Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

kultur-sanat

Han-ı Yağma

Bu sofracık, efendiler -ki iltikaama muntazır Huzurunuzda titriyor -bu milletin hayatıdır; Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır! Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Güneş Yolu – Likya

Ne uzak ülkeleri işgal ettiler, ne de yakıp yıktılar. Hiçbir zaman utanç verici kazanç istekleri olmadı. Tek istekleri atalarından kalan bu topraklarda barış içinde yaşamaktı. Yaşam kendine has dengesiyle sürüp giderken, yüksek dağların zirvelerinden Akdeniz uygarlığına vuran ışıkları binlerce yıl sonra bile yanmaya devam etti. Ve yazı hep yanında taşıyan güneş yağmur bulutlarını ardında bırakıp tutkuyla ışıldığında Likya'ya yolu düşenler buraya "Güneş Yolu" dediler.

Yüzleşme

YÜZLEŞME DEFOT Fotoğraf Sergisi Yer: Kafe Pi Tünel Bistro Tarih: 21 Mart 2009 / 15.00 Fatih Kaçmaz Volkan Kaval

Lüküs Hayat

Amacım ne tereciye tere satmak, ne de tiyatroya gidin lan ayılar demek. Sonuçta herkes kafasına göre takılsın, bana ne? Bu müzikal oyunun da herhangi bir yazıya, övgüye ihtiyacı yok. Viki yazmış yazacağını boru mu? Ama dostlar o Zihni Göktay'ı bir görün isterim. Adam şarap gibi yahu. Yaşlandıkça tatlanıyor. Açık söylemek gerekirse kendi başına alıp götürüyor oyunu. Allah gecinden versin, benzetmek gibi de olmasın Suna Pekuysal'ı kaçırdık bir çok kez, bari Zihni Göktay'ı kaçırmayın derim.  (Bu benim şahsi gözlemimdir, ha hepiniz tiyatro hastasısınızdır benim haberim yoktur o ayrı) Müzikal ile söyleyebileceklerim ise esprileri güncel, ayrıca politik taşlamaları da burdaki birçok kişiyi mest edecek kadar bol.

Ezberler bozulsun… Mustafa!

Benim için çok önemliydi. Bir filmi daha önce hiç bu kadar merakla beklememiştim. Günler, saatler geçmek bilmedi adeta. Her yerde, her haberde, bir satır da olsa bir şeyler aradım Mustafa ile ilgili. Önce Frankfurt'ta gösterildi, sonra Antalya'da ve geçtiğimiz gece İstanbul'da galası yapıldı. Bugün de gösterime girdi. İlk günden gittik. (1907 sağolsun) Filmle ilgili beklentimi hangi seviyeye indirgeyeceğime bir türlü karar veremedim. O yüzden bu yazının ruhiyatı da aynı şekilde olacaktır. Çünkü kendi bilgi birikimime göre izlersem beklentilerimin çok altında kalacağını zannediyordum. Tabuların yıkılması adına izlersem hangi tabuları yıkacağımızı da açıkçası merak etmekteydim. Hayatının her anı ayrı bir olay olan adamın hayatı iki saatte nasıl verilecekti? Hangi kısımlar eksik kalacak veya üzerine düşülmeyecek, ya da tam tersi üzerinde çok ama çok fazla durulacak ya da her şey sıradanlaştırılıp belli bir sıkışık kompozisyon içinde mi servis edilecekti? Açıkçası kafamda onlarca soru gidip gelmekteydi.

Moleskine fetişizmi

Oldum olası kırtasiye ürünlerine zaafım var. Çocukluğumun en güzel anlarından birisi okulun başlamasına birkaç gün kala dedemle birlikte gittiğimiz kırtasiyede defter, kalem, silgi gibi olmazsa olmazlardan başlayıp çeşit çeşit not defterleri, ilkokul çocuğundan ziyade bir büronun ihtiyaçlarını karşılayacak ıvır zıvırlar, muhakkak bir ece ajanda, sırf sınıf arkadaşlarıma gasp şakası yapabilmek için maket bıçağı gibi birçoğunun o an için lüzumsuz olduğunu bildiğim ürünleri almak için sonsuzmuş gibi gelen kredimi kullanmak. Dede şunu da alalım'lı cümleler ile envai çeşit şey yüklenmek. İnanılmaz bir haz. Şimdilerde de küçük bir kırtasiyeden Office 1 Superstore gibi devasa mağazalara terfii eden, karşı koyulamaz bir keyif.

Sürrealizm’in ustasıyız…

Bugüne kadar realizmde aradığını bulamamış, dolayısıyla sakin bir liman olarak son çare sürrealizmi seçmiş olan bizler soluğu Sakıp Ağa’nın bahçesinde aldık. Ailesinden birini şipidik terlik ve pijama ikililisiyle bahçede dolaşırken görme korkusu da ürkütüyordu bizi, sonuçta adamın evi ne diyebilirsin ki. Öğrenciliği bitirdiğim halde hala kullandığım pasoyu göstererek 10 milyondan yırtıp 3 milyona sığınmamdı bekli de gerçek sürrealizm ve ben bunun için sergi açmıyordum. Enikonu birini Avcılar’dan, ötekini Başakşehir’den, diğerini Bakırköy’den ve şahsımı Beşiktaş’tan taa Emirgan’da toplayacak kudreti ben zaten ayakta alkışlarım, helal olsun verdiğim bozuk paralar.

Umut Sarıkaya ile Mutsuzluklar

Umut Sarıkaya'dan insanın içini titreten, gözlerinden bir iki damla yaş gelmesine neden olan Mutsuzluklar serisi. Çizerin karikatürlerini bir okuru animasyona dönüştürmüş. Arkaplanda çalan şarkı da "The Enlightened Florist" imiş. Ulan…

Anadolu Medeniyetleri’nin son hali

Dün haberlerde görmüş olmalısınız, Kayseri'de Anadolu Medeniyetleri'ni anlatma gayesinde olan Anatolia belgeselinin çekimleri yapılıyor. Bizans döneminde yapılan Kayseri Kalesi ile ilgili bölüm çekilirken kalenin surlarına beyaz üzerine kırmızı haçlı Bizans bayrağı asılıyor. Ve daha sonra sayıları 100'e yaklaşacak olan Kayserililer olay yerine toplanmaya başlıyor. Buraya kadar okuduysanız ve haberleri izlemediyseniz sanırsınız ki, bu toplanan insanlar tipik bir Türk aktivitesi olan kamera önünde toplaşmakla iştigal edecekler. Yok, öyle olmuyor...