Bugün bayiden Penguen’le Uykusuz’u alırken epeydir mizah dünyası hakkında kalem oynatmadığımızı farkettim. Kısa kısa, nedir son zamanlardaki düşüncelerimiz bir paylaşayım istedim. Bu yazıda yeni dönem dergilerle alakalı bir şey yok yalnız, o da eksiğimiz olsun. Hatta varsa alıp okuyan, seviniriz yorumlarını dinlemekten.
Reklam ajanslarının web sayfalarını gezmeye bayılıyorum. Hele son trendleri "Bir blog açalım, ofis ortamını sitemize koyalım, herkes ne kadar eğlendiğimizi, ne kadar keyif aldığımızı görsün" söz konusu olunca, vazgeçilmez bir tutku halini aldı benim için. Sürekli bakınıyorum. Evet, çalışma ortamları, amaçladıkları ve iddia ettikleri gibi eğlenceli görünüyor. Benim çalıştığım ofisle kıyaslanamayacak kadar özgür, renkli ve ferah... İnsanın da dibi düşüyor haliyle. X kişisinin doğum gününü kutladık diyorlar misal, anam ellerde bira şişeleri, patronla enseye şaplak vaziyetler, kakara kikiri... Muazzam bir coşku. Diyorsun ki içinden "Lan bu adamlar 7/24 makara yapsınlar diye mi maaş alıyorlar, bu nasıl bir meslektir, helolooy ben de reklamcı olacağım."
Her ne kadar BÖ! oylamasında Bobiler’e oy verdiği camiada kulaktan kulağa dolaşan Immo’ya kişisel garezimiz olsa da, 3-5 kişi herhangi bir Kadıköy sokağında yakalarsak ağız, burun dalacak olsak da Dahke dediğin kendi kurumsal kimliğini oturtmuş, Immo’suz da elbet yürüyebilecek, seyirtebilecek, senden, benden, sokaktaki adamdan, tribündeki omuzdaştan teşekkül, hep okumak istediğimiz, arsızca yazmak istediğimiz, psikopat bir coşkuyla sevmek istediğimiz mahallenin güzel abilerinden, canımız, kanımız ve hatta bilfiil yoldaşımız. 8. Sayıyı çıkaracaklar da biz öyle, uzaktan seyredeceğiz… Olmaz öyle. Detaylar aşağıda...
Fasulyeden Fanzin’i çıkarmak yılların, bir türlü geçmek bilmeyen, günbegün büyüyen özlemidir benim için. İnternet’te bir şekilde yazıyoruz, çiziyoruz, yorumluyoruz ama zaman zaman gözden kaçırdığımız bir şey var, basılı bir mecra oluşturabilmek bizim yola çıkış amacımızdı. Ancak çok büyük ölçüde tembellikten, zamansızlıktan belki de, belki de yeterince büyük bir arzu duymadığımızdan mıdır bilinmez; bir türlü hayata geçiremedik bu hayalimizi. Biz Fasulyeden’i matbu vaziyette karşınıza çıkaramadık belki ama bugün ilk defa basılı hem de en ulusalından bir mecrada yer bulduk kendimize.
Gün geçmiyor ki, memlekette ne kadar imam varsa kadrosuna geçiren TRT ilginç eylemlerin odağı haline gelmesin. Kadrolaşmadaki absürdlüğün boyutlarını idrak etmek isteyenler açsınlar TRT bürokratlarının geçmişlerini, şöyle bir kurcalasınlar. İmam-Hatip mezunu da demiyorum bak, bildiğin eski imamları kadrosuna almakta herhangi bir sakınca görmüyor artık kurum. Birbirinden absürd kararlar, skandallar, sansasyonel yayınlar da peşisıra geliyor elbette.
Veritas Latince gerçek anlamına gelen bir kelime. Harvard Üniversitesi’nin mottosu. Aynı şekilde, Türkiye’de de Bilkent Üniversitesi’nin ambleminde -İngilizce versiyonunda- kendisine yer bulur. Gülen Cemaati’nin resmi yayın organı Zaman ve omurgasız haberciliğin ağababası Cihan Haber Ajansı bünyesinde oluşturulan bir araştırma servisinin de kısa adı aynı zamanda. Uzun adı Cihan Veri Toplama ve Araştırma Servisi olan kuruma kısaca Veritas diyor şakirtlerimiz. Başarılı bir kelime oyunu aslında.
Ben Szukam Ciebie'de gördüm, o da FriendFeed'de görmüş. Orada paylaşam kişi de BirGün gazetesinde görmüş. Size soran olursa, siz de Fasulyeden'de gördünüz, tamam mı çocuklar? Gazete metinleri aşağıda... Tık tık tık...
"Blues köklerdir, geri kalan her şey ise meyveler..." demiş William James "Willie" Dixon. Haksız da sayılmaz baba. Bugün dinlediğimiz müziklerin çocuğunun Blues'tan evrimleştiğini düşünecek olursak, köklere saygıda kusur etmemek lazım. Bunun için de ne yapıyoruz sevgili FasulyedenKom ahalisi? Ara sıra kendimizi Blues'un şefkatli kollarına bırakıyoruz.