Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tag: istanbul

Gece Yarısı Ekspresi

Nevizade’de dostlarla geçirilen bir Cumartesi akşamından sonra ve tam da ekonomik krizin etkisini derinden hissederken eve dönüş yolundaki bir gece yarısı hikayesi... Muhabbetin meze, alkolün şeker kıvamında ve Ulvi’nin insan olduğu bir gecenin ardından, alkolik gençliği düşünerek sabaha kadar otobüs seferi koyan muhterem İETT’nin otobüsüne binmek üzere “Mecidiyeköy üzerinden” Taksim-Sarıyer seferi yapan çift biletli yeşil otobüse doğru yol aldım. “Ulan bu parasızlıkta otobüsü kaçırırsam eve kadar travesti milletini selamlaya selamlaya yayan giderim.” düşünce balonu ile koşarcasına hareket ettim. Durağa geldiğimde otobüsün kapılarından insanların taştığını gördüm, ürperdim ancak yılmadım. Harbiye’nin travesti gerçeği gözüme daha korkutucu geldiği için arka kapıdan hamle yaparak, füleli adımlarla kapı kapanmadan kendimi otobüse istifledim. Kapının da kapanması ile birlikte, yolcuğumun son derece rahat konforlu ve sıkıntısız geçeceğini düşünerek, gece hangi rüyaları görsem, sıcak yatağımda nasıl bir pozisyon alsam saçmalıklarını aklımdan geçiriyordum ki, hemen yanımda bulunan zatı muhterem bir ağabeyimin otobüsün orta tarafında oturmakta olan iki genç ile sözlü münakaşaya girdiğini fark ettim. Diyalog şu şekilde gelişiyordu:

Neler oluyor hayatta? #1

Sabahın 8'nde geliyorum işyerine. Olağandışı durumlar haricinde 9:30'a kadar herhangi bir iş yapmıyorum. Bol bol kahve, bol bol gazete filan. Bir de, zaman zaman birim içinde basında çıkan ekonomi haberlerini derleme ihalesi üzerime kalıyor. Benzeri bir derlemeden Fasulyeden için her gün yapmak lazım aslında. Bir nevi kısa kısa gündem takibi. Başlayalım: Yaşanan global krizin ülkemizi teğet geçtiğini iddia eden, devletin resmi rakamları üzerinden muhalefet yapanları, koskoca iktisat profesörlerini felaket tellallığı yapmakla suçlayan Tayyip Erdoğan, Elbistan’da halka "Milletin sırtından doyan doyana, Bunu gören yürek nasıl dayana, Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana!" şiiriyle seslendi.

Belediye Başkan Adayımız: Seyfi Solukal

Yerel seçimlerde desteklediğimiz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Seyfi Solukal. Belediyeciliği kavşak yapmakla sınırlamayan, Youtube'u açtırma vizyonuna sahip, her eve metro projesinin beyni Solukal'a sevgi anatemalı kampanyasında başarılar diliyoruz. Kalpli fotoğrafına ise bittik. Sadece fotoğrafa bile oy verebiliriz!

Kadir Topbaş’a sorular…

Malumunuz, yavaş yavaş gündemin orta yerine kurulmaya başlayan bir yerel seçim kapıda. Muhtarından, büyükşehir belediye başkanlarına kadar tüm mahalli idarecileri belirleyeceğimiz bu seçimler öncesi seçmenin genel bakış açısının "hırsız olsun da benden olsun" ya da "abi çalıyor ama adam iş de yapıyor" tadında olması politika, siyaset filan değil bilfiil koskoca toplumun çürümüşlüğünün GBT'sidir. Neyse, topluma olan inancını çoktan yitirmiş olan birisi olarak bu detaylardan uzak durarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş'a yöneltilmesini çok arzuladığım soruya geçeyim.

