Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: şehir

Sokağa çıksana! Hayat sokakta!

Coca Cola’nın bir zamanlar çok beğendiğim reklamının mottosu idi: Sokağa çıksana! Hayat sokakta! Dünya kapitalizm listelerinin ilk sıralarında yer alan bir şirketin reklam sloganı olmasaydı eğer, mesela, 1 mayıs’ta ezilenleri sokaklara, meydanlara çekmeye çalışan sol bir örgütlenmenin, bir sendikanın sloganı olabilirdi. Ya da insan ve yaşam merkezli bir anlayışa sahip sivil toplum örgütünün toplumsal projesinin sloganı olabilirdi rahatlıkla. Hatta anarşist bir grubun basılı yayını için biçilmiş kaftandı. Süperdi anlayacağınız. Ama noldu?

Şehirlerarası cinnet yolculuğu

Oldum olası nefret ettim otobüs firmalarından, şöförlerinden, hostlarından, servis elemanlarından, bilet satanından, çağrı merkezinden, kekinden, havasından, suyundan... Anlatmakla bitmez bir şehirlerarası yolculuk mazim olduğundan dolayı, anlatmakla bitmez bir şehirler arası otobüs macerası antolojisi oluşturdum kendime. Ama dün, bugün ve yarın, mevcut tüm nefretimi üzerinde toplayabilecek bir firma adı isterseniz, tek saniye düşünmem Metro derim.

Ruh yok, ruh!

Amacımızın hayattan detaylar, kareler aksettirmek olduğu gibi salak bir düşünceye kapılıyorum ara ara. Ama çoğunlukla da "bir amacımız yok" başıboşluğunda huzur buluyorum. Birşeyler çiziyoruz elbette ama bilmiyorum ki buraya nakşedilmeyen detaylar kızıyor mudur bize. İçtiğim bira, yediğim tuzlu fıstık "Lan bu kadar mı değersizim ben gözünde" diye arkamdan küfrediyorsa?

Gırtlak gırtlağa

Bir şeyler yemek hayatımın en önemli özetlerinden birisi olsa da gelişmiş bir yemek kültürüm yoktur. İşbu nedenle bir mekanda yemek yiyorsam beni o masada mutlu etmek çok kolaydır. Ben, alt tarafı, lahmacun, pide, her türlü kebap, pizza, patates kızartması, kuru fasulye-pilav’dan keyif alan ortalama bir mideye sahibim. Lakin öğle yemeği sırasında Le’Passione, Suzy’s gibi abuk sabuk isimlere sahip mekanların abuk sabuk mönüleri arasında sıkışıp kaldığımdan dolayı öğle yemeklerim işkence haline gelmişti.

Tayyip trafikte…

Halkın iktidarı, halkın başbakanıymış, peh! İstanbullular belirli periyodlarla yaşamak zorunda oldukları işkenceyi dün gece yine yaşadılar. Demokrasi ve demokrat son günlerin klişe lafı olduğu için soruyorum, hangi demokrasi kültürü gelişmiş ülkesinde yaşanır böyle bir rezalet? Hangi "ahlaksız" batı ülkesinde seçilenler kendisini seçenleri ezerek, eziyet ederek kendilesine bu kadar yalıtılmış bir ortam yaratır? Ama demek ki yüzyılın demokratı AKP iktidarı tarafından biz halka reva görülen tavır, duruş bu. Ve demek ki demokrasiyi sadece ve sadece kendilerine verilen oyların çokluğu olarak görmekteler.

Beleş Gaste’cilik

Sabah erkenden kalkıp Ihlamurdere Caddesi'nden başlayan, Barbaros'taki Nobel'in önünde son bulacak olan rotamda can sıkıcı bir pantolon ve ayakkabı eşliğinde yürüyorum. Hacıoğlu'nun ordan Kartal Heykeli'ne doğru kıvrılırken görüyorum ilk kez. Turkuazımsı-yeşilimsi yelekli, şapkalı bir abi birşeyler dağıtıyor. Önünde binlercesi dağıtılmayı bekleyen şey bir gazete. Adı da "Gaste" Sokakta dağıtılan broşür, ilan, dergi, ıvır zıvır konusunda gayet muhafazakar ve can sıkıcıyımdır. Ama nezaketi de elden bırakmam. Kibarca bir "sağolun, almayayım" hareketi çekiyorum. Artık aklımdaki tekşey Uniş'ten peynirli bir poğaça alabilmek. Yani o olmalıydı, olamadı...

Alibeyköy Meydanı ve Özçelebioğlu plaza

Bir pazar sabahı (sabah dediysem bildiğin sabah hani, 7 filan) gözleri henüz açamadan dakikalarca yürümüş, açık bir ekmek fırınından iki poğaça kapmış, minibüse binmişim. Buz gibi araca ilk binen benim, hatta henüz şöför bile binmemiş. Hemencecik 3-5 kişi daha gelse de kalksa diyorum ama kime diyorum alo? Beşiktaş'tan başlayan güzergahta Barbaros, Gayrettepe, Levent filan derken Yapı Kredi Plaza'nın oraya geliyorum.

Trafik magandaları sosyalleşme ağı

Uzun saatlerini trafik içerisinde şoför olarak harcayan bir çalışan olarak, her türlü maganda ile içli dışlı oluyorum. "Efendim neden içli dışlı oluyorsun? Zaten bu ülkenin kuralları var, kimin nereden nasıl gideceği kanun nizam çerçevesinde belirlenmiş" diyebilirsiniz. Yalnız İstanbul trafiğini çözmekten umudunu kesmiş olan yetkili arkadaşların kurallardan muaf tutdukları bazı bölgeler var.

Kuru kuru gitmez o tostlar

Perşembe sabahı, gene geç kalıp servisi kaçırdığım için, işe giderken Eminönü'nden motora atladım. Kalkalı bir saati geçtiğinden de, acıkmış bir vaziyette, motorun üst kısmında, günün üçüncü sigarasını içerek, çay servisini bekliyordum. Yaşlı amca geldi, çay isteyen olup olmadığını sordu. "Amca, bir çayla iki tost ver buraya." dedim. Çayı bıraktı, tostları da getirmek üzere aşağıya indi. Getirdi tostları, o gelene kadar çayı sigaraya katık ettiğimden, boş bardağı uzatınca, bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Nazikçe hayır dedim.