Sene 2009. Yazın sonları, sonbaharın da ilk günlerini yaşıyoruz. Kent İstanbul. 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmiş. Gururluyuz. Mart ayında yerel seçimini yapmış, son 5 senesinde koltukta olan bir ismi ve…
Şehr-i Saadet’e 3. köprü yapılacak ya, şimdi “Solcular hep böyledir, birinci köprüye de karşıydılar” çapsızlığının ekmeğine yağ sürmek korkusunu da içimde barındırarak köprünün yeri seçilirken izlenen yöntem üzerine iki kelam etmek isterim. Hali hazırda edilmişi de var, dileyen ordan başlayabilir.
Şimdi, 15 milyonluk bir şehre boğaz köprüsü gibi devasa bir köprü yapılıyorsa eğer süreç nasıl işlemelidir bir düşünelim. Bilim adamlarından oluşan bir komisyon kurulur. Bu komisyon köprünün yapılmasının artı ve eksilerini ortaya koyar. Ardından yapılması elzem sonucu çıkarsa araç trafiği/yoğunluğu, zemin durumu, çevre, ekoloji gibi konularda raporlar hazırlanır. Daha sonraki aşamada şehir idarecileri de istimlak ve arsa durumuna ilişkin çalışmalar yaparlar. Ve en uygun yer bulunur. Değil mi? Yaklaştınız. Ama cevap tam olarak bu değil.
Hayatımıza renk katmak amacıyla yepyeni bir ütopyayla sizlerle beraberim. Bu sefer hedefimde askerliği daha cazip daha heyecanlı hale getirmek var. Hem haftasonu askere gidicek arkadaşları hem de yarın çekilecek Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi kuralarını aynı potada eritip ekmeğe sürmek istiyorum izninizle.
sayende sayebân olduk istanbul şehri
sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk
yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda
ve yaktı perişan eyledi sine-i sâd-pâremizi
saplanıp hançer misâli bir hilâl
sokaklar serseri biz serseri
yüksekkaldırım da
bir cezayir şarkısını dile getirdi plâklar
cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir
sinemalar neredeyse boşalacaklar
Şehiriçi köprülerle ilgili bir deyim vardır, işin ehli “Birinci köprü ikinciyi, ikinci köprü de üçüncüyü getirir. Bu bir köprü tuzağıdır” der. İstanbul’un beylik gündemlerinden birisi Üçüncü köprüdür malum. (Bu arada 3. köprü yazmak mı, üçüncü köprü yazmak mı daha doğru dilbigisi açısından? Bilemedim.) Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, 3. köprü ile ilgili imar çalışmalarının devam ettiğini, Ağustos ayı içerisinde tamamlanacağını, Eylül’de de ihale sürecinin başlatılacağını açıklamış. Ve eklemiş “Bütün bu işlemler yapılmadan ortaya atılacak güzergah bilgileri bazı mağduriyet ve haksız kazançları beraberinde getirecek.”
Melih Gökçek’in nasıl bir düşünce yapısı, hayata bakışı var çok merak ediyorum. Yani nasıl bir şeydir acaba Melih Gökçek olmak? Nasıl bakıyor bu adam, nasıl düşünüyor, nasıl yorumluyor hayatı? Aynı şeyi yakıyoruz neticede, ama içeride nasıl bir işleme maruz kalıyorsa alınan ilginç sonuçlarla sen ben değil Melih Gökçek olunuyor işte.
Amerika Birleşik Devletleri'nin yeni başkanı Barack Obama sonunda Türkiye’de. Tüm ulusumuza hayırlı olsun. Bu gelişle ilgili olarak en sonda söylemeyi düşündüğüm şeyi, bir çırpıda ifade edeyim: Sakın, ama sakın Obama’nın şehrinizde olduğu saatlerde trafiğe çıkmayın. Heder olur gidersiniz asfalt üzerinde yeminlen... Bu çok önemli uyarının ardından bu ziyaret münasebetiyle çok çok sayın, çok çok değerli Başkan Obama’ya iki kelam etmek niyetindeyim. Edeyim o halde.
Seçim sonuçları malumunuz. Uzun uzadıya epey öncesini, biraz öncesini, tam ortasını ve sonrasını konuştuk, konuşuyoruz, konuşacağız. İstatistik, matematik, televizyon kanallarının cafcaflı görselleri, gazetelerin çarşaf çarşaf manzumeleri seçimin galibinin AKP olduğunu söylüyor. Lakin hepimizin farkında olduğu başka bir kazananı var seçimin: O da Kemal Kılıçdaroğlu.
Meclis koridorlarında birbirini ardına patlattığı yolsuzluk dosyaları ile tanıdığımız bu memur, hadi bilemedin bürokrat görünümlü adam iktidarın yolsuzluk performansını çamur atlarla, izi kalsınlarla değil bildiğin belgeli melgeli gözler önüne serdiğinde açık arama mekanizmaları devreye girmişti elbette. Atv/Sabah, Kanal 7, Zaman, Star Gazetesi, yani kısacası tüm yandaş medya ile ilerleyen bu çabalar Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olmasıyla da epey hız kazandı.
Bilen bilir, Demreli'yim. Hep övündüm Demreli olmakla ve pek bilinmemesiyle. Alfredo şurada Demre'yi ilgilendiren bir yazı yazınca, siteye Demre hakkında bir şeyler yazmadığımı farkettim. 1984 yılında doğmamla başlayan macera, 1994 yılında ciddi bir kırılma yaşasa da doğduğum, doyduğum, sevdiğim, özlediğim memleketim, hasretimdir Demre. Daha somut ifade edeyim o halde; turizm cenneti olmakla tarım kenti olmak arasında kalmış, bocalamış, aslında kimliğini kaybetmiş ve hala bulamamış bir Antalya ilçesidir Demre. Turizm cenneti olmak için tüm gereklilikleri mevcuttur aslında. Kilometrelerce uzunlukta, çeşitli özelliklerde (kum, çakıl, kayalık) müthiş bir kıyı şeridi, Likya medeniyetin orta yerinde kurulması nedeniyle sahip olduğu envai çeşit tarihi zenginlik, özellikle Ortodokslar için kutsal sayılan St. Nicholas'ın kilisesi, mavi yolculuk konusunda ülkenin en iyi haritası vesairesi, vesairesi...