Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

toplum

Ofisim var şeker gibin, çalışanım var lokum gibin…

Reklam ajanslarının web sayfalarını gezmeye bayılıyorum. Hele son trendleri "Bir blog açalım, ofis ortamını sitemize koyalım, herkes ne kadar eğlendiğimizi, ne kadar keyif aldığımızı görsün" söz konusu olunca, vazgeçilmez bir tutku halini aldı benim için. Sürekli bakınıyorum. Evet, çalışma ortamları, amaçladıkları ve iddia ettikleri gibi eğlenceli görünüyor. Benim çalıştığım ofisle kıyaslanamayacak kadar özgür, renkli ve ferah... İnsanın da dibi düşüyor haliyle. X kişisinin doğum gününü kutladık diyorlar misal, anam ellerde bira şişeleri, patronla enseye şaplak vaziyetler, kakara kikiri... Muazzam bir coşku. Diyorsun ki içinden "Lan bu adamlar 7/24 makara yapsınlar diye mi maaş alıyorlar, bu nasıl bir meslektir, helolooy ben de reklamcı olacağım."

13 saniye!

13 saniyede neler yapılabilir? Misal gözlerinizi kaç kere kırpabilir, kaç adım yol katedebilir, kaç kere ellerinizi çırpabilirsiniz? Kaç tane çekirdek çitleyebilirsiniz? Bir sosisliyi 13 saniyede yiyebilir misiniz mesela? Ya da 100 metreyi 13 saniyede koşabilir misiniz? Yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de nüfusa oranla, günlük kişi başı ayrılan okuma süresi sadece 13 saniye. Bu süre bazı Avrupa ülkelerinde 24 dakikaya kadar çıkabiliyor ki, 13 saniye okuyan bir toplum ile ve onun 110 katı fazla okuyan bir toplumun arasında ne ciddi, ne manyak, ne delice bir uçurum olabileceğini aklınız alabiliyor mu?

Çal Dağı’nda Nikel Katliamı

Manisa'nın Turgutlu ilçesinde Tema Vakfı Turgutlu Temsilciği önderliğinde, bağımsız milletvekili Kamer Genç, MHP Manisa milletvekili Ahmet Orhan ve birçok sivil toplum örgütünün katılımıyla İngiliz Sardes Nikel Madencilik şirketine verilen ve Çal Dağı'nda tesis kurmalarına olanak sağlayan maden arama iznini protesto etmek için bir miting düzenlendi. Nikel madeni aramak ve işlemek üzere kurulacak olan tesis için 1832 hektarlık alan tahsis edildi. Bu alanın 1290 hektarı verimli, 511 hektarı da bozuk olmak üzere toplam 1801 hektarlık bölümü orman ve verimli tarım alanları üzerinde. Tesisin kurulabilmesi için 280 bin çam ağacının kesileceğinden bahsediliyor. Karşılığı ise milyonlarca dolarlık kar ve 300 kişiye iş imkanı.

“E takip etselermiş kızlarını…”

Münevver Karabulut. Geçtiğimiz aylarda kafası kesilmiş cesedi çöp konteynerinde bulunan liseli bir kız çocuğu. 17 yaşında. Cesedinin bulunmasının ardından ortadan kaybolan erkek arkadaşı baş şüpheli. Cem Garipoğlu. 18 yaşında. İşadamı Mehmet Nida Gariboğlu’nun oğlu, Hayyam Garipoğlu’nun yeğeni. Evlerinde silinmiş kan lekelerine rastlanınca anne ve babası gözaltına alındı, "biz birşey bilmiyoruz" dediler, serbest bırakıldılar. Oğulları nerede bilen yok. Polis arıyor lafta, 2 ay kadar süre geçti hala bulunamadı. Büyük ihtimalle bir Yunan Adası’nda çıtırlarla gününü gün etmekte an itibariyle...

Sabah ve ATV Grevi 67. Gününde

Turkuvaz Medya Grubu’nda, yani Sabah ve ATV’de süren grev bugün itibariyle 67. gününe girdi. Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin olumsuz sonuçlanmasıyla birlikte İstanbul Balmumcu, Sefaköy ve Ankara Balgat’ta çalışan Sabah, ATV ve grubun dergilerinde çalışanlar yasal greve başlamışlardı. Turkuvaz Medya Grubu ise ihtiyadi tedbir çerçevesinde grevin durdurulması istemi ile mahkemeye gitmiş, mahkeme ise bu talebi reddetmişti. Grup bu karardan sonra kanunlara aykırı şekilde greve dahil olan çalışanlarını kovmaya başladı. Bugün, çok küçük bir azınlık olarak görülseler de, seslerini duyurmalarına imkan tanınmasa da grev hakkını büyük bir dirençle kullanan grup, hakları olanı almak için mücadeleye devam ediyor.

Kutlu Doğum Haftası vs. Mevlit Kandili

Dini konularda ahkam kesmek hiç kolay değil. Özellikle Türkiye gibi müthiş bir hız ve arsızlıkla çoğalan bir muhafazakarlık akımına maruz kalmış bir ülkedeyseniz, ağzınızdan çıkacak kelam size ana, bacı küfür ya da taşlı sopalı bir kavga ile geri dönebilir. Bu, temelde İslam dininin 21. Yüzyıla denk düşen gölgesi ve özellikle demokrasiyi hazmedememiş, Ortadoğu ülkelerinin gergin yapısı ile de alakalı elbette. Kişisel anlamda, dinle aram pek iyi değil. En iyi olduğu dönemde de bir Gülen cemaatine ait bir yurtta namaz kılıyor numarası yapıyordum. Çünkü namaz kılmayı bilmeyen, 10 yaşındaki küçük bir çocuktum ve namaz kılmak zorundaydım. Göz ucuyla sağımdakini kesiyor; o eğilince, ben de onu taklit ederek eğiliyordum. Ağzımı da belli belirsiz kımıldatarak dua okuyor numarası yapıyordum. Yani, yanımdaki namaz kılınca, ben de namaz kılmış sayılıyordum.

Bir Cinayetin Anatomisi

Polisiye ve gerilim türü filmlerin insanımıza kattığı profesyonelliği hepimiz biliriz. Usta katiller, kurnaz hırsızlar günümüzde işlerini ustaca yapıyorlar maşallah. Bunları okumak içinse gazetenin üçüncü sayfasını açmamız yeterli aslında, tabi bu yazı dışında. Bu olay gerçekten de büyük emek gerektiren bir kurgu içerisinde gelişiyor. Bu işi yapacaklara da bir bilgi olur. Eve nasıl girilir, adam nasıl bıçaklanır, kendini nasıl gizleyebilirsin, aldığın altınları nereye saklarsın bu soruların tamamına cevabı olan bir şaheser. Şaka bir yana ölen kişiye Allah’tan rahmet, ailesi ve arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz. Konu direk cinayet zanlısının ağzından yazılıyor. Zanlı da öldürdüğü kadının eltisi.

Gece Yarısı Ekspresi

Nevizade’de dostlarla geçirilen bir Cumartesi akşamından sonra ve tam da ekonomik krizin etkisini derinden hissederken eve dönüş yolundaki bir gece yarısı hikayesi... Muhabbetin meze, alkolün şeker kıvamında ve Ulvi’nin insan olduğu bir gecenin ardından, alkolik gençliği düşünerek sabaha kadar otobüs seferi koyan muhterem İETT’nin otobüsüne binmek üzere “Mecidiyeköy üzerinden” Taksim-Sarıyer seferi yapan çift biletli yeşil otobüse doğru yol aldım. “Ulan bu parasızlıkta otobüsü kaçırırsam eve kadar travesti milletini selamlaya selamlaya yayan giderim.” düşünce balonu ile koşarcasına hareket ettim. Durağa geldiğimde otobüsün kapılarından insanların taştığını gördüm, ürperdim ancak yılmadım. Harbiye’nin travesti gerçeği gözüme daha korkutucu geldiği için arka kapıdan hamle yaparak, füleli adımlarla kapı kapanmadan kendimi otobüse istifledim. Kapının da kapanması ile birlikte, yolcuğumun son derece rahat konforlu ve sıkıntısız geçeceğini düşünerek, gece hangi rüyaları görsem, sıcak yatağımda nasıl bir pozisyon alsam saçmalıklarını aklımdan geçiriyordum ki, hemen yanımda bulunan zatı muhterem bir ağabeyimin otobüsün orta tarafında oturmakta olan iki genç ile sözlü münakaşaya girdiğini fark ettim. Diyalog şu şekilde gelişiyordu: