Yazının başlığını bir kitaptan esinlenerek yazdım. Altan Öymen’in “Değişim Yılları” adlı kitabından. (Herkese tavsiye ederim bu kitabı ve sonrasında çıkardığı “Öfkeli Yıllar” ve hatta öncesinde çıkardığı “Bir önem Bir Çocuk”…
Daha önce de yazmış olmam muhtemel ama, bu diplomatik görüşmelerle ilgili çok soru işaretim var. İkili görüşmeler, heyetler arası görüşmeler, basın fotoğraf çekerken birbirinin kulağına eğilip, iki kelam edip, sonra…
İnsan yağının kozmetik sektörü için bulunmaz nimet olduğunu Fight Club filminde öğrenmiştik. Filmimizde Tyler Başkan bir sağlık merkezinin tıbbi atık çöplüğünden liposuction yaptıran kişilerin yağlarını çalıyor; bunlarla sabun yapıyor ve…
Bursa’da oynanacak olan Türkiye-Ermenistan maçına Azerbaycan Bayrağı getirilmesini yasaklayan bir vali; bu yasak üzerine valiyi mahkemeye veren birkaç Bursalı; mahkemeye verilince geri vites yapan bir vali var Türkiye’de. İşgüzar, ikiyüzlü,…
Saat 10 gibi çıktığım meydandan tünele kadar yürüdüm. Merak ediyordum; IMF ve Dünya Bankası karşıtı gösterilerin boyutu ne olacaktı, hangi gruplar katılacaktı, olay çıkacak mıydı... Şiddetten uzak renkli, müzikli, danslı Direnistanbul hareketine sempati duysam da hiçbir gruba aidiyet hissetmediğim için sadece 1 Mayıslarda sokakta olan limonlu tayfayı temsil ediyordum kendimce, içimde haykırma isteği ve coşkusuyla, karşı olmanın heyecanlı romantizmiyle...
Sırt çantam, kapşonlum, babamdan kalma atkım ve elimde fotoğraf makinemle başladım İstiklal'in havasını solumaya. Meydan çevik kuvvet ve haberciler dışında henüz boştu, grupların lise önünde ve tünelde toplanıp yürüyeceklerini duymuştum. Önce renkli giysileri ve "başka bir dünya mümkün" yazılı dünya haritası balonlarıyla bayanlardan oluşan minik bir grup gördüm. Sonra "kaldıraç" yazılı kırmızı sancaklarıyla 30-40 kişilik grup geçti yanımdan. Liseye yaklaştığımda çevik kuvvet hazır bekliyordu yine, arkasında fena sayılmayacak bir kalabalıkla TKP ve ÖDP sancakları yanyana durmuş toplanıyordu. Direnistanbulcuların tünelde toplaştığını bildiğimden yürümeye devam ettim. Bu sırada turuncu sancaklarla bu sefer 30-40 kişilik Halkevleri geçti marşlarla.
Turistik bilinçle gezmediğimiz Bükreş şehrinin bende bıraktığı iki farklı tat var. Şehre girip yürümeye başladığımız sokaklar ve merkez olduğunu düşündüğümüz kısım boyunca binaların soluk renginden (gezdiğimiz balkan ülkelerinin çoğunda yer yer hakim olan komünist dönemden kalma bloklar, çok kişinin yaşadığı renksiz apartmanlar) sokakların renksizliğine ve insanların mütevaziliğine kadar her yerde boyun eğmişlik ve kabullenmişlikle gelen bir tutukluk hakimdi diyebilirim. Kaldığımız hostel çevresinin ise daha şık, renkli, avrupai ve refah bir havası vardı. Üniversite öğrencileri, orta üst kesim olduğu belli olan insan halleri, sokakların düzenliliği ve tamamlanmışlığı, kahve-bira içilen cafeler... İlk kısımdaki insanların ortak bir bilinçle yabancılara yardım etmeyi görev bilen mütevazı hallerinden, bireysel keyfin daha ön planda olduğu daha parlak ve bencil insan hallerine geçiş...
Efendim yazmadan, paylaşmadan, aktarmadan geçirilen hayatta birşeylerin eksik kalacağının bilinciyle, uzun süredir hayalini kurup Ağustos ayında gerçekleştirme imkanını yakaladığımız bu hikayeyi Fasulyeden ailesiyle paylaşmak isterim.
Son 2 senedir kendimizi kaptırıp nerdeyse başka hiçbir şeyden zevk alamadığımız elektronik müziğin sonsuz dünyası sayesinde tanıştık Psychedelic Festivallerle. 60'ların hippi gençliğinin bir araya gelip özgürlüğün ve müziğin keyfini sürdüğü, renkli ve kopuk kıyafetlerle çılgınca dans ettiği festivallerin günümüz versiyonu diyebiliriz özetle. Biz de tatmalıydık bu havayı, ülkemizde heryerde karşımıza çıkıp yaşama keyfimizi azaltan tüm sosyal, ekonomik ve çarpık baskılardan kopup kendimizi müziğin kollarına bırakarak özgürlüğe kanat açmak istiyorduk. Geçen sene bu zamanlar koyduk kafaya; müzik listemizin çoğunu oluşturan grupların yer alacağı OZORA'ya, festivale gidecektik Macaristan'a... Bir de Ozora'da bu festival her sene artık gelenekselleşse de bundan tam 10 sene önce ünlü güneş tutulması festivali Soulclipse'in burada yapılmasından mütevellit 2009'un daha bir coşkulu olacak gibi görünmesi bizi daha da heyacanlandırmıştı.
Yediğimiz, içtiğimiz bize kalsın eyvallah da kardeşim bu fiyatlarla bize kalırsa çatlarım, o yüzden hemen üçüncü paragrafa gelmek istiyorum. Biz Avrupa kapılarında yok efendim uyum paketidir, vay efendim kriterlerdir savruladururken gerçekten Romanya’nın hangi vasfından dolayı almışlar bilemiyorum. Neyse madem almışlar dedik, hazır Euro’ya da geçmemişlerken bir görelim istedik siz fasulyeden okuyucuları için. Anekdot anekdot gidelim ki sıkmayalım.
Tek kelimeli başlıklara daha çok meyilliyim bu aralar, iki kelimeden oluşan başlıklı kitapların daha çok sattığı araştırmasına göz kırpar şekilde. Devamlı bir yanında hangi milletten olduğunu bilmeden bir insanla bira içmek, şakalaşmak, onlara kendi dilinden küfürler öğretmek, sarhoş olup özgüven patlamasıyla yurdunu tanıtmak kulağa hep hoş geliyor. Barcelona’da okuyan arkadaşımın üniversiteden kankasına nerelisin diye sorup -bu örnekte- Slovakya cevabını alınca, hemen o ülkeyle bildiğin ne varsa sıralamak bir nevi bilgi sınaması gibi geliyor. Hostel, Spartak Trnava ve Çekler’i seviyor musunuz değişmez üçlü : )