Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: tayyip

Başka bir pencereden türban meselesi

dea tarafından kaleme alınan bir önceki yazı sonrası yorumlar aracılığıyla yapılan tartışmaya katılmak yerine yeni bir yazı yazmamın sebebi bu yazıda olayın başka yönlerine de değinecek olmam ve yorum olmak için fazlaca uzun olması. Türban meselesinin dini, sosyal, siyasi, hukuki ve hatta ekonomik boyutları bile var. dea, yazısında meseleyi özellikle dini ve sosyal boyutu ile ele almış, ben de şu ana kadar yapılan eleştirileri tenkit edip, şu sıralar yapılmak istenen değişikliklere de değinerek sorunun diğer yönlerine bakacağım.

Türban ve özgürlük üzerine

Ve yine bir türban çıkışı ile karşı karşıyayız. Türban konusu yine gündemimizin orta yerinde, çünkü başka derdimiz yok. Çünkü tüm dünyayı 2 günde kevgir eden bir ekonomik durgunluk tehlikesi yok. Asker konuşunca borsa düşüyor diyenlerin borsa tepetaklak iken önceliği türban, samimiyetinize sokayım. Tabii neden tekrar şimdi olduğunun sebeblerini iyi irdelemek gerekiyor.

Fazıl Say’a küfreden Müslüman olsa…

Fazıl Say, ülkesi ile, ülke gündemi ile yakından takip ettiği gelişmeler ışığında içinde bulunduğumuz ya da içinde bulunacağımız durumu kendi bakış açısıyla değerlendirip, bu ülkeden gidebileceğini ima ederek büyük bir tartışma başlattı. Doğru ya da yanlış, yerli ya da yersiz, ne olursa olsun, bir sanatçının içinde yaşadığı toplumla ilgili endişelerini dile getirmesi gerekmektedir. Bir aydının susması ihanettir.

Kralım, Abdullahım…

Türkiye Cumhuriyeti'nde dün bir ilk yaşandı. Suudi Kral Abdullah Türkiye'ye geldi malum, ana haberlerde magazinsel kısmı sıkça verildi, 560 tane bavul, 768 koruma, 9865 araba, 827498 tane danışman falan filan gibi... Suudi Kral Türkiye'ye gelip de Anıtkabir'i ziyaret etmeyen birkaç kişiden birisi. Diplomasi nezaketi denir buna, ziyaret ettiğin devletin saygı duyduğu şeylere saygı göstermek durumundasın. Protokol gereği de Türkiye'ye gelen devlet liderleri Anıtkabir'i ziyaret ederler, şart değildir ama iyi niyet işaretidir bir nevi...

Kovulduk ey halkım; unutma bizi!

Geçtiğimiz aylarda Hürriyet'ten kovulan usta yazar Emin Çölaşan "Kovulduk ey Halkım, Unutma Bizi" adlı kitabıyla okuyucusuyla buluşuyor. Çölaşan'ın Hürriyet'ten uzaklaştırılma operasyonu ile ilgili ayrıntıları anlattığı kitabının kapağında yakışıklı Tayyip Erdoğan…

İcraatin içinden

Her iktidarın kendi zenginlerini yaratmasına alışığız biz Türkiye olarak. Cem Uzan'lardan, Mehmet Emin Karamehmetler'den fazlasıyla aşinayız bu duruma da kendilerini ahiretteki refaha kilitlemiş, hayat görüşünü buna göre belirlemiş bir iktidarın yine aynı kesimden zenginler yaratmasına şaşırmadan edemiyoruz. İslam'da rönesans hareketini kefene cep dikerek başlatıcaklar belli ki... Ehh, buna da şükür bu kadar beklemişken, di mi?

“Ananı da al git büyükelçi”

Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Cumhurbaşkanı'nın Almanya temsilcisi Başbakan tarafından kalabalık bir güruhun önünde azarlanıyor. Başbakan'dan aldığı gazla bu kalabalık güruh Devletin resmi temsilcisini yuhalıyor. Hem de iki kez. Sonra bu devlet terbiyesi, yol yordam görmemiş Başbakan Cumhurbaşkanlığına oynuyor. Birilerinin de kemikleri çok fena sızlıyor.

Artistlik yapma lan!

Başbakanlarına toz konduramayan, her fırsatta methiye düzmeyi seven Türk medyası onun mahalle ağzı ile konuşan bıçkın delikanlı modelini Kasımpaşa sokaklarından yetişmesi ile öyle güzel bağladı ki hepimizin gözünde "halk adamı Recep Tayyip Erdoğan" imajı çizilmeye çalışıldı.. Bu sevimsiz üslub çizilen "halk adamı, o içimizden birisi" imajı ile sevimli hale getirildi.. Çoğunlukla başarılı da olundu.. Hepsini bir yere kadar önemsiz görmek mümkün. Önümüzde değiştirdiğini söylediği gömleği tekrar giymek için ufak ufak, sinsice hamleler yapan bir başbakan varken, onun konuşmalarının şeklinden çok içeriği ile ilgilenmek; ister fiyakalı protokol ağzı ile konuşsun, ister kahvehane ağzı ile söylemek istediklerinin neyi işaret ettiğini anlamak öncelikli gaye olmalıdır.. Lakin zurnanın da zırt dediği bir yer çıkagelir karşımıza..

Kuş gribine imam çözümü

Kuş giribi konumuz.. Son günlerde tonlarsa sayfaya tonlarca mürekkeble yazıldı, çizildi konu.. Görsel medyada satlerce konuşuldu.. Benzer şeyleri söylemekten uzak durmaya çalışarak konuya dair iki kelam etmek gerekiyor sanırım.. Kuş giribi diye bir hastalık var, malum.. Ülkemizde de kaderin bir cilvesi olarak çıktı karşımıza..