gizleyebilirsin, aldığın altınları nereye saklarsın bu soruların tamamına cevabı olan bir şaheser. Şaka bir yana ölen kişiye Allah’tan rahmet, ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz.
Konu direk cinayet zanlısının ağzından yazılıyor. Zanlı da öldürdüğü kadının eltisi.
Yaşasaydın, Ergenekoncu diye tutuklanacaktın belki;
Öldün, Ergenekon öldürdü, belli...
Sen de dedin ki, yiğidim, aslanım;
"Ki mi ölüler bize ne kadar yakın;
Yaşayanların birçoğu ne kadar da ölü... " …
O gün doğanlar bugün 28 yaşında.
Paşam Marmaris'te resim çiziktiriyor. Ve günümüz gençlerinin, o gün henüz doğmamış olanların gözünde sevimli, tonton bir dede...
Their boys görevlerini ifa etti, hala yargılanmadı.
Their new boys…
Bu konu ile ilgili birşeyler karalamak istemiştim ilk duyduğumdan beri lakin bir süre Türk medyasının konuyu ele alış biçimini tartmak adına beklemek durumunda kaldım. Haber herkesin malumu, Bilkent öğrencisi genç bir kızımız profesör annesinin boğazını kesmiş. Türkiye'de ne ilk defa yaşanıyor, ne de son kez yaşanacak. Burası garip bir şekilde kan üzerinde rakseden bir coğrafya.