Birçok başarılı belgeselin yapımcısı olan gazeteci Can Dündar, Mustafa Kemal'in ölümünün 70. yıldönümünde yeni bir belgeseli izleyicinin beğenisine sunuyor. Yapımın adı "Mustafa", yazan ve yöneten Can Dündar ve müzikler Goran Bregoviç imzalı. Belgesel için Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay'ın özel arşivleri açılmış; Atatürk'ün Selanik'te doğup, Dolmabahçe'de son bulan hayatında gittiği her yere gidilmiş, içinde bulunduğu mekanlardan çekimler yapılmış ve söylendiğine göre Gazi'nin bugüne kadar hiç görülmeyen fotoğraflarına, özel mektuplarına, notlarına ulaşılmış.
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün,
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan bey'in vurdurduğu
Irgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime,
Ar-u namus şişesini taşa çaldım kime ne?
Gah çıkarım gökyüzüne, seyrederim alemi,
Gah inerim yeryüzüne, seyreder alem beni...
Heyhat
yeniden
ıskaladın
vuslatı!
Şimdi eyersiz atlar gibi özgür
ve lânetli bir keder gibi
uzak
yağmurda...
Çok dost olmasan,
çok olmazdı düşmanların da!
Aşağıda okuyacağınız önsöz Charles Bukowski tarafından "Pis Moruğun Notları" kitabı için yazıldı. Bilmiyorum kimsiniz, ama eğer FasulyedenKom'da küçük büyük demeden, nokta kadar emeğiniz varsa, benimle aynı hissiyat hasıl olacaktır beyninizde, kalbinizde... Pis moruğa ayrı, onun torunları olan, bu site için kova ile su taşıyan karıncalara ayrı, okuyanlara ayrı selam olsun. Çoşku doluyum ulan! Heyt bea!
Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın!
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur.
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın,
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...
Dilerim Tanrı'dan ki, sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun.
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun!
Bir pazar sabahı (sabah dediysem bildiğin sabah hani, 7 filan) gözleri henüz açamadan dakikalarca yürümüş, açık bir ekmek fırınından iki poğaça kapmış, minibüse binmişim. Buz gibi araca ilk binen benim, hatta henüz şöför bile binmemiş. Hemencecik 3-5 kişi daha gelse de kalksa diyorum ama kime diyorum alo? Beşiktaş'tan başlayan güzergahta Barbaros, Gayrettepe, Levent filan derken Yapı Kredi Plaza'nın oraya geliyorum.
Meksika'daki sayısı 350'yi geçen yerli dillerinden biri olan "Zoque" dilini konuşan son iki kişi de birbirine küsünce, dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İsimleri açıklanmayan 70'li yaşlardaki iki kişinin…
Başlık çok mu narsist bir hava kattı yazıya, tam olarak idrak edemedim. Ancak olayım şudur ki, bu topun sahibi kişisi (ki kendisi ortamlarda mütemadiyen "top benim, top benim" şeklinde dolaşmakta, ve kendi denyoluğunun ayırdına varmaksızın, yanlış anlaşılmaktan yakınmaktadır) sabah akşam başıma dikilmekte ve "Hani ulan yazı?" şeklinde çıkışmaktadır. Hatta son günlerde sanal ortamda bizlere attığı tripleri de, yer yer bu konuya bağlasak sanırım pek de haksızlık etmiş olmayız.