Orospu Çocuğu

" Orospu çocuğu olmak için ille de anasının orospuluk yapması gerekmiyor. Memlekette bu yüzden bu kadar çok orospu çocuğu var. Ama neden hepsi beni buluyor arkadaş ?!!! "

Kral Hüseyin

Yazın son günleri. Nevi şahsına münhasır -aslında başlı başına bir yazı konusu olması gereken, adalet teşkilatında, böyle adamlar da kendine yer bulabiliyorsa, bu denli karamsar olmamak gerek dedirten cinsinden- lisede ve fakültede birlikte okuduğum bir arkadaşımla Kadıköy' de buluşmuşum. Geçen 10 yılın kritiğini yapmış, Nazım' ın sahnesinde panoramayı demli çay eşliğinde değerlendirmişiz. Veda vakti gelmiş. O, Giresun' un muhtemelen ancak kendisine şirin ilçelerinden birine hakim sıfatı ile yollanırken, ben istikametimi "buradan iskeleye kayarım, atlarım vapura, ver elini Beşiktaş, sonra hooop İstiklal" şeklinde çoktan belirlemişim bile.

Mal kaybı yok…

Tüm haftasonu birşeyler yazmamak için direndim ama bu nedir arkadaş? Burası iskelenin rüzgardan ötürü battığı, bakanın da çıkıp "çok şükür mal kaybı yok" diye açıklama yaptığı bir ülke. Mal kaybı…

Balık nasıl tutulur? Nasıl tutulmaz?

Kimse yazmayınca, iş yine sitenin en başarısız yazarına, yani bendenize düştü. Antalyalı olmama ve daha ötesi yıllarımı deniz kenarında geçirmeme rağmen bugüne kadar sadece 2 kez balık tutma girişiminde bulundum. İlki yıllar önce Demre sahillerinde misina ile gayet iddiasız bir eylem olarak tezahür etti. Sonuç hüsran... İkincisi bundan, nerden baksan 4-5 sene öncesinde Avcılar sahilinde yaşandı. İlkine nazaran daha ciddi bir girişim olsa da, benim olaydaki yegane rolüm "Oğlum lan olmaz sanki böyle" şeklindeki itirazlarımı 3-5 efes extra ile süslemek oldu. Burda da sonuç hüsran ama ben zaten yedek kulübesindeki gamsız futbolcu rolünden öteye geçmediğim için önümüzdeki maçlara bakma gereği bile duymadım. Aradan geçen bunca zaman sonra, bir pazar günü ATBS kişisinin davetine icap etmek gerekti. Yapacak daha önemli, daha keyifli bir işimin olmamasından ve ismi geçen şahsın Dali organizasyonundaki ısrarcı yapısının yeniden kabusum olmasından çekindiğim için iştirak etmekten başka yapacak bir şey yoktu.

Haysiyetsiz Müslümanlar!

Can sıkıcı bir başlık oldu biliyorum. Yazı da can sıkıcı olacak. Her ne kadar nüfus cüzdanımda yazsa da, her ne kadar Allah'ın varlığına inansam da ve her ne kadar Müslüman birisi olarak yetiştirilmiş olsam da, namaz kılmadığım, oruç tutmadığım, Kuran'daki yasaklara uymadığım için kendimi Müslüman sayma cüretinde bulunmayacağım. Müslüman sayanlarla da, yukarıda saydığım farzları yapanlarla da problemim yok. Olamaz da zaten. Herkes inandığını yaşar, ben de inandığımı söylerim. Şimdi asıl derdim şu, malum olduğu üzere mübarek Ramazan ayını yaşamaktayız. Ve Müslümanlık vazifesi sayanlar oruçlarını tutuyor. Nefsen ve bedenen kendilerini imtihan ediyorlar. Allah kabul etsin. İnşallah bu terbiyelerinin ödülünü alacaklardır.

Kara Cuma

Cuma günleri ne tatlı, ne şeker, ne sevimli günlerdir değil mi?  Öğrenciysen haftayı ödev, proje, bir ton ıvır vızır şeyle geçirmişsindir; çalışıyorsan sinir, stres, uykusuz sabahlar, müdürden azar işitmeler daha bir gerçek, daha bir can sıkıcı bir ton sıkıntıyla. Ama Cuma geliverince o an için upuzun olacakmış gibi gelen yerine ve kişisine göre bol uyku, belki bol eğlence, tembellik, miskinlik, adeta cennetten bir köşe tadında haftasonuna ramak kalmış bir hissiyat... Lakin kazın ayağı her zaman öyle değil